[ Bölüm İki: Paranoyak ]

32K 1.1K 175
                                    

ÖNEMLİ NOT: Merhaba arkadaşlar, yorum ve oylarınız benim için gerçekten çok değerli, ancak bir önceki bölümde söylediğim gibi, yorum yaparken kendi hikayenizin reklamını ASLA ama ASLA yapmayın. Hikaye reklamı yapanları kayıtsız şartsız engelliyorum. 

Multimedya: Ecrin Karayel

İyi okumalar dilerim ^^

İyi okumalar dilerim ^^

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Şarkı: Tender - Smoke 

[ Bölüm İki: Paranoyak ]

Birinci yarı bitmişti ve ben arkadaşlarımın yanına dönmeyi hiç olmadığı kadar istiyordum. Yanımda oturan Sarp basket maçını izlemekten öte çok sık düşüncelere dalıp gidiyordu ve bu yüzden onunla konuşamıyordum, zaten konuşmamı istediği şüpheliydi.

Sahaya baktığımda sahanın bomboş olduğunu gördüm, devre arasına girmişlerdi, bu demek oluyordu ki arkadaşlarımın yanına dönebilecektim.

Hızla yerimden kalktım ve gözünü sahaya dikmiş olan Sarp'a, "Şey... Sarp, ben gidiyorum," dedim.

Sarp başını sallamakla yetindi, mavi gözleri hala basketbol sahasının zeminindeydi. Kolejdekilerin hepsinin aynı olması konusunda yanıldığımı fark ettim çünkü Sarp farklıydı. Okulu adına hiç tezahürat yapmamıştı ve bana acımayarak -hatta ablamın konusunu bile açmadan- iki çift laf etmişti. Gerçi kız kardeşi Serap'ın da normal olduğu söylenemezdi. 

"Tamam, öyleyse sonra görüşürüz," diye mırıldandım. 'Sonra görüşürüz,' demem pek doğru değildi çünkü hem bir daha görüşeceğimizi düşünmüyordum hem de bana telefon numarasını bile vermemişti. Benim numaram cebine tıkıştırdığı kâğıtta yazıyordu, bunu fark etmiş olmalıydı, yine de beni arayacağını düşünmüyordum.

Sarp, kendi halinde takıldığından ötürü bende merdivenleri ikişer ikişer aşağı indim. Karşıya baktığımda Bade, Tayfun ve İpek'in benim yokluğumdan pek etkilenmemiş gibi gülüşüp şakalaştıklarını görmemle adımlarımı hızlandırdım. 

Mavi basketbol sahasına indiğimde biri kolumdan çekti, ilk koç sandım ama arkamı döndüğümde kolumu çeken kişinin Amas olduğunun farkına vardım. Yeşil gözlerini gözlerime dikmişti ama ben ona bakmak yerine beyaz spor ayakkabılarına bakmayı tercih ediyordum. Neredeyse dört aydır konuşmuyorduk ve konuşmamak için elimden geleni yapıyordum fakat Amas ne zaman beni görse iki çift laf etmek için duruyordu, bense konuşmasına fırsat vermeden firar ediyordum.  

"Ecrin, iki dakika konuşabilir miyiz?" diye sordu. 

Sahada biz dışında başka kimse olmadığından dolayı fazlasıyla dikkat çektiğimizi anlayınca istemeye istemeye "Tamam, ama sadece iki dakika," dedim. 

Küçük çocuk misali beni kolumdan tuttuğu gibi duvarla aynı renk olan beyaz bir kapının önüne getirdi, kapıyı açmasıyla derin bir karanlıkla karşılamamız bir oldu. Karanlıkla aram hiçbir zaman iyi olmamıştı, çünkü arkamdan birinin beni iteceğini, sonsuz bir boşluğa kapılacağıma dair durdurulamaz bir inanca sahiptim. Zira karanlıkta insanlar yeniden biçimlenirdi, eşyalar anlamını kaybeder, aydınlığın aksine daha tehlikeli, bambaşka ifadelere sahip olurdu. 

NOKSAN | ✓Where stories live. Discover now