Aşk kokusu

30.7K 1.1K 22
                                    

Kerem'in anlatımından:

Kulübe bir haftadır uğramıyordum ve çocukların aramasıyla bir göz atmak istedim onlara.
Arabayı kulübün önünde durdurdum. Sigara ve alkol kokusunu ciğerlerime çekip yöneldim çalışanların yanına.
- Erdem. - dedim yüksek sesle
Erdem işini bırakıp bana baktı.
- Efendim abi? - dedi yanıma yaklaşarak
- Diğerleri nerede? Neden sadece siz ikiniz çalışıyorsunuz? - dedim kaşlarımı çatarak
- Abi bi dört saat önce Hakan abi geldi. Biraz buralarda bakındı senin odaya çıktı. On dakika geçti geçmedi apar topar çıktı burdan. Arkasından seslendim, ama durmadı. Nereye gittiğini de bilmiyorum. Hiçbir şey demedi. Yokluğundan istifade bir kaç kişi işi bırakıp evlerine gitti. Gördüğün gibi sadece ben, İsmail ve Osman kaldık abi. Kaç saatir çalışıyoruz. O yüzden aradım seni. - dedi Erdem
- Git Osman'a müziği kapatmasını söyle. Herkesi kulüp kapandı diyerek dışarı çıkarın. Ben geldiğimde sadece siz burada olun. - dedim
- Peki abi.
Bar'ın arkasındaki kapıdan geçerek odama yöneldim. İkinci kata çıkarak cebimdeki anahtarı çıkardım. Tam odamı açacaktım ki kapının zaten açık olduğunu gördüm. Hakan ne yaptın sen? Ne oldu da öyle hiç kapıyı kilitlemeden, kimseye bi şey söylemeden gittin?
Cebimdeki telefonu çıkarıp aradım onu. Ama masamın üzerinde çalmaya başlayan telefonla onu da burada unuttuğunu anladım. Telefonumu cebime toplayıp Hakanınkini karıştırmaya başladım. En son eşiyle konuşmuş. Bir dakika. Kadın hamileydi. Yoksa doğurmuşmuydu? Onun telefonundan eşini arayıp birinin cevap vermesini bekledim.
- Efendim Hakan? - dedi Hakan
Bak yani Hakan eşinin telefonunu efendim Hakan diye açıyor. Oho, uçmuş bizimki.
- Hakan ben Kerem. - dedim
- Ama telefonda Hakan yazıyor. - dedi
- Oğlum sen gerizekalı mısın? Telefonunu kulüpte unutmuşsun senin telefonundan eşini aradım. -
- Haa. Doğru ya, elimdeki telefon Ayşe'nin. - dedi salakça
- Ne oldu? Niye öyle hiç kimseye bişey demeden çıkmışsın? Bebek mi geldi yoksa?
- Evet. Oğlum oldu. - dedi sevinçle
- Tebrik ederim. - dedim gülerek
- Sağol abi.
- Adını koydunuz mu?
- Hayır. Hala karar vermedik. Ayşe Uğur diyor, bense hala Can ismindeyim. Bakalım ne olucak.
- Sağlıklı olsunda. İsmini sonrada düşünürsünüz. - dedim
- Sağlıklı çok şükür. Dört kilo çıktı benim tosunum.
- Maşallah. Neyle besledin sen Ayşeyi?
- Herşeyle.
- Peki. Ben sizi rahatsız etmeyeyim daha fazla.
- Tamam abi.
Telefonu kapatıp kulübe indim. Bizlerden başka kimse kalmamıştı.
- Ne yapacağız abi? - dedi Ismail
- Hiçbir şey. Siz evlerinize dönüyorsunuz. Diğer arkadaşlarınıza da artık gelmemelerini söylüyorsunuz.
- Peki.
- Hatta size birer hafta izin veriyorum. Gidin dinlenin biraz.
- E abi biz çalışmazsak kim çalışacak kulüpte bir hafta boyunca? - dedi Erdem şaşkınlıkla
- Kimse. Bir hafta kapalı olacağız. Uzun zamandır kulüpte bazı değişiklikler yapmak istiyordum. Şimdi de tam sırası.
- Yardım edelim abi. Bir haftata cillop gibi yaparız burayı.
Cillop "bok gibi" olmaktan daha iyidi. Gülüp baktım çocuklara.
- Bir hafta sonra burası eskisinden çok daha güzel olacak.

Alina'nın anlatımından:

Korkuyla yine hemşireye baktım. Gerçekten Koray Zehra için gelmiş olabir miydi?
- Ne zaman gördün? Çok oldu mu çıkalı? - dedim
- Sen gelmeden önce çıktı. - dedi
Elimdeki yastığı kıza verip merdivenlerden birinci kata doğru koşmaya başladım. Eğer gerçekten Koray geldiyse onu hemen yakalamalıydım. Yoksa yine gidebilirdi. Hızla hastanenin bahçesine çıktım ve bakınmaya başladım. Biz az önce buradaydık, onu nasıl görmeyiz ya. Kahretsin.
Sol tarafta ağaçların arasında yürüyen kapüşonlu birini görünce oraya doğru koşmaya başladım. Peki ya ayak seslerimi duyup koşmaya başlarsa. Hızlı ve sessiz adımlarla o kişiye doğru yürümeye başladım.
Artık neredeyse ona varmıştım. İsmiyle seslensem kaçar mıydı? En iyisi başka bir şey yapmak. Bir iki adım geriye gidip biraz uzaklaşmasını bekledim. Derin bir nefes alıp üzerine doğru koşmaya başladım. Tam arkasına geldiğimde atladım ve onu yere yatırdım. Ben üste düştüğüm için altımdakinin saçından tutup kafasını kendime doğru çevirdim biraz.
- Alina? - dedi nefes nefese
- Emin? - dedim kaşlarımı çatarak
Hemen üzerinden kalkıp kalkmasına yardım ettim.
- Ne işin var senin burada? - dedim
- Zehra'yı görmeye geldim. - dedi boynunu sıvazlayarak
- Koray mı yolladı?
- Hayır. Dedim ya Zehra'yı bana emanet etti. Onun hastanede olduğunu duydum ve durumunu öğrenmeye geldim.
- Öğrendin mi?
- Yatağın ucundaki kartonda yazıyordu. Sadece kavga etmiş, büyütecek bir şey değil.
Ohh, doktor kartona bebeğini düşürdüğünü yazmamış. Minnetarım ona.
- Üzerime neden atladın? - dedi Emin
- Seni Koray sandım. Dövmeleriniz aynı. - dedim parmaklarını göstererek
- Beraber yaptırmıştık. Bir zamanlar kardeş gibiydik. Ama İrem'in ölümünden sonra işler değişti. - dedi
- İrem kim? - dedim kaşlarımı çatarak
- Kız arkadaşımdı. Ama Mesut onu öldürdü. O yüzden inan bana Mesut'un gebermesini senden daha fazla istiyorum. Ama şimdilik dokunmak yok. Hapisanede. Ama biliyorum ki avukatlarının yardımıyla yakın zamanda oradan çıkarılacak. O zaman ona büyük bir oyun oynama zamanı. Bana kendisini öldürmem için yalvarıcak. - dedi öfkeyle
- Sakin ol. - dedim omuzunu sıvazlayarak
- Sen sevdiğin birini kaybetmek ne kadar acı biliyor musun?
- Bilmiyorum. - dedim sessizce
- Asla hissetmeni istemem.
Kafamı salladım sadece.
- Bir şey olursa beni arayabilirsin.
Cebinde bir kağıt parçası çıkarıp verdi. İçinde tahmin ettiğim gibi numara vardı.
- Tamam.
- Alina?
Arkamı dönüp seslenen kişiye baktım.
- Efsun? Geldiniz mi? - dedim Nil içinde bakınarak
- Sadece ben geldim. Nil yorgun olduğu için gelemedi. - dedi
- Ben de zaten gidiyordum. Görüşürüz Alina. - dedi
Efsun'a dönüp başıyla selam verdi ve uzaklaştı.
- Saat kaç? - dedim Efsun'un yanına giderek
Ama o beni takmadı bile. Giden Emin'in arkasndan bakıyordu. Dur bi dakika dur. Yoksa burada elektrik kaçağı mı var?
Havayı koklamayı başladığımda, Efsun garip bir şekilde baktı bana.
- Havada bişey kokusu yok mu? - dedim
- Ne kokusu? - dedi o da koklamaya başlayarak
- Aşk. - dedim gülerek
Koklamayı kesip çatık kaşla baktı bana.
- Ne var? Çocuğu bakışlarıyla soyan sanki bendim? - dedim
- Ne soyması yaa? Hoş çocukmuş, ondan baktım. - dedi
- Hıı?
- Artık Zehra'nın yanına gitsek mi? - dedi konuyu değiştirmeye çalışarak
- Gidelim. - dedim
Efsun'un elini tutarak kol saatine baktım. Sabah oluyordu.
- Sen niye geldin ki? - dedim Efsun'a
- Uyuyamadım. Burada olursun diye umarak geldim. - dedi
- İyi yapmışsın, benim de canım sıkılmıştı.
- Alina?
- Efendim?
- Şey, o şey... bana şeyin... adını şeyin söyler misin?
Gülmemek için kendimi zor tuttum.
- Emin. - dedim sırıtarak
- Hiç sırıtma öyle o anlamda sormadım.
- Peki.
- Zehra uyandı mı? - dedi yine konuşu değiştirerek
- Evet. Yemek yedi ve yine uyudu.
- İyi mi?
- İyi olduğunu söyledi.
- Hım.
- Okula böyle gidemem. Uniformam kirli ve buruşuk. - dedim
- Alina bu gün Cumartesi. - dedi Efsun
- Gerçekten mi?
- Evet.
- Kafam allak bullak oldu ya. Peki ben eve kadar gidip gelsem. Yanında durur musun?
- Tabiki.
- Hemen gelmeye çalışırım. Zaten uyanınca taburcu edecekler.
- Tamam.
Zaten odaya gelmiştik bile. Sessizce girip çantamı aldım. Esfun'da kanepeye oturdu.
- Görüşürüz. - dedim sessizce
- Bay bay. - dedi Efsun
Odadan çıkıp yavaşça yürümeye başladım. İkinci kata varınca biraz duraksadım.
Bana mı öyle geliyor yoksa koridorda volta atan kişi Hakan mı? Biraz yakınına gittim.
- Hakan? - dedim
Volta atmayı kesip bana baktı.
- Yenge? - dedi kaşlarını kaldırarak
- Ne yapıyorsun burada? - dedim
- Bebeği göstermelerini bekliyorum. -
- Ne bebeği?
- Az önce baba oldum! - dedi sevinçle
- Gerçekten mi? Ay. Tebrik ederim Hakan. - dedim bende sevinçle
Birden hemşirenin çıkmasıyla ikimizde kucağındaki bebeğe baktık. Tabi suratını ancak yanımıza geldiklerinde gördük. Buruşuk kırmızı bir şey. Tıpkı Hazal'ın doğduğu gibi. Uyuyordu birde tatlı şey. Hemşire bebeği Hakan'a vermeye çalışınca Hakan uzaklaştı.
- Ben tutamam. O çok küçük. - dedi
- Hakan bey lütfen, eşinizle ilgilenmem gerek. - dedi hemşire
- Ona verin. O tutabilir. - dedi Hakan beni göstererek
Hemşire bebeği benim kucağıma bıraktı ve koşarak yine çıktığı odaya girdi.
Hakan yaklaşarak bebeğin kafasını ürkekçe okşamaya başladı.
- Korkma. Zarar vermezsin. - dedim gülerek
- İlk defa baba oluyorum. Ona dokunmaya kıyamam ki ben. Canını yakarım.
- Canı acıdığında zaten dünyayı inletir bunlar. Korkma. Almak ister misin?
- Hayır hayır. Yapamam. Düşürürsem?
- Hakan düşürmeyeceksin.
- Hakan? - dedi biri
Birden Kerem'in önümde belirmesi ile ona baktım.
- Tebrik ederim kardeşim. - dedi Hakan'a sarılarak
- Darısı artık sizin başınıza. - dedi Hakan gülerek
- Hakan bey eşiniz sizi görmek istiyor. Az önceki hemşire onu çağırınca Hakan koşarak bir odaya girdi.
Kerem bana bakmaya başlayınca bende bebeğe baktım. Bana yaklaştı ve bebeği sıkıştırmayacak bir şekilde sarıldı bana.
- Çok tatlı değil mi? - dedi bebeğe bakarak
- Evet. - dedim
- Bizde bir tane yapalım ha, ne dersin?- dedi burnumu öperek
- Benim yaşım kaç ya? - dedim gülerek
- Olsun. Artık erken doğmak moda değil mi? - dedi sırıtarak
- Değil. Hem bi düşünsene benden iki tane mini versiyon? Sen bize bakamazsın. - dedim
- Bakarım. Üç tane baş belasıyla yaşamak benim için bir şeref olur sevgilim.
- Hmm. - dedim dudaklarını öperek
- Çocuğumun yanında böyle şeyler yapmazsanız severim. - Hakan'ın sesini duyunca ayrıldık hemen
- Şey, Ayşe bebeği unuttum diye azarladı beni. Onu kuçağıma verir misin? - dedi Hakan kucağını açarak
Uyuyan bebeği yavaşça koydum kucağına. Titremeye başladı.
- Hakan titreme. - dedim gülerek
- Tamam. - dedi
- Hazır. - dedim uzaklaşarak
- Oğlum, gel bakalım biz sana annenle isim seçelim. - dedi bebeğe konuşarak
- Oğlum siz o çocuğa isim koyamazsınız, ikiniz de keçi inatlısınız kendi bildiğinizi okursunuz. - dedi Kerem
- O da doğru.
- Hiç isim düşünmediniz mi? - dedim
- Ben Can olmasını istiyorum, ama eşim Uğur diyor. Arada kaldık.
- E isimleri birleştirin. - dedim
- CanUğur olur mu ki? - dedi Kerem
- Hayır şapşal Uğurcan. - dedim gülerek
- Ahanda buldum. Uğurcan. Hemen gidip söyleyeyim Ayşe'ye. Sağol yenge.
Hakan bebek kucağınca yavaşça yine odaya döndü.

Kerem'in anlatımından:

- Şimdi ne yapıyorsun? - dedim Alina'ya
- Eve kadar gidiyorum. Üzerimdeki kirlilikten artık kurtulmam lazım.
- Benimde gelmemi ister misin? - dedim
- Gel. Neticede evde kimse yok.
- Nasıl yani? Sizinkiler nerede?
- Annemler toplaşıp İzmir'e gitmişler düğün alışverişi için.
- Hadi be? Hepsi mi?
- Evet.
- Hadi atla o zaman. - dedim arabayı göstererek
Anahtarı ona verip eve kadar sürmesini istedim. Araba onun arabasıydı artık. Bakalım ona nasıl sahip çıkacak.
Telefonumu çıkarıp yarım kalan işime devam ettim.
- Kahvaltıyı evde mi yapalım? - dedi Alina kırmızı ışıkta durduğunda
- Fark etmez. İstersen dışarıdan alalım, daha çabuk olur? - dedim ona bakarak
- Tamam o zaman. - dedi

Alina'nın anlatımından:

Birden çalmaya başlayan telefon ile bakınmaya başladım. Nerede ya?
- Sen önüne bak! - dedi Kerem sertçe
Kafamı kaldırıp arabayı sürmeye devam ettim. Kerem arkaya uzanıp çantamı aldı ve kurcalamaya başladı.
- Zehra arıyor. - dedi telefonu bulunca
- Aç. - dedim
Kerem telefonu kulaklığa bağlayıp kulaklığın tekini kulağıma soktu.
- Efendim Zehra? - dedim telefonu açınca
- Teşekkür ederim. - dedi
- Ne için?
- Çıkış işlemlerimi halletiğiniz için. Uyandıktan hemen sonra taburcu ettiler. Şimdi de Efsun'la eve gidiyoruz. - dedi
Kaşlarımı çatarak Kerem'e baktım. O bana halletiği hakkında bişey söylemedi ki.
- Bişey değil. Sen iyi misin?
- Evet. Biraz daha dinlenirim geçer.
- Peki. Dikkat et.
- Zaten ediyorum ya. Korkma sen. - dedi gülerek
- Peki. Daha geç uğramamı ister misin? - dedim
- Hayır. Bütün gece benimle kalmışsın ve anladığım üzere hiç uyumamışsın. Yat dinlen biraz. - dedi
- Tamam. Görüşürüz. - diyerek kapattım telefonu
- Zehra'nın çıkış işlerini sen mi düzelttin? - dedim Kerem'e
- Hayır. Az önce Mustafa da benimle geldi hastaneye. O halleti. - dedi
- Bak sen Mustafaya.
- Sevgilim? - dedi Kerem ben kırmız ışıkta durunca
- Hı? - dedim
- Mustafa'yı akşam bize bırakacaktım ya, son anda vazgeçti. Ben de size götürdüm.
- Niye ki? Şimdi yalnız kalabilirdik? - dedim imalı bir şekilde ona bakarak
- Daha erken söyleseydin bırakırdım onu bize.
- Geç kaldın.
- Olsun. Takılsın işte bizimle.
- Kerem gerçekten sen misin? - dedim kaşlarımı çatarak
- E kimi bekliyorsun ki küçüğüm? - dedi gülerek
- Jensen Ackles. Var mı?
- Yok bizde Jensen kalmamış. Kerem Soylu kalmış sadece. İster misin? - dedi
- Hıı. Üzüldüm. Jensenla fantezi bile kurmuştum. - dedim
- Özür dilerim sevgilim. Ama Jensenla kurduğun fantezileri benimle gerçekleştirmek zorundasın.

Baş Belası KüçüğümTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon