Bölüm 10 - 7 Dakika

2.1K 283 66
                                    

" Zamanın Mahvetmeyeceği Bir Şey Yoktur."
HORATİUS





Dallarına, çocukluğumda yaptığım gibi basarak tırmanmaya başladım.
Sonunda pencereye ulaştım ve hafif iterek penceremin açılmasını sağladım. Sessizce odama atladığımda, alnımdan boncuk boncuk terler boşalmaya başladı. Tek ayırt edebildiğim karanlık odamın içinde alayla gülen bir çift göz idi...

Ne yapacağımı bilemez halde boş boş karşımdaki kişiye baktım. Odanın içi o kadar karanlıktı ki, etrafı seçmekte çok zorlanıyordum. Bu yüzden karşımdaki kişinin kim olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Kalbim, bir yaramaz çocuğun haykırışları kadar sesli, göğsümden çıkacak kadar sert ve hırçındı. Ellerim titremeye başlamıştı, kalbime ayak uydurmak istercesine. Bayılmamak için kendimi zor tuttum ve kendimi mantıklı düşünmeye zorladım.

Buradan kaçmalıydım. Pencereden hızlıca aşağıya baktım. Aşağıya atlamak için çok yüksekti. Ağaçtan inmem için de pek zamanım yoktu.

"Aklından geçenleri unut! Benim dediklerimi yapman senin yararına olacaktır. Yoksa canının yanması benide üzecektir Selin"

Korkumdan arkamı dönemedim, boş bakışlarımı pencereden dışarı odakladım.

Alaylı, boğuk bir ses...

Bu ses Keny'den başkasına ait olamazdı. İşte şimdi sonum gelmişti. Şimdi mahvolmuştum.

Alnımdan terler boşalırken yavaşça arkamı döndüm. Keny ile aramızda santimler vardı şimdi. Ne yapacağını kestiremiyordum. Bana haince bakışlar yolluyorken, eziliyordum karşısında korkudan.

Ondan kurtulmalıydım kesinlikle. Ama bunu tek başıma yapabilir miydim, işte orasını bilemiyordum.

İzlediğim türk dizilerini anımsadım biran ve gözümü hemen yanımdaki çiçekli vazoya diktim. Acaba bu plan uzaylılarda da işe yarayacak mı, merak ediyordum.

Bunu yaşayarak öğrenecektik. Derin ve uzun bir nefes bahşettim akciğerlerime..

Hızlı bir hareketle vazoyu elime aldım ve tüm gücümle Keny'nin kafasına vurdum. Neye uğradığını şaşırarak elleriyle başını tuttu ve geriye doğru sendeledi. Bayılması gerekiyordu ama!
Küçük bir hayal kırıklığı yaşadıysamda, geriye gitmesinden istifade ederek odamdan dışarı koşarak çıktım. Merdivenleri ikişer üçer atlayarak indim.

Karanlık salonda gözlerimi gezdirdim. O telefonu bulmalıydım.. Hemde hemen!

Keny'den ses seda gelmesede, bu benim haddinden fazla korkmama neden oluyordu. Kulağıma sadece yelkovan ve akrebin hırçın tik takları gelirken gözlerim karanlığa alışmıştı. Artık daha seçici görebiliyordum.

Sonunda telefonum bakış açıma girince oraya doğru ilerledim ve telefonu bir çırpıda alıp cebime koydum. Şimdi tek yapmam gereken burdan, arkama bakmadan kaçmaktı. Çocukluğumun geçtiği bu evden uzaklaşmak ve işlerin düzeleceği zamana kadar gelmemek... Bunu düşününce boğazıma bir yumru oturdu. Hayır, şimdi sırası değildi..!

Arkama hızlıca dönmemle dizimi sehpanın sivri köşesine vurdum, ve ağzımdan küçük bir ah çıktı. Lanet olsun, kesinlikle şuan kanıyordu.. Acı içinde kıvranırken mutfaktan birkaç tıkırtı geldi.

UZAYLIWhere stories live. Discover now