[ Bölüm Otuz İki: Baskı ]

2.5K 141 44
                                    

[ Bölüm Otuz İki: Baskı ]

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[ Bölüm Otuz İki: Baskı ]

Şehirde keşfedilecek hiçbir yer kalmamıştı; Rasatya, üzerinde oturduğum metal merdivenlerle ve hemen yanımda hissettiğim marketin beyaz binasıyla oldukça kısıtlanmış, son günlerini yaşayan küçük bir devletti benim için. Hoşnutsuzluk veren bir histi, ancak Amas ile tıpkı iki güvercin gibi bu merdivenlere yerleşmiş, sislerin ardından seçebildiğimiz şehre anlamsızca bakıyorduk; çünkü ikimiz de buradaki sisin gün geçtikçe arttığının hem de azaldığının farkındaydık.

Bu durumda belki de yüzlerimizde bir mimik, bir kıpırtı ya da sıkıntının getirdiği çizgiler olmalıydı, ancak derin bir kabulleniş, bu şehrin bizi bastırdığı kadar da özgür bıraktığı haricinde bir düşünce yoktu kafamızda. Birçok olay dönüyordu, fakat biz, yalnızca bir kısmında, şehrin yaşam döngüsünün bizimle ilgisiz olduğu bölükte kalıyorduk; onunla saatlerce bu merdivende oturup sessizce sisi izleyebilirdim, ama Amas'ın böyle bir niyeti olmadığı baştan belliydi.

Bana bakmaksızın kolundaki sargıları çekiştirerek, "Sıçtığımın şehrinde iki metre ötesi dahi görünmüyor," diye homurdandı ve iyice sinirlenip bezlerini çekiştirmeye koyuldu. "Seni suçlamak istemiyorum Ecrin, fakat sen dahi kendini neyin içerisine attığını bilmezken tüm aşıları yiyen kişi olmak ve üstüne üstlük uykusuzluğun azabını çekmek, hiç de adil değil."

"Lafı dolandırmana gerek yok," diye bir iç çektim. "Olanlar için bana kızgınsın."

"Kızgın olduğumu da nereden çıkardın?" derken siniriyle uyuşan, ahenkli bir kahkaha dudaklarından döküldü. "Belki de bu merdivenlerde pinekleyerek hayatımın en huzurlu dakikalarını yaşıyorum."

"Öyle mi dersin?" diye tıpkı onun gibi güldüm. "Sana gitmeni söylemiştim Amas, tüm bunlardan uzak durmanı ve beni yalnız bırakmanı. Ama her zamanki gibi gitmedin." 

Bana doğru döndü ve alnıma işaret parmağıyla iki kere vurarak, "Serhat Özkan oradayken sence seni bırakabilir miydim, akıllı?" diye sordu.

"Yapabilirdin," diye zorladım. "Sana hasta olduğumu söylerken şans tanımıştım."

"Verem olduğunu söylediğin zamanı mı diyorsun?"

Başımla onu onayladım. "O an gitmeni istemiştim, ama gitmedin," diye tekrarladım. "Sen böyle bir insansın Amas; insanlar ne derse onun tersini yaparsın."

"Benden çok farklısın, bu yüzden sürekli kendini boka batırır, daha sonra da bundan arınmak için şekilden şekle girersin," diye sırıtırken bana değil, karşısındaki engin sise bakıyordu. "Eğer şu sargıları çıkarırsan benden istediğini dileyebilirsin," diye ekledi, düşük sesiyle.

"Bir şey istemiyorum," diye söylendim ve Amas'ın kolundaki sargıları çözmek için bir giriş yolu aramaya başladım.

"Emin misin?" diye şüpheli gözlerini bana doğrulttu. "Ben de tam hastaneden birkaç şişe morfin çalmayı düşünüyordum."

NOKSAN | ✓Where stories live. Discover now