Iyi ki doğdun küçüğüm

36.8K 1.2K 17
                                    

Alina'nın anlatımından:

Çalan telefonla küfür etmeye başladım. Hangi insan beni saat altından önce arar ki? Benim daha alarmım çalmadan beni nasıl rahatsız edersiniz?
Elimi yastığın altından çıkarıp zorla telefonu aldım baş ucumdan. Gözlerimi hiç açmadan telefonu açıp kulağıma dayadım.
- Hı? - yaptım hiç rahatımı bozmadan
- Sen halâ kalkmadın mı sevgilim? -
Arayan Kerem miydi? E sabahın köründe beni uyandırmaya bir tek o cesaret eder.
- Ihıh. - yaptım bu sefer
Böyle konuşmak keyifliymiş aslında. Ağzım yarı açık horlama ve mırlama arası bir ses çıkıyor. Gözler komple kapalı.
- Hadi kalk artık. - dedi Kerem gülerek
- Hayır. - diye mırıldadım
- Seni bekliyorum.
- Hıh?
Kerem beni anlıyor mu yoksa? Aslında ben konuşuyorum da kendimi hıhıhı olarak mı duyuyorum yoksa. Nasıl anlıyor bu herif beni?
- Evin önündeyim. Senin gelmeni bekliyorum.
- Ne?
- İstersen yukarı ben gelebilirim?
- Ha?
- Bunu evet olarak kabul ediyorum.
Tıııııt. Gözlerimi açıp telefona baktım. Yüzüme kapatmıştı. Yataktan kalkıp pencerenin önüne gittim. Perdeyi aralayıp dışarı baktım. Kerem'in arabası yan komşunun evinin önündeydi, ama kendisi yoktu. Gerçekten buradaymış. Odamın kapısı açıldığında hızla arkamı döndüm. Gelmişti gerçekten.
- Eve nasıl girdin Kerem? - dedim
- Verandayı akşamları kilitlemeniz gerek. - dedi gülerek ve kendini benim yatağıma bıraktı
- O zaman da bacadan falan girersin. - dedim
Kapıya yönelip kilitledim. Biri gelirse eğer öyle amerikan filmlerindeki gibi tıklatarak girmediği için, malum.
- Hiç denememiştim. Güzel olabilir.
- Hem sen niye geldin ki sabahın köründe? - dedim yanına yatarak
- Sevgilimi özledim. - dedi sarılarak
- Bak sen.
- Dışarıda kahvaltı yapmamızı ister misin? - dedi göbeğimi okşayarak
- İlk önce sen bi elini benim göbüşümden çek. Orası benim mahremim dostum. - dedim elini göbüşümden çekerek
- Peki dostum. Sen nasıl istersen. - dedi gülerek
- Şimdi sabahın köründe kahvaltıya mi gidelim? - dedim oflanarak
- Genelde biz insanlar kahvaltıyı o zaman yaparız.
- Öyle mi? Git o zaman sen kahvaltını yap.
Şimdi dikkat ettim de Kerem'in üstündeki beyaz tişört tüm kaslarını ortaya çıkarmış. Tekrar ediyorum. Tüm kasları. Antep fıstıklı baklavaları bile.
- Ne dedin sen? - dedi Kerem kaşlarını kaldırarak
- Ne dedim ben? - dedim
- Baklava dedin.
Salak Alina. Sen ne yaptın? Baklava mı dedin gerçekten?
- Canım baklava çekti. - dedim
- O nereden geldi aklına? - dedi piç gibi sırıtarak
Bilirsiniz ya. Sadece bir tarafa doğru sırıtmıştır, beyaz dişler az görünür, gözler biraz kısılı. İşte o piç gülüşüdür.
Üstünden uzanıp komodinin üzerinde duran kartviziti aldım. Eline verip tepkisini bekledim. Piç gülüş - OUT.
Sıratarak aldım kartviziti elinden. Dün okulun yanında dağıtıyorlardı, iyiki de almışım.
"Antep Baklava" beni iyi kurtardı. İsmi takılmadıysanız bir de sloganı buyrun. " İstanbul'un en Antep köşesinde" . O ney ya?
- Kahvaltıdan sonra gideriz. - dedi Kerem yataktan kalkarak
- Peki.
- Hadi üniformanı giy. Arabada bekliyorum.
- Hıhı.
