Bölüm 15

1.1K 5 1
                                    

"Şifonyerin üzerindeki zarf senin, Nüvide" dedi Ela.

Nüvide demişti. birden yumruk yemiş gibi sarsıldım, sinirim tepeme çıktı. "Sen ön adımı nerden biliyorsun?"

"Zarfın üzerinde yazıyor, adın Nüvide Şahsenem Ünlüoğlu'ymuş" deyip güldü. "Ne de olsa sen de Ünlüoğlu ailesinin bir ferdisin!" diye sitemli bir laf sokmayı da ihmal etmedi. Orkun'un nüfusunda olmamı kast ediyordu.

Bu kıza gittikçe sinirleniyordum. Dilara'nın yılana benzetmesi, dikkatli ol, diye uyarması boşuna değildi. Belki de onun laflarının etkisi altında kalmıştım. Ama tavrı hiç hoş değildi.

Şifonyerin üzerinde kocaman, oldukça havalı bir zarf vardı. Bankadan geliyordu. İçinde de güzel simsiyah bir pakette simsiyah bir kredi kartı ve bol renkli resimlerle süslü bir kitap vardı. Siyah kartın üzerinde platin renginde adım yazılıydı. Hoş bir şeydi. Elimde şöyle bir çevirip önünü arkasını inceledim ve sonra Ela'ya baktım.

"Minimum 50 bin lira limiti vardır" dedi.

Korkmuştum, elim yanmış gibi kartı şifonyerin üzerine fırlattım.

Halim Ela'yı güldürmüş, biraz da gevşetmişti sanırım. "Çok zengin birinin kızısın tatlım. Böyle bir kartın olması da çok normal. Sana yaptığım iyiliklerin bedeli olarak bu kartı istediğin gibi kullanabilirsin. Kartını incelerken seni yalnız bırakayım, Kullanma kitabı oldukça kalın oku oku bitmez. Yarın kahvaltıdan sonra odama bekliyorum. Bye."

Ela, biraz da sertçe kapıyı kapayıp çıktığında, elimde kart, sırtüstü uzanıp "Ne garip adam bu Orkun" diye düşünmüştüm. Kaya'da da böyle bir kart var mıydı? Yani Orkun çocuklarına böyle bir kart veriyor muydu, yoksa bana özel bir muamele miydi? Bu kart bana rüşvet miydi? Yoksa Babacık'la oynamak durumunda kalacağım oyunun bir bedeli miydi? Neydi!

Bu düşüncelerle kart elimi yakıyordu ama diğer yandan da hoşuma gitmişti. Kendimi zengin hissetmiştim bir anda. Artık ne istesem alabilirdim. Hayali bile güzeldi.

Sabah arkamdan sarılmış Bülent'in sertliğini kalçamda hissederek uyanmıştım. Gevşekçe de olsa kollarını sarmış, ince tişörtün üzerinden memoşlarımı aynı gevşeklikle tutmuştu. Yine don ve fanilaylaydı. Çıplak bacaklarını, kollarını tenimde, bedenini arkamda hissedebiliyordum.

Panikle uyanmış, Bülent'i üzerimden atmaya çalışırken Ela'nın sesi duyulmuştu. "Bülo, bülbülüm neredesin! Kahvaltın hazır!"

Bir saniye önce bana tecavüze hazırlanan Bülent de hemen yataktan kalkmış, Ela'nın sesine koşmuştu.

Ela çok planlı çalışıyordu. Kurnazca hazırlanmış bir senaryoydu. Ela, istediklerini yapmaz, internet alışverişinde cimrilik edersem başıma neler geleceğini bildiriyordu, hem de uygulamalı olarak.

İstediği gibi kahvaltıdan sonra odasında buluşmuştuk. Normalde bu saatte odaları topluyor olması gerekirdi ama demek ki programında değişiklik yapabiliyormuş. Odasının penceresinin binanın arkasındaki istinat duvarına bakmasının dışında benimkinden bir farkı yoktu. Zaten odası da tam benim odamın altındaydı, yani planlarının aynı olması normaldi. Planları gibi içindeki mobilya da aynıydı. Bir başka deyişle beni hizmetçi odasında yatırıyorlardı.

Önemli fark çok düzenli olmasıydı. Ortada tek bir çamaşır ya da giysi yoktu. Her yer tertemizdi. Yatak da toplanıp güzelce örtülmüştü.

Küçük çalışma masasının üzerinde bir Macbook Air duruyordu. Beni laptopun karşısına oturturken "Bülent'in eski laptopu" diye açıkladı. Ama alet pek eski gibi görünmüyordu.

ÖğrenciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin