[ Bölüm Yirmi Üç: Pembe Dizi ]

4.3K 189 35
                                    

Multimedya: Sitrin taşları.

[ Bölüm Yirmi Üç: Pembe Dizi ]

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[ Bölüm Yirmi Üç: Pembe Dizi ]

Kâğıttan ejderha yapar gibi kendimi binlerce parçaya katlamıştım; nasıl bütünlüğümü koruyabildiğim konusunda bir fikrim yoktu. Doğu'ya olanları bir kez olsun aklıma getirmem dahi arabanın siyah koltuklarının arasında yok olmamı sağlıyor, Sarp'ın yerine kendimi koymak etrafıma binlerce bariyer diziyordu. Gözaltına alınan benmişim gibi siyah bir tanka benzeyen büyük arabanın içinde huzursuzlanıyor, izlendiğimi hissettikçe yerimden kıpırdanmaya, parmaklarımı birbirine bastırmaya devam ediyordum.

Bilip bilmeden cam kenarındaki Amas'a yapışmış olarak kendimi görüyordum. Bade'nin verdiği siyah kotun bacaklarımızın birbirine değmesiyle her an parçalanacağından korkuyor, fakat diğer yanımdaki iri yarı koruma göz önüne alındığında Amas'a sokulmak dışında başka şansım yokmuş gibi duruyordu. Rahat olduğum söylenemezdi; Serhat Özkan ve Amas'ın aynı anda bulunduğu yerde rahat olacağımı düşünmüyordum.

Oysaki Serhat Özkan'ın o anlık benimle ilgilendiği yoktu; parmakları kehribar ile açık sarı rengin birleştiği küçük sitrin taşının pürüzsüz yüzeyindeydi geziniyordu. Taşı okşarken yüzünde oluşan ifadeyi seçemiyordum, fakat oğluna olanların sebebinin büyük çoğunluğunun bu taş yüzünden olduğunu bilse küçümseyici bir bakış ile taşı camdan dışarı atacağından emindim. Yine de adamın bu hali beni korkutmuyor değildi. 

Bir nefes verdi Serhat Özkan, sonunda konuşmaya karar verdiğinde. "Sitrin taşı. O kadar minik ki arabada dahi zar zor bulabildim."

Burnunu peçeteden ayırmayan Amas, gözlerini taşa çevirdiğinde "Babamın en sevdiği," dedi. "Hastanenin her köşesinde anıt gibi duruyor bunlar."

"Evet," diye onaylarcasına başını salladı adam. "Zamanında koleksiyon yapacağından bahsederdi."

Kuru olduğu kadar da çatlamış olan dudakları ile gülümsedi Amas. "Müze açacak ileride. Belki de galeri kurar. Bilemiyorum," dedi.

İkisinin arasında derin bir sessizlik oluşacağını zannettim ancak Serhat Özkan'ın ön koltuktan başını bana doğru çevirip gözlerini üzerime dikmesiyle yanıldığımı anladım. "Sarp'ın neden bunlardan birine sahip olduğunu anlamlandıramadım," dedi. "Öyle ki, Doğu denen kızda da bu taştan varmış."

Soğuk soğuk terlemeye başlarken yutkundum ve gözlerimi kaçırmamak için kendimi zorlamam gerekti. "Doğu benim alt komşum," diye cevap verdim. "Onda bu taştan olduğunu biliyorum, bana söylemişti. Fakat Sarp'ı bilemiyorum."

Doğu, sitrin taşını gördüğü an "Bu bende de var!" diye ani bir tepki vermişti; dolayısıyla dediklerim tam anlamıyla yalan değildi, ama Serhat Özkan'ın bundan ne çıkarmak istediğini anlayamıyordum.

"Öyleyse şunu bilmelisin, senin alt komşunu bulduklarında elinde bu taşın aynısından tutuyormuş," diye imalı laflarla sözlerine devam etti. "Ve şansa bak ki Sarp'ın cebinde de bu taştan varmış."

NOKSAN | ✓Where stories live. Discover now