Kimsin sen?

54.9K 2K 16
                                    

Kerem'in anlatımından:

Arabayı park edip indim. Alina da inince arabayı kilitleyip yürümeye başladık.
- Sakin bir yer dedim ve sen beni sahile mi getirdin Kerem? - dedi bana bakarak
- İlk önce kahvaltı yapalım. Dün sabahtan beri hiçbir şey yemedin değil mi? - dedim ve bir yere oturdum
- Karnım aç değil. - dedi karşıma oturarak
- Kimi kandırıyorsun sen? Sadece abin bu durumda olduğu için yemek istemiyorsun. Böyle yaparak ona yardımcı olduğunu falan mı sanıyorsun Alina? - dedim kaşlarımı çatarak
Başını öne eğdi ve parmaklarıyla oynamaya başladı.
- Tamam, özür dilerim. Sana kızmamam gerek ama seni böyle görmek istemiyorum ben Alina. - dedim yaptığım hatayı anlayarak
- Peki. O zaman artık yiyebilir miyiz? Şimdi fark ettim ki gerçekten çok açım. - dedi gülümseyerek
- Ne yemek istersin?
- Şey, çikolatalı krep olabilir.
Yan masanın siparişini bırakan garsonu çağırdım.
- Buyrun efendim. - dedi yanımıza gelerek
- Çikolatalı krep, fransız tostu ve iki çay alabilir miyiz?- dedim
- Hemen efendim. - dedi ve gitti
- Burası çok güzel. - dedi Alina önümüzdeki manzaraya bakarak
- İlk kez mi geliyorsun?
- Evet.
Konuşurken telefonumun çalmasıyla sustum. Arayana bakıp, özür dileyip kalktım sandalyeden. Biraz uzaklaşıp açtım telefonu.
- Efendim amca. - dedim
- Oğlum neredesin sen? Sana güvendiğim için bu işi verdim ve sen üçüncü günden kayıplardasın? - diye azarladı amcam
- Amca kötü bir şey oldu ve bu gün okulu gelemeyeceğim.
- Ne oldu? Koray'a mı bir şey oldu yoksa? Onu da görmedim okulda.
- Hayır, biz iyiyiz. Hem Koray okula gelmedi mi?
- Gelmedi bu sabah. Dün sen gittikten sonra da kavga etmiş haylazlar. O bir gelsin kulağını çekerim ben onun.
- Kiminle ve neden kavga etmiş amca. Bir bilgin var mı? - dedim çenemi sıkarak
- Diğer sınıftan bir kaç erkekle kavga etmiş. Nedenini sordum, ama birden bire atıldı bize dediler. Dediğim gibi Koray kavgadan sonra gitmiş ve halâ gelmedi. Hem oğlum çatlatma beni kime ne oldu da gelmiyorsun?
- Yeni gelen öğrenci, Alina'nın abisi kaza geçirmiş. Biliyorsun babam ve babası çok iyi arkadaştılar, işte ben de elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum.
- Ne? Alperen'in durumu nasıl? Onu en son bir yıl önce görmüştüm.
- Durumu ağır. Hayati tehlikesi var. - dedim
- Hay Allah gerçekten mi? Ekin ve Başak'a Allah sabır versin. Çok kötü olmuş.
- Evet amca. Şey artık kapatsak. Benim biraz işim var, sonra ararım ben seni.
- Tamam.
- Görüşürüz amca. - dedim ve telefonu kapattım
Yerime döndüm ve oturdum. Garson masaya donatmıştı bile. Alina telefonunla uğraşmayı bırakıp bana baktı.
- E neden yemeye başlamadın? dedim
- Senin gelmeni bekledim. - dedi
- Peki, şimdi başlayabiliriz.

Alina'nın anlatımından:

Yemekten sonra sahile indik. Önden giderek güzel bir yere oturdum. Kerem'de benim yanıma oturdu kumların üzerini. Hava biraz serindi ve deniz bayağa bi dalgalıydı. Abimi aklımın bir köşesine koyup Kerem'le dolu olan köşeyi açtım. O kadar çok soru vardı ki ona sormak istediğim. Şu an tam zamanıydı. Ona doğru döndüm ve derin bir nefes aldım.
- Kimsin sen? - dedim gözlerini içine bakarak
- Ne? - dedi gülerek
- Kimsin sen? Seni gördüğüm günden beri çözmeye çalışıyorum seni, ama olmuyor. Her seferinde daha fazla soru işareti oluşuyor kafamda. Ve bana bir kaç sorunun cevabını vermen gerek Kerem. - dedim
- Ne öğrenmek istiyorsun?
- İlk önce ailenden başla.
- Peki. Bildiğin gibi Koray var, küçük kardeşim. Bir de şu dövüştüğüm Mert var. Kendisi beni arkamdan bıçaklayan abim olur.
- Koray biraz anlattı. - dedim
- Sana ne söyledi? - dedi kaşlarını çatarak
- O sarışın kız ile nişanlı olduğunu.
- Hayatımın en büyük hatasını yaptım onunla nişanlanarak. Nerden bilebilirdim abimle ilişkisi olduğunu?
- Yani bildiğin Mert'le ilişkisi varmış!?
- Evet. - dedi deniz'e doğru bakarak
- Ne zaman anladın peki?
- Serenay hamile olduğunu söylediğinde.
- Wow. Ne yani siz onunla hiç..- cümlemi nasıl bitireceğimi düşünürken Kerem konuştu:
- Ona hiç dokunmadım.
- Anladım. - dedim
Bir kaç saniye sonra yine konuştum:
- Annen ve baban?
Kerem hemen cevap vermedi. Bir dakika kadar bi süre sonra derin bir nefes alarak konuştu:
- Onlar geçen sene vefaat ettiler. - dedi sessizce
- Şey, ben özür dilerim. Bilseydim bu konuyu hiç açmazdım. - dedim elini tutarak
- Önemli değil, sen sadece öğrenmek istiyorsun. - dedi parmaklarını benimkilerine kenetleyerek
Kenetli ellerimize bakıp çekmeyi düşündüm, ama sonra vazgeçtim. Çünkü onun ellerimi tutması o kadar hoştu ki.
- Devam edeyim mi? - dedim ona bakarak
- Evet. - dedi gülümseyerek
- Nasıl insanlardı? Yani annen ve baban?
- Annem dünyanın en güzel, en cömert, en iyi kadınıydı. Varlık içinde büyümemize rağmen bize yokluğu da öğretti. Halimize şükretmemizi öğretti. - dedi
- Baban?
- Babam ise dünyanın en güçlü adamıydı bizim için. Yorgun bir iş günü sonrası eve bir poşet çikolata ile gelir, bizim mutlu olduğumuzu görünce oda mutlu olurdu. Sonra annemi kucaklayıp gününün nasıl geçtiğini anlatırdı.
- Çok güzel. - dedim gülümseyerek
- Daha var. Babam, Kemal amcam ve baban en iyi arkadaştılar.
- Ne? Benim babam ve senin baban?
- Evet. Belki de hatırlamazsın, çok küçüktün. Ama hiç unutmayacağım bir şey var, sen üç yaşlarında iken her hafta sonu aileler İzmir'de toplanırdık. Daha doğru dürüst konuşamıyordun ama sana yanlışlıkla topla vurduğum için bana öyle bir küfür etmiştin ki. Aklıma geldikçe gülüyorum. - dedi gülerek
- Hayır. Yapmadım değil mi? - dedim şaşkınlık içerisinde
- Yaptın. - dedi gülmeye devam ederek
- Peki sonra ne oldu? O kadar iyi arkadaşlar ise niye görüşmüyorlardı?
- Aralarında bir sorun çıktı. İşle ilgili bir şeydi, ama tam olarak ne olduğunu hatırlamıyorum. Sonra işte babam ve amcam İzmir'e hiç gitmediler. Ekin amcayla itibarı kestiler. Ama o ve abin geçen sene geldiler ailemin cenazesine. Amcamla barıştılar. Babamın odasında ölümünden önce yazdığı bir dosya buldum. Her şey için özür diliyordu babandan. Ve bizim şirketi onun üzerine geçirmişti.
- Biz o yüzden İstanbul'a taşındık demek. E amcan bu konuda bir şey demedi mi? Sonuçta sizin şirketiniz ve babandan sonra onun başa geçmesi gerekmiyor mu?
- Amcam istemiyordu. Onun bir okulu ve ilgilenmesi gereken öğrencileri var.
- Amcan öğretmen mi? - dedim
- Sizin okulun müdürü.
- Kemal bey mi? - dedim şaşırarak
- Evet. - dedi yine gülerek
- Ahh, anlamalıydım. Kemal Soylu. Nasıl aklıma gelmedi? - dedim gülerek
- Başka sorun var mı güzelim?
- Tabi ki. İşin ne? Kulüp sahabi mi, matematik öğretmeni mi, yoksa boksör mü?
- Genel işim boksörlük.
- Kulüp?
- Kulüp abimin. O gidince kulüp bana kaldı. Kapatmak istedim, ama İstanbul'un en ünlü kulüplerinden biri olduğu için kaldı. Ben yokken tabi Hakan orada.
- Öğretmenlik ne peki?
- Matematik sevdiğim bir şey ve matematik öğretmeni işi hamile olduğu için bırakınca amcama yalvardım ve beni bir aylık işe aldı.
- Arabada benim için geldiğini söyledin ama?
- Öyle mi? Hiç hatırlamıyorum.
- Kerem ya.

Kerem'in anlatımından:

Allah'ım ben böyle bir güzelliği nasıl hak ettim? Önümde kumlara gömleğimin üstüne uzanmıştı, gözleri kapalıydı, saçları dağılmıştı. Elimi uzatıp yavaşça yanağına dokundum. Gözlerini açmadı. Ne yani uyumuş muydu?
- Alina? - dedim sessizce
Cevap yok. Bir kaç defa omzunu dürttüm, ama tık yok. Yerden kalkıp onuda yavaşça kucağıma aldım. Arabaya kadar taşıdım ve arka kapıyı açıp onu oraya yatırdım. Araba da taşıdığım battaniyeyi çıkarıp üzerini örttüm. Sonra sürücü koltuğuna oturdum ve arabayı çalıştırıp hastaneye doğru sürdüm.
Yarım saat sonra hastanenin önünde durdum. Arkaya doğru dönüp Alina'ya baktım. Halâ mışıl mışıl uyuyordu. Kız bütün gece sadece bir iki saat uyumuştu. Biraz daha uyusun, uyandırmayayım şimdi. Önüme dönüp koltuğu biraz arkaya saldım ve arkama yaslandım. Biraz ben de uyusam kötü olmazdı. Sonuçta bütün gece araba kullanmıştım. Gözlerimi kapatıp Alina'nın nefes alış verişini dinledim. Sinemadaki kalp atışları gibi değildi belki, ama nefesi bile huzur vericiydi. Az önce elimi tuttuğu aklıma gelince gülümsedim. Artık onunla daha samimi olmaya başlamıştık ve eğer bu böyle giderse, bu yolun sonunda Alina benim olurdu. Olacaktı.

Baş Belası KüçüğümWhere stories live. Discover now