Sevgiliyiz

37.6K 1.3K 29
                                    

Alina'nın anlatımından:

- Yarın görüşürüz. - dedim ve Kerem'in yanağını öptüm
- Okula giderken alırım seni. Beraber gideriz. - dedi
- Canına susamadıysan evin önünde durmazsın. Bu gün toplantıya gitmeni söylemiştim, ama sen gitmedin. Babam seni gördüğü yerde cehenneme postalar. - dedim gülerek
- Toplantıya gittim, ama bitmişti. Seninle uğraşırken canımdan olacağım bir gün. - dedi sırıtarak
- İyi geceler Kerem. - dedim arabadan inince
- İyi geceler sevgilim. - dedi ve arabayı çalıştırıp uzaklaştı
Arkamı dönüp parka doğru baktım. Arkası dönük bir şekilde oturan bir erkek vardı. Eğer doğru tahmin ettiysem bu Mustafa olmalıydı. Yanına doğru ilerledim. Yaklaştıkça sigara kokusu alıyordum. Ne yani bizim Mustafa sigara mı kullanıyordu?
Yanına oturduğumda kafasını kaldırıp bana baktı. Sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi.
- Erken geldin. - dedi
- Lunaparka gitmedik. Keremle sahilde yemek yedik sadece. O yüzden erken geldim. - dedim
- Hıhı. - yaptı
- Konuşmak ister misin?
- Zehra sana söylemiştir.
Nasıl da hemen anladı benim akıllı bıdığım.
- Ondan hoşlandığını anlamıştım. - dedim
- Nasıl? - dedi kaşlarını kaldırarak
- Fark ettiysen ben bir kızım. Anlarım böyle şeyleri.
- Havamda olsaydım bunu bir kaç saat tartışırdık, ama durumu biliyorsun.
- Bu kadar çabuk söylememeliydin. Zehra Koray'a aşıktı ve gittiğini bu gün öğrendi. Ona biraz süre vermeliydin. - dedim kafamı onun omzuna yaslayarak
- Koray için ağlamaya değer mi Alina? - Değer Mustafa. Özür dileyerek söylüyorum, ama Pelin senin için neyse, Koray da Zehra için o demek. - dedim sinirle ondan uzaklaşarak
- Ama Pelin öldü Alina ve ben onu unutmaya çalışıyorum.
- Koray ölmedi Mustafa. Sadece biraz süreye ihtiyacı var. Bir gün dönecek.
- O sizi ayırmaya çalıştı. Yalan söyledi. - Evet Musti, ama bitti gitti. Koray da gitti. Konuyu kapatalım artık. Zehra'dan bu kadar hoşlanıyorsan sus. O işi bana bırak ve karışma.
- Peki. - dedi bir kaç saniye sonra
- E, hadi artık eve gidelim. Üşümeye başladım. - dedim ve oturduğum yerden kalktım
- Hadi. - dedi Musti ve kalktı
Eve doğru yürümeye başladık beraber.
- Alpsal için düğün günü seçtik bu gün. - dedim
- Alpsal? Düğün günü? Ne? - dedi durarak
- Alperen ve Masal için düğün günü seçtik. - dedim gülerek
- Ne zaman peki? - dedi yine yürümeye başlayarak
- İki hafta sonra. Tam okul bitince.
- Hmm.
- E bana yarın ne alacaksın? - dedim elimi omzuna koyarak
- Niye bir şey alayım ki?
- Nasıl niye? Yarın benim doğum günüm, bana hediye alman gerek. -  dedim gülmeye devam ederek
- Gerçekten mi?
- Evet.
- Kaç yaşında olacaksın?
- On sekiz.
- Vay. Sen küçükmüşsün. - dedi sırıtarak
- Hadi ya. Sen kaç yaşındasın?
- Yirmi üç.
- Ay Mustafa çok büyükmüşsün.
- Evet. - dedi gülmeye devam ederek
- Şş Mustafa? Eve kadar yarışmaya ne dersin?
- Ne?
- Yarışalım diyorum eve kadar.
- Kazanan ne alır? - dedi tek kaşını kaldırarak
- Bir hafta boyunca kaybeden yemek ısmarlar.
- Bana uyar.
- Tamam o zaman üç deyince. Hazır mısın?
- Evet.
- Bir, iki..
Üç demeden koşmaya başladım eve doğru. Mustafa'nın küfür ederek arkamdan koşmaya başladını duyunca güldüm.
Tam kapıya varmıştım ki Mustafa beni geçti. Biraz daha hızlanıp atladım üstüne. Tabi bu hareketimle eve resmen uçarak girmiştik. Kapıyıda kırdığımızı söylemiş miydim?
Üst üste yapıştığımız yerden kalkmaya çalıştım.
- İyi misin? - dedim zorla üstünden kalkarak
Kafamı onun koca kafasına vurmuştum ve sol kaşım acıyordu. Yine mi patladı yoksa?
- Mustafa? - dedim yine
- Galiba burnum kırıldı. - dedi ilk önce kafasını yerden kaldırarak
Tabi üzerinde ağır biriyle yere yüz üstü düşersen burnun kırılabilir.
- Ne oluyor burada? - diye aile çıktı salondan
- Alina? Yavrum ne yapıyorsunuz yerde? Kaşın neden kanıyor? - diyerek geldi yanıma annem
Cebinden çıkardığı bir peçeteyi dayadı kaşıma.
- Sümüklü peçete mi o? - dedim sessizce anneme
- Sus kız. Anneye öyle denir mi? - dedi peçeteyi kaşıma bastırarak
- Acımadı ki. - dedim sırıtarak
- Mustafa sen iyi misin? - dedi Mustafa'nın annesi ona yerden kalkması için yardım ederken
- Ah. Üzerime boz ayı atlamayaydı iyidi. - dedi bana bakarak
Sadece gözlerimi kısıp ona karşı sinirli bir kedi gibi hırladım.
- Kavga mı ediyordunuz? - dedi annem
- Hayır. Sadece kapının önünde kayıp üst üste düştük. - dedi Mustafa
- Peki kapıyı hanginiz kırdı? - dedi Alperen arkadan sırıtarak
Gül sen gül, ben bilirim sana yapacağımı!
- Mustafa-
- Alina - dedik aynı anda Mustafayla
- Ne yani kapıyı ikiniz mi kırdınız?
- Mustafaydı. Kafasıyla kapıya head shot yapan oydu. - dedim
- Üzerime atlayan sendin. - dedi
- Siz iyi misiniz? Hastaneye gitmemize gerek var mı? - dedi babam yanımıza gelerek
- Benim burnum kırıldı Ekin amca ya. - dedi Musti burnunu tutarak
- Hayır kırık değildir. Senin burnun hep böyle yamuktu zaten. - dedi Masal gülerek
- Evlenecek yaşa geldiniz hala çocuk gibisiniz. - dedi Masal'ın babası Gökhan bey amca ve gülerek salona döndü
- Kırık değil oğlum o. Sadece üzerine düştün diye çok acımıştır. Kanamada birazdan durur zaten. Git biraz yat sen. - dedi hemşire olan anneleri Hatice teyze
- Alina'nın kaşı? - dedi babam bana dönerek
- İyi dedesi ellerinden öper. - dedim sırıtarak
- Ne? - dedi babam
- İyi Ekin. Ben bakarım şimdi ona yukarıda. - dedi annem ve beni elimden çekerek yerden kaldırdı.
- Sen odana git, ben geliyorum. - dedi annem
Dediği gibi odama gittim ve yatağa oturdum. Bir kaç dakika sonra elinde küçük bir şişe ve pamukla geldi. Karşıma oturdu. Şişeyi açtı ve pamuğa içindeki sıvıdan koyarak kaşıma dayadı.
- Anne biraz yakıyor. - dedim
- Sık dişini. Temizlemem gerek. - dedi
- Peki.
- Söyle bakalım kaşını nasıl patlattın? - dedi birden
- Mustafa'nın üzerine düştüm. Anlattık ya her şeyi. - dedim
- Hayır! Senin kaşın şimdi patlamadı, sadece bir haftadır bizden saklamaya çalıştığın dikişler açılmış.
Oha. Bu kadın nasıl anlamıştı ya? Bence çok güzel saklamıştım.
- Ee, nasıl olduğunu anlat bakalım. - dedi kaşımdaki pamuğu çekerek
Ne desem, ne desem? Bilemedim ki. Sevgilimden çaldığım arabayla kaza yaptım mı desem? Yok ya. Elindeki şeylerle zehirler beni.
- Biriyle kavga mı ettin? - dedi
Hayır dersem yeni bir yalan uydurmam gerek. Ama evet dersem de kendimi güçsüz ve birine dövdürmüş gibi olurdum.
- Okulda maç oynarken oldu. - dedim
Annem sinirle kaşlarını çattı. Ne söyleyeceğini adım gibi biliyorum. Ezberlemiştim yani.
- Ben sana kaç defa maç oynama dedim Alina! Hatırlatırım sadece geçen yıl maç oynarken elini kırdın, bileğini dört defa burktun ve ayak parmaklarını kırdın.- dedi sinirle
- O kadar olmuş mu ya? - dedim kaşlarımı kaldırarak
- Eğer bir daha maç oynarsan.. -
- Beni Dominik Cumhuriyetine postalarsın? - diye devam ettim
- Evet. - dedi
- Peki. - dedim omuzlarımı kaldırarak
- Biraz seninle anne kız gibi konuşalım mı? - dedi annem yine kaşımı temizlemeye başlayarak
- Şimdiye kadar ne yaptık? - dedim
Elindeki pamuğu daha çok bastırdı kaşıma. Bu gerçekten acımıştı.
- Anne ya. - dedim ondan uzaklaşarak
Annem sadece sinsice gülmekle yetindi. Psikopat kadın. Bana acı çektirmeyi ne kadar seviyor.
- Hadi gel benim minik boz ayım. Acıtmak yok. - dedi gülerek
- Söz mü?
- Söz.
Yine annemin önüne oturdum ve kaşımı temizlemesine izin verdim.
- Nasıl yaralandın böyle be yavrum. Kim bilir ne kadar acıdı. - dedi
- Ya o kadar değil anne.
- Kim götürdü seni doktora?
- Kerem. - dedim
- Kerem? Öğretmen demiyor musunuz artık?
- Hı? Yok ya şey biz onunla daha çok arkadaş gibiyiz. Aile dostu falan ya. O yüzden. - diye düzelttim kendimi
- Öyle olsun. - dedi
Kaşımdaki pamuğu çekti.
- Mustafayla aranda ne var? - dedi birden
- Ney? Ben ve Musti mi? Annem o benim kankam ya. Neriman için Koriş neyse Musti de benim için o valla. Dünya ahiret bacım. - dedim hızla
- Ben senin dediğin hiçbir şeyi anlamıyorum yavrum.
- Bazen bende kendimi anlamıyorum. - Biliyorum çocuğum. Sen babanın tarafına çekmişsin. Senin halan da böyle.
- Hıhı. Kesinlikle öyledir. - dedim kafamı sallayarak
- Ben salona gidiyorum. Misafirlerle ilgilenmem gerek. Geliyor musun?
- Hayır. Supernatural izleyeceğim. - dedim
- Yine mi? Bak sonra korkuyorsun ama Alina.
- Anne Alperen yan odada ondandır. Akşamları adam öyle horluyor ki sanırsın Şahin model arabaya binmiş ayı elinde davul zurnayla kolbastı oynuyor.
Annem durup şaşkınca bana baktı.
- Peki Alina. - dedi ve odamdan çıktı
Arkamı dönmemle yatağımda yatan Lucky'yi gördüm.
- Sen burada mıydın? - dedim burnunu öperek
Miyavlayarak karşılık verdi. Bilgisayarı alıp yattım yine yatağa.

Kerem'in anlatımından:

Telefonum çalınca kum çuvalını yumruklamayı bıraktım. Yerde duran telefonumu alıp arayana baktım. Telefonu açtım.
- Efendim amca? - dedim soluk soluğa
- Neredesin Kerem? - dedi amcam
- Depoda.
- Bu akşam maçın var mı?
- Hayır yok. Neden? - dedim
- Hemen eve gel.
- Ne oluyor amca?
- Hemen eve gel dedim Kerem.
- Peki. Geliyorum. - dedim ve telefonu kapadım
Yerdeki sırt çantamı aldım ve depodan çıktım. Arabama atlayıp amcamın evine doğru sürdüm. Yirmi dakika sonra evin önündeydim. Arabadan indim ve gidip kapıyı çaldım. Bir kaç saniye sonra amcam açtı kapıyı.
- Geç Kerem. - dedi
- Ne oluyor amca? - dedim eve girince
- İlk önce otur.
Gidip kanepeye oturdum. O ise elinde bir bardak içkiyle çıktı mutfaktan.
- Konuya direkt gireyim mi, yoksa hal hatır sorayım mı? - dedi karşıma geçerek
- Direkt olabilirse. - dedim
- Alinayla aranda ne var?
Amcama ilişkimizi söylemeyi unutmuştum ben.
- Sevgiliyiz. - dedim
- Güzel. Sevgili olmanız güzel bir şey. Ama bunu tüm okula gösterminiz mi gerekirdi? - dedi sinirle
- Ne? - dedim
Tüm okula göstermek ne demek?
Amcam masanın üzerinde duran zarfı uzattı bana.
- Al bak.
Zarfı açtım ve içinden çıkan bir kaç fotoğrafa baktım. Alina ve benim fotoğraflarım. Birinde okulun bahçesinde onun yüzüne dokunurken, diğeri elini tutarken, başka bir diğerinde okulun önünde sarılırken, öpüşürken. Kim çekmişti bu fotoğrafları?
- Kim verdi bunları sana? - dedim
- O önemli değil. Önemli olan sizin bunu okulda ve okulun etrafında yapmanız.
- Amca biz o kadar terbiyesizce bir şey yapmadık. Neden bu kadar sinirlendiğini anlamıyorum.
- O okulda siz öğrenci ve öğretmensiniz! Sizin böyle şeyler yapmaya hakkınız yok! - diye bağırdı
- Peki. Bizde artık yapmayaz. İşi bırakıyorum. - dedim ve oturduğum yerden kalktım
- Okulun bitmesine iki hafta varken sen işi mi bırakıyorsun? - dedi kaşlarını kaldırarak
- Evet. Ben okula Alina için geldim amca. Ve senin dediğine saygı duyuyorum. Orada bir öğretmen olarak doğru düşünemedim. Ve okulu kötülememek için işi bırakıyorum. - dedim sakin bir şekilde ve kapıya doğru yöneldim
- Dur bakalım. Konuşacaklarımız daha bitmedi.
- Şimdi de aile dostu olduğumuz için mi bir şey söyleyeceksin? - dedim durup arkamı dönerek
- Aile dostu olmanız iyi bir şey. Birbirinizi biliyorsunuz. Ama benim meselem başka.
- Ne?
- Koray nerede?
Kaşlarımı çatıp baktım yere. Ne cevap verebilirdim ki ben buna? Kardeşim aynı kıza aşık olduğumuzu sanıp benimle rekabete girdi. Alina beni seçince tabi sinirlenip bize bir kötülük etti. Sonra Zehra'ya aşık olduğunu anladı ve pişman olup biraz uzaklaşmaya karar verdi. Kendi ailesinden. Kendi kanından. Benden. Of Koray, of be kardeşim. Keşke gitmeseydin. Ben seni her türlü affederdim. Sen benim tek ailem değil misin?
- Bugün okula gelmedi. İki gündür arıyorum, ama ulaşamıyorum. - dedi yine amcam
Düşün Kerem düşün. Buldum.
- Mert'in yanına gitti. - dedim
- Ne? Oğlum sen niye buna izin verdin? - dedi sinirle amcam
- Amca Mert onun abisi. Belki benim hayatımın içine etti, ama hala Koray'ın abisi.
- Amerika'da mı?
- Hayır. Geçen ay maçı kaybedince İngiltereye gittiklerini söyledi Hakan. Koray'da şu an İngiltere'de.
- Ne zaman gelecek?
- Bilmiyorum.
- Nasıl bilmiyorsun? Kardeşinin ne zamam geleceğini bilmiyor musun?
- Hayır. Sevgilisiyle büyük bir kavga ettiler ve Koray zamana ihtiyacı olduğunu söyleyip gitti. - dedim
- Kimmiş bakalım Koray'ın sevgilisi? Ben tanıyor muyum? - dedi
- Bilmiyorum. Sadece kavgadan haberim oldu.
- Zehra mı yoksa? Bir kaç defa onları beraber gördüm.
- Hayır. Zehra değil. - dedim
- Peki. Öyle olsun. - dedi sonunda
- Konuşmamız bittiyse ben gidiyorum. - dedim
- Kalsaydın?
- Hayır. Yarın Alina'nın doğum günü var, ona daha hediye almadım.
- Tamam o zaman.
- Görüşürüz amca. - dedim ve kapıya doğru ilerledim
- Görüşürüz oğlum. - dedi arkamdan
Evden çıkıp arabama yöneldim. Şimdi gidip küçük sevgilime en çok istediği şeyi alalım bakalım.

Baş Belası KüçüğümWhere stories live. Discover now