Bölüm 19- YAĞMUR YAĞARKEN GÜZEL ŞEYLER OLUR

31 19 27
                                    

Herkese merhaba yeni bölüme hoşgeldiniz :) Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın lütfen :) iyi yada kötü düşüncelerinizi benimle paylaşın bu bölüm benim için çok önemli :)

Yağmur öyle güzel yağıyor ki cama çarpan her damla dün sabahı hatırlatıyor bana. Bakışları, bana gülüşü, beni öpüşü... Bu adam bana ne yaptı böyle, ne yaptı da yağan yağmur bile bana onu hatırlatır oldu. Bir insanın nasıl olurda sırılsıklam olmuşken içi yanabilir ki? Bunlar hep aşktan değil mi?

Eskiden bu kadar sevmezdim yağmuru da ıslanmayı da. İnsanlar gerçekten de değişiyorlar. Tanıdığımız her insan bir şeyler katıyor bize, bazıları da bir şeylerimizi alıp götürüyor. Eskiden çok hüzünlü gelirdi yağmur. Şimdi ise sanki yağmur yağarken güzel bir şeyler olması gerekiyormuş gibi hissediyorum.

Böyle mucizevi bir olay durup dururken olamaz değil mi?

Eğer gerçekten melekler indiriyorsa her bir damlayı bunu boşu boşuna yapıyor olamazlar herhalde. Saçıma düşen her yağmur damlası beni gülümsetirken mesela hiç yağan yağmur için şükretmediğimi fark ediyorum. Şükredecek ne kadar çok şey var aslında bu dünyada. Gözlerimizi kapatıp yaşıyoruz sanki. Hani sadece hatalarınızı gören ve tek bir hatanız için yaptığınız bütün iyi şeyleri görmezden gelen insanlar var ya bizde aslında dünyaya karşı aynı öyleyiz. Teşekkür etmeyi unutmuş insanlar olmuşuz oysa babam teşekkür etmenin ettiğimiz duaların gerçek olmasından bile daha güzel olduğunu söylerdi.

Bütün gün Uzay'ı görmedim. İnsana okula gitmek istettiren bir özlem bu. Oysa daha dün görmüştüm onu bu kadar çok özlememeliydim. O beni hiç aramadı bende onu hiç aramadım. Aramak istiyorum ama cesaret edemiyorum. Belki de beni görmek istemiyordur diyorum. Ama diyorum bana öyle bakan beni öyle öpen bir adam neden beni görmek istemesin ki? Bir cevap bulamıyorum ama yinede korkuyorum işte aramaya. Keşke diyorum keşke bu kadar korkak olmasaydım. Asya'nın yarısı kadar cesur olsam bile yeterdi aslında bana.

Şimdi kalkıp onun yanına gidebilsem yeterdi. Saçlarım biraz ıslak birazda üşümüş bir şekilde. Kapıyı uyku mahmuru gözleriyle açsaydı, pijaması ve çıplak ayaklarıyla bana bakıp gülümseseydi. Beni öptükten sonra oturup ayılmak için sigarasını içseydi bende onu sigarasını içerken izleseydim keşke. Bu kadar işte benim hayalim. Öyle çok büyük bir şey istemiyorum, gülümsese ve bir kez öpse beni yeter. Sonra o sussun ben onu izlerim sessizce.

"Ben çıkıyorum İstanbul tezgahın üstünde mektup var sana gelmiş" diyor Asya.

Çok güzel olmuş yine. Gülümseyerek bana bakıyor. Mavi gözlerini makyajsız bırakmış bu kez. Acaba neden makyaj yapmadı diye düşünmeden edemiyorum. Asya'nın makyajsız dışarı çıktığı pek görülmüş bir şey değildir ki. Sarı kıvırcık saçlarını omuzlarında özgