[ Bölüm Yirmi Yedi: Şenlik ]

3.2K 159 26
                                    

[ Bölüm Yirmi Yedi: Şenlik ] 

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[ Bölüm Yirmi Yedi: Şenlik ] 

Kayıtsız, halsiz ve oldukça manasızdım; floresan lamba ile aydınlatılmış duvarla bakışmayı sürdürdükçe de ruhsuzluğum katlanarak artıyor, buna rağmen içten içe Işık Arınkan'ın bir şeyler söylemesini, bir açıklama yapmasını, hiç değilse konuşmasını diliyordum. Fakat bu bekleyiş, en az karnımda parazitlenen ağrı kadar sancılı, dualarımın kabul olmadığını gösterecek kadarsa acımasızdı.

Çünkü bana o bilmeceyi sorduğundan beri konuştuğu yoktu; sırtını duvara dayamış, bir kolinin üzerinde otururken boyama yapan beş yaşındaki bir çocuk gibi hevesli, düşünceli ve kararsız bakışları üzerimde gidip geliyor, bana verdiği mısır konservesini yemek haricinde hiçbir şey yapmadığım halde beni izliyordu ve sanırım ona bir cevap vereceğimi umuyordu.

"İstersen tekrarlayabilirim?" diye bir öneri sunduğunda, en son ki konuşmamızın ardından o kadar uzun zaman geçmişti ki, sesini duymak beni şaşırtmıştı.

Onunla konuşmak istesem de, "Gerek yok," diye kestirip attım.

"Bir su damlası süzülür..." diye başlamıştı, ama devam etmesine izin vermeksizin sonunu ben getirdim.

"... rolünün eteğinden. Peşinden gelen bir ses, akar gider mavi tabanın yüzeyinden. Bir esinti vurur, perdenin ötesinden."

"Bu kadar çabuk ezberlediğine göre çözmüş olmalısın," diye kurnazca bir gülümseme yüzüne oturdu.

Cevap vermedim; aklımdan sayısız defa geçirsem de, bir yanıt bulamamayı kendime yediremediğim kadar, Işık'ın küçümseyici bakışlarının altında ezilmeye niyetli de değildim.

"Bildiğin halde söylemiyorsan çok darılırım," diye hayal kırıklığına uğramış bir ses ile mırıldandı. "Çünkü sen, Ecrin, herkesin gözde kızısın; bu tür basit bilmeceleri gözü kapalı çözer, cevabı da yapıştırırsın."

Mısır konservesini kontrolüm olmadan sıkarken, "Vazgeçtim," diye söylendim kendimce. "Senin konuşmanı falan istemiyorum, sessizken daha iyisin."

"Sessizlik beni sıkıyor," diye ellerimin arasına aldığım konserveyi ve içine batırdığım kaşığı kapıverdi, yeniden kolinin üzerine otururken, "Tahminlerini söylemekte çekinme," dedi. "Mısırların üzerine yemin ederim ki, gülmeyeceğim."

İçime sinen, mantıklı ve kabul edilebilir bir tahminim olsa söylerdim, fakat ondan da yoksundum. Bu sebeple, "Konserveyi geri ver," diyerekten konuyu değiştirdim.

Kaşığı içine daldırıp mısır tanelerini ağzına sokuşturduğunda, "Olmaz," diye geveledi. "Üç saattir seni izliyorum."

"Sen bıktığını söylememiş miydin? Yemesene mısırları," diye çattım.

"Bıktım," diye yutkundu. "Ama canım çekti."

"Benimkisini yeme, yenisini aç."

"Kalkamıyorum. Sen getir," diye başıyla kutu yığınlarının arasını ve üst katı, o uzun merdivenleri, gösterdi.

NOKSAN | ✓Where stories live. Discover now