[ Bölüm Yirmi Beş: Minnettar ]

3.3K 163 22
                                    

[ Bölüm Yirmi Beş: Minnettar ]

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[ Bölüm Yirmi Beş: Minnettar ]

Kaydırakların tam bitiminde, karşılıklı duran salıncakların önünde üç tane üniformalı güvenlik görevlisi yüzükoyun bir şekilde yere serilmişti; derin bir kış uykusunda olduklarını belli edercesine kıpırtısız, belki de soluksuz bir biçimde yatmakta, çıkan tek sesin aletlerin gıcırtısı olduğu parkta pozisyonlarını korumaktaydılar.

Nutkum tutulmuş, görüntünün ürkütücülüğü bedenime elektrik verir gibi çarpmıştı. Ortada kan olmasa da, bir kez daha kusabileceğimi hissetmekle beraber onları bu duruma sokan şeye bakınıyor, fakat gözlerim çakıl taşlarından ötesine gidemediği gibi pasların turuncu renginde, havanın griliğinde ve üniformaların lacivertliğinde kayboluyordu; boğazıma bir şeyler takılmış, boğuluyormuşçasına batmaya başlamıştı.

"Sence..." diye söze girdi Amas, yutkunarak. "Ölmüşler midir?"

En iyi ihtimali vurgularcasına başımı 'hayır' anlamında sallasam dahi emin değildim ve sanırım kötü bir şey bulmamak için yeterince iyi bakmıyordum.

Amas aşağı eğilip taşları eşelemeye başladığında, "Öyle ya..." diye mırıldandı kendince ve yerden destek alıp kalktı. Elinde tuttuğu iğne gibi küçük bir şeyi bana gösterirken, "Bayılmışlar," dedi. "Bu da nereden saplandıysa oradan düşmüş olmalı ve bir saniye..." diye duraksadı, gözleri kısıldı.

Baktığı şeye anlam veremediğimden "Ölmemişler, kesin mi?" diye sordum.

"Bayıltıcıların çok yüksek etkisi olduğunu zannetmiyorum. Ölmemişlerdir," diye yanıt verdi ve gözlerini yeniden bana çevirdi. "Ecrin, bunların silahları yok, gitmiş," dedi.

"Yanlarına almamış olabilirler mi?" diye bir ihtimal öne sürsem de, bunun bir manası olmadığını ben de biliyordum. Adamların silah kılıfları boştu.

"Sen hastane güvenlikçisi ol ve silahını yanına alma," diye histerik bir kahkaha attı ve o sırada alt dudağını kemirmeye başladı. "Tuzağa düştük kızım, gözlerini aç da etrafına bak," dedi, sesi kısık çıksa bile içinde biraz alaycılık, biraz da sıkıntı bulunduruyordu.

"Nasıl ya?" diye hemen karşı çıkınca işaret parmağını dudaklarımın üzerine yerleştirdi ve fısıltıyla, "Konuşma geveze," dedi. "İzleniyoruz."

Parmağını çekerek, "Hani neredeler?" diye çıkıştım.

"Sesini yükseltme," diye beni uyardı ve çakıl taşlarını soluma doğru savurarak yerini belirtmiş oldu.

Başımı hemen o tarafa doğru çevirince bir şey görmek umuduyla etrafa bakınsam da Amas hemen beni önüme döndürdü, "Şimdi de fazla belli ediyorsun," diye azarladı.

"İyi ama bunu neden yapmış olsunlar?" diye itiraz ettim. Ortalıkta kimseyi göremediğim kadar yerde yatanlara bir açıklama bulamıyor, geri dönmemiz, ciddi anlamda Serhat Özkan'a gitmemiz gerektiğini aklımdan geçiriyordum.

NOKSAN | ✓Where stories live. Discover now