Bölüm 7- DAHA BURADAYIZ

84 44 10
                                    


Alarmım çalmadan uyanıyorum. Güneş bütün odamı doldurmuş. Gözlerimi yavaş yavaş açıyorum. Güneş gözlerimi alıyor. Ve gözlerimi açar açmaz düşündüğüm ilk şey Uzay oluyor. Bu mümkün mü? Birini böylesine sevmek mümkün mü? Bu öyle bir şey ki şu an bile kalbim delicesine acıyor ve aynı zamanda delicesine mutluyum. Ben daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim. Şimdi şurada yanımda olsun ve ona sarılayım istiyorum. Sabah kalkar kalmaz gördüğüm ilk şey onun yosun yeşili gözleri olsun istiyorum. Kibirli yeşil gözlerine bakıp ellerimi yeni çıkmaya başlamış sakallarında gezdirmek istiyorum. Onun kokusuyla sarmalanmak istiyorum. Bu nasıl mümkün anlamıyorum. Bu gerçek mi? Ben gerçektende bu adama aşık mıyım? Söylemiştim eğer bana sarılırsa demiştim o ise kalktı ve bana sarıldı bunun benim üzerimde yapacağı etkiyi hiç düşünmeden. Ben bile buna ne kadar ihtiyacım olduğu fark etmemişken o benim gözlerimde gördü kalktı ve sarıldı bana.

Onu düşünmek o kadar güzel ki şimdi şu anda kendimi gelinlikle hayal edebilirim. Ama kendime bu izni vermiyorum. Beni asla sevmeyeceğini bildiğim bir adama aşık olmam yeterince kötü zaten.

İnsan aşık olduğu zaman hayaller bile daha tatlı oluyormuş. Gerçek olacak mı diye düşünmeden, kendine sınır koymadan hayal kurabiliyormuş insan. Sanırım değişen hormonal dengemiz bizi böyle yapıyor çünkü ben tonlarca çikolata yemiş gibi mutluyum oysa beni hiç sevmeyeceğini bildiğim bir adama aşık olduğum için mutlu olmamalıyım gözlerim yerinden çıkana kadar ağlamalıyım.

Yinede gözlerini kapatıp özgürce hayal kurabilmek istiyor insan. Korkmadan, bu kadarı da olmaz demeden, abarttığı için kendine kızmadan. Hayallerinde bir dünya kurup o dünyada yaşamak istiyor insan. Normalde beş dakika kurduğu güzel bir hayalden sonra böylesine imkansız bir şeyi hayal ettiği için kendine kızan insan söz konusu kalbini kaptırdığı kişi olunca düşünmüyor hiç, düşünemiyor belki de. Ama öyle güzel öyle özgürce hayal kuruyor ki düşünmekte istemiyor zaten.

Telefonum titriyor. Hemen elime alıyorum Uzay'ın mesaj atmasını umarak.

"Aynı yerde iki saat sonra bu sefer bana resim çekmeyi öğret, lütfen."

Mesajı görür görmez gülümsüyorum. Bu adam bana "lütfen" mi dedi? Attığı basit bir mesajla bile kalp atışlarımı nasıl hızlandırıyor. Keşke bu adamda bana aşık olsa. Böyle bir şeyi hiç düşünmemem gerekirken kalbimde öyle büyük bir umut var ki ben kendime laf anlatamıyorum, bu adam seni sevmez diyorum ama dinlemiyorum kendimi.

İlk defa kızıyorum kendime umutlu olduğum için. Bu yaşıma kadar hep kalbimde ki umudun beni yaşattığına inanmıştım ama şimdi beni bu kadar sene yaşatan kalbimdeki bu umut beni öldürecek.

Hemen yataktan kalkıp dolabımın karşısına geçiyorum. Ne giyeceğime karar vermem hiç bu kadar zor olmamıştı. Açık mavi bir elbisede karar kılıyorum beğenmesini umarak. O beğensin diye giyiniyorum, o beğensin diye saçlarımı düzleştiriyorum, o beğensin diye makyaj yapıyorum. Ve biliyorum çok garip ama sanki o beğensin diye nefes alıyormuşum gibi hissediyorum.

Bir anda bu kadar değişmeme inanamıyorum. Ben öyle giyinip süslenecek makyaj yapacak bir kız değilim aslında. Aşk basit olduğu gibi basitleştiriyor da sanırım. Asla elbiseyle rahat edemeyen ben Asya beni zorlamadan elbise giyiyorum bu dünyanın sonu gibi bir şey aslında.

Çantamı alıp hızla çıkıyorum evden. Asya'ya görünmemek için mutfakta bir şeyler atıştıramıyorum da. Biliyorum beni elbiseyle gördüğü anda karşısına oturtup sorguya çekecek. Haklı da ben elbise giyiyorsam ya başıma saksı düşmüştür ya da...

ZAMANDA VE UZAYDAWhere stories live. Discover now