Tam kapıdan çıkıyordu ki döndü. Bana doğru hızla yaklaşıp dudaklarıma bir öpücük kondurdu.
- Ben seni bu sabah öpmeyi unuttum. - dedi gülerek ve odamdan çıktı
Bir kaç saniye sonra salakça sırıttığımı fark edip normal halime döndüm. Bu şapşal varlık benim yapımla oynuyordu. Ben İzmirdeyken asosyaldim. Evden okula, okuldan eveydi. Burada öyle mi? Kerem'i tanıdığım günden beri, her Allah'ın günü bir olay, yeni bir olay. Bende olaycı biri olduğumu anladım böylelikle.
Yataktan kalkıp banyoya girip soğuk bir duş aldım. Çıktıktan sonra yüzümü kurulayıp günlük makyajımı yaptım. Saçlarımı havludan kurtarıp biraz kuruladım. Onlara da bakım yaptıktan sonra çalışma masamın önünde duran sandalyeden üniformamı alıp giydim. Ve hazırıım. Telefonun alarmı çalınca kaşlarımı çattım. Saat şimdi altı oluyordu. Benim şimdi kalkmam gerekiyordu ya. Yerden sırt çantamı alıp sessizce çıktım odadan. Yavaşça kapattım kapıyı. Tam misafir odasının önünden geçiyorken kapının açılmasıyla dona kaldım. Yarı çıplak bir Mustafa çıkınca gözlerimi elimle kapattım.
- Alina sen ne yapıyorsun? - dedi
- Sana pantalon ve tişört giymeyi kimse öğretmedi mi? - dedim
- Gerçekten mi? Banyoya gidiyorum. O yüzden böyleyim. Hem sen niye bu satte ayaktasın ki? Nereye gidiyorsun?
- Okula.
- Okulun saat sekizde başlamıyor mu?
- Evet.
- Saat daha altı.
- Haa. Keremle kahvaltı yapmaya gidiyoruz. Sonrada baklava yemeye.
- Baklava ne alaka?
- Hiç sorma. - dedim kafamı sallayarak
- Bir dakika dursana.
- Tamam.
Bu arada gözlerim hala kapalıydı. Açmamıştım.
- Gözlerini açabilirsin? - dedi Mustafa bir kaç saniye sonra
- Halâ çıplak mısın? - dedim
- Evet. Ama sana bir hediyem var. - dedim
Yavaşça elimi çektim. İlk odaklandığım yer omzu oldu. Mustafama bak sen. Şekil şekil dövmeler vardı kollarında. Pelin'in ismi bile vardı. Şimdi aklıma gelince üzüldüm ya.
- Alina? - dedi
- Efendim? - dedim gözlerine bakarak
Elindeki kutuyu uzatarak:
- Doğum günün kutlu olsun. - dedi
- Bu gün benim doğum günüm mü? - dedim
Mustafa gülmekle yetindi. Ben böyle bir şeyi nasıl unutabilmiştim. Bu gün benim doğum günüm ve ehliyetim geliyordu.
- Alina? Hediyen elimde kaldı. Bi alsan da, ben de banyoya girsem. - dedi gülerek
- Teşekkür ederim Mustafa. - dedim ve ona sıkıca sarılıp yanağını öptüm
Ayrılınca elindeki kutuyu alıp çıktım evden. Akşama açarım düşüncesiyle sırt çantama attım küçük kutuyu.
Komşunun evinin önünde duran arabaya bindim. Kerem şaşkınlıkla baktı.
- Ne var? - dedim kaşlarımı çatarak
- Ben odandan çıkalı on beş dakika oldu Alina. - dedi
- Çok geç değil bence.
- Nasıl bu kadar çabuk hazırlandın?
- Duş bile aldım. - dedim
- Hadi oradan.
- Saçlarım hala yaş bak.
İnanmayarak saçlarıma dokundu.
- Eski sevgililerin seni çok mu bekletiyordu? - dedim
- Ne? - dedi kaşlarını çatarak
- Benim çabuk hazır olmama çok şaşırdın ya, eskiler çok mu bekletiyordu diyorum?
- Bana trip mi atıyorsun? - dedi
- Hayır. Sadece merak ettim.
- Kıskanma? O da mı yok?
- O var da eskilere karşı değil.
- Eskiler hakkında konuşmak seni rahatsız etmiyor mu? - dedi arabayı çalıştırarak
- Hayır. Sonuçta eski. - dedim omuzlarımı kaldırarak
- Peki ben sana eski sevgililerini sorsam. Tedirgin olmaz mısın? Veya benim kızdığımı düşünmez misin?
- Hayır. Sayayım mı sana hepsini? İlki Murat, çok yakışıklı ve okadar da akıllı. Sonra Efe var, maviş gözlerine bittiğim. Anıl mübarek Kellan Lutz gibi. Berk basketbolcu olandı. Serkan'ın sesi çok güzledi. Emre bad boy olandı. Kadir yardım severdi. Alphan'ın gamzesi belediye çukuru mübarek. Yusuf'un bir gülüşü var, gören duyan cennetlik.
- Sen benimle dalga mı geçiyorsun? - diye bağırdı
- Evet! - dedim gülerek
- Bu kötü bir fikirdi. Artık eskiler hakkında konuşmuyoruz. Yoksa hepsini araştırıp gider öldürürüm.
- Araştırmıyorsun sanki!?
- Ne? - dedi
- Bir dahakine benimle ilgili dosyaları baş ucunda bırakma. - dedim
- Sen benim özel eşyalarımı mı karıştırdın?
- Benim fotoğrafım senin "özelindeydi".
Bir kaç defa derin nefes aldı. Arabayı durdurdu.
- Geldik. - dedi
İkimizde arabadan indik. O önden gidiyordu, ben de arkasından. Sınırı mı aştım yoksa? Sıkıca elini tuttum.
- Aşkım sen bana çok mu kızdın?
- Evet. - dedi
- Özür dilerim hayatım. Hepsinin isimlerini uydurdum ben az önce. Bir daha olmaz. - dedim
- Peki o zaman sevgilim. Özrün kabul, ama bir daha olmasın.
Bir masaya oturup siparişlerimizi verdik. Kahvaltı gelince afiyetle gömdük her şeyi göbüşlere. Masanın üzerinde duran telefona baktım. Kerem'in telefonuydu. Elime alıp saatin kaç olduğuna bakmak istemiştim sadece, ama gördüğüm şeyle küçük çaplı bir şok geçirdim. Kerem kapak fotoğrafı olarak benim fotoğrafımı koymuş. Hem de kendisi çekmiş beni. Benim böyle çektiğim bir fotoğraf yok.
- Ne zaman çektin benim fotoğrafımı?- dedim
- Sahilde yörüyüş yapmıştık ya bir defa. O zaman. - dedi
Ama çok güzeldi bu. Kumlara oturmuşum. Dizlerimi göğüsüme doğru çekip onlara sarılmışım, saçlarım rüzgardan tatlı bir karışık şekilde, denize doğru bakıyorum, güneş tam yüzüme doğru. Vay be. Gerçekten çok güzeldi. İstesem böyle çekemezdim.
O sıra gözüm saate kaydı. Sekize on dakika var. Allah!
- Kerem kalk. İlk dersin başlamasına on dakika var. Hemen okula gitmeliyiz! - dedim yerimden kalkarak
- Hadi. - dedi aceleyle kalkarak
Hesabı ödeyip arabanın yanına gidip bindik. Kerem arabayı çalıştırdı ve okula doğru sürdü. Tam on dakika sonra okulun önündeydik. Ben tam arabadan iniyorken onun eşofmanlı olduğunu gördüm.
- İlk dersin var mı? Git hemen üzerini değiş Kerem. - dedim
- Gerek yok. - dedi
- Nasıl gerek yok? Böyle mi ders anlatıcaksın?
- Hayır. Bak sana bir şey söylemem gerek, ama kırılmak yok. - dedi elimi tutarak
- Kerem?
- Kötü bir şey değil. Sadece işi bıraktım o kadar.
- Hangisini tam olarak?
- Öğretmenliği.
E bu şekilde biz seninle daha rahat görüşürüz. Niye kırılayım ki?
- Üzülmem mi gerek? - dedim
- Hayır. Sadece okulda görüşemeyeceğimiz için üzülürsün sandın.
- Ama okuldan sonra da rahatla görüşürüz. Kimsenin görmeyeceği korkusuyla.
- Peki. O zaman sen git hadi. Geç kaldın.
- Tamam. - dedim ve yanağını öptükten sonra arabadan indim
Bahçede kalabalığı gördüğümde duraksadım. Bunlar derse girmeyip bahçeye mi kaçıyor. Kavga mı var yoksa? Ben kaçırır mıyım oğlum? Hızlı adımlarla daldım kalabalığın içine. İtirerek ilerledim en ön sıraya. Kız kavgası. Bir iri yarı kız ve yerde yatan kızıl saçlı zayıf bir kız. Dur bi dakika dur dur! Kızıl saç?
- Zehra? - diyerek girdim orta yere
Yerde yatan kızın yanına yaklaştım ve yüzüne baktım. Gerçekten Zehraydı.
- İyi misin? - dedim saçlarını yüzünden çekerek
- Hayır. Alina karnım çok fena. - dedi elimi sıkarak
- Yediğin tekmeden sonra olur tabi! - dedi kız sinsice gülerek
Görürsen lan sen şimdi. Bizim sınıftan iki kızı çağırdım.
- Efsun senin araban var, Zehra'yı en yakın hastaneye götürün. - dedim
- Peki.
Kızlar Zehra'yı kaldırarak götürdüler.
- Hey. Dövdüğüm kişiyi öyle alıp götüremezsin! - dedi iri kız
Yanlış anlamayın. İri yapılılara karşı nefter duygusu yok. Zaten bende balık etliyim. Ama bu kız sınırı aşmıştı.
Çantamı çıkarıp attım. Sonra da gömleğimi çıkarıp beyaz atletle kaldım. Malum ben şimdi bunun ağzını burnunu kıracağım ya, pislenmesin gömleğim.
- Seninle mi devam etmemi istiyorsun? Bana uyar. - dedi kız sırıtarak
- Kavganın sebebi ne? Belki de salakça bir şeyse seni hastanelik etmem. - dedim kendimden emin bir şekilde
- Koray onun yüzünden gitti. - diye bağırdı sinirle
Bu Koray'ın gittiğini nereden biliyor ki? Ama olsun, ben senin zayıf noktanı buldum bile.
- Sen gerçekten çok safsın! - dedim gülerek
- Ne?
- Koray'ın sana bakacağını falan mı sandın?
- Ben ondan hoşlanıyordum. O da benden hoşlanıyordu bundan eminim.
- Nasıl anladın peki bunu? Gelip sana söyledi mi? Hı? Söylesene.
Kız kaşlarını çattı karşımda.
- Beni sosyal medyadan takip ediyordu.
- Ne? Kızım sen gerizekalı mısın? Seni her takip eden senden hoşlanıyor mu sanıyorsun? İki tane bikinili fotoğraf koydun diye ayaklarına kapanıcaklarını mı sandın? Doğrular bunlar bebeğim! Ben eminim Koray daha senin adını bile bilmiyordur.
- Kapat çeneni! - diye bağırdı
- Gel de kapat! - dedim
Üstüme doğru gelmeye başladı. Ve ilk hamleyi yaparak kaşıma bir tane patlattı. Hayır. Kendi rızamla vurdurdum. Kızlarla kavga ederken ilk hamleyi onlara veririm. Neden? İşte bu yüzden.
Kafamı kaldırıp ona baktım. Sol elimle boğazını tutup sağ elimle yüzüne bir tane yumruk geçirdim. Ve o tek hamlede yere düştü. Hadi ama. Senin biraz dayanman gerekirdi.
Üzerine oturup yumruklamaya devam ettim. Dedim ya ağzı burnu kan içinde kalacak diye. Bak ne oldu. Atletim kirlendi.
Birden biri beni onun üzerinden kaldırdı.
- Öldüreceksin kızı. - dedi arkamdaki
- Bırak daha devamı var! - dedim kurtulmaya çalışarak
- Alina. - dedi beni kendine çevirerek
Kerem? Ama sen gitmemiş miydin?
- Kızın haline bak. Nefes almakta zorlanıyor. Neden yaptın bunu?
O sırada okulun bahçesine ambulans girdiğinde çattım kaşlarımı. Gerçekten mi? Zehra için ambulansı aramayan bu iki yüzlüler bu kız için ambulansı mı aradılar?
Gerizekalılar.
Kızı sedyeye koyup gittiler. Ne yani bu kadar mı? Neden bu halde olduğunu sormayacaklar mı? Polis falan da mı yok?
- Hemen odalarınıza gidin! Alina odama! - arkadan müdür amca bağırınca yerdeki çantamı ve gömleğimi alıp onun odasına ilerledim
Kerem de arkamdan geliyordu. Üçümüz odaya girince Kemal bey amca bana bağırmaya başladı:
- Sen ne yaptığını sanıyorsun Alina?
- Kaşındığını söyledi ben de onu yardım ettim. - dedim sakin bir şekilde
- Alina? - dedi arkadan Kerem
- Ben geldiğimde bu kız Zehra'yı dövüyordu! Ne yapsaydım, diğer g*t kafalı öğrenciler gibi izlese miydim?
- Zehra yoktu Alina. - dedi Kerem
- Çünkü hastanede. O geri kafalı kız karnına tekmeyle vurmuş. Halini görmeniz lazımdı. Benim dövdüğüm bu sürtükten çok daha kötüydü.
- Neden böyle bir şey yapsınlar. İkisi de çok iyi öğrenci. - dedi Kemal amca
- Koray'ın gitmesinden Zehra'yı sorumlu tutuyor çünkü.
- Koray'ın gitmesinin nedeni Zehra mı? - dedi şaşkınca Kemal amca
- Hayır dedim ya amca. Zehra'nın Korayla hiç bir alakası yok. - dedi Kerem
- Peki. Alina seni disipline yolluyorum.
- Çok ta umrumda. - dedim sessizce
- Amca yapma. Neticede arkadaşını korumuş. Hem bu gün onun doğum günü. - dedi Kerem
Sen beni niye kurtarıyorsun ki? Ben disipline gitmek istiyorum belki.
- Doğum günüm olduğunu nereden biliyorsun? - dedim Kerem'e dönerek
Adamın Hakan'ı var ya, her şeyi öğrenir o.
- Araştırdın değil mi? - dedim yine
Kaşlarını kaldırıp kafasını salladı.
Sağ elimi yumruk yapıp karnına geçirdim.
- Acıdı. - dedi Kerem baklavalarını tutarak
- Bir dahakine beni araştırma. Ne varsa gel sor.
- Sen benim sevgilimsin seni araştırmak en doğal hakkım.
- Sın bınım sıvgılımsın sını ırıştırmık ın dığıl hıkkım. - dedim ardından
- Çocuklar! - dedi Kemal amca
- Ne? - dedik aynı anda Keremle
- Eğer odamı beş saniye içinde terk etmesseniz seni disipline, Kerem senide Ayça teyzenin yanına yollarım.
- Hayır. Ayça teyze olmaz. - dedi Kerem
- Bir, iki... - diye başladı Kemal bey amca
- Disiplin olur ya ben kalıyorum. - dedim
- Üç.. -
- Hadi çıksana sevgilim. - dedi Kerem elimi tutarak
- Hayır! - dedim
- Dört... -
- Özür dilerim sevgilim. - dedi
- Ne için?
Kerem bir elini belime diğerinide dizlerimin arkasına koyarak beni tek omzuna attı.
- Kerem indir beni.
- Görüşürüz amca. - dedi Kerem odadan çıkarak
- Kerem bak gerçekten indir beni.
- Hayır sevgilim.
- Kerem. - diye bağırdım
Bom boş koridorda sesim yankılanmıştı. Herkesin derste olduğuna şükrettim bir an. Yoksa Kerem ve beni böyle görselerdi ohoo. Gıybete gel.
- Eğer bir tek kelime daha edersen popona şaplak atarım. - dedim
- Oğor bor tok kolomo doho odorson popono şoplok otorom. - diye tekrarladım yine ardından
Popomda hissetiğim acıyla çığlık attım. Bana şaplak atmıştı.
- Eğer bir daha popoma dokunursan senin ağzını burnunu kırarım Kerem.
Bir şaplak daha yedim.
- Sana sus dedim değil mi sevgilim.-
Ağzıma gelen tüm küfürleri tutarak beni indirmesini bekledim. Okuldan çıkınca arabaların yanına gitti. Bir yerde durup indirdi beni. İner inmez ona vurmaya başladım.
- Alina?
- Bir daha popoma dokunma. - dedim
- Arkanı dön.
- Hayır.
- Arkanı dön.
- Niye?
- Sana bir hediyem var.
Kaşlarımı çatıp yavaşça arkamı döndüm. Gördüğüm manzarayla küçük çaplı bir şok geçirdim. Aman Allah'ım. Bu gerçek olabilir mi?
- Doğum günün kutlu olsun baş bela'm. - dedi Kerem bana arkamdan sarılarak

Baş Belası KüçüğümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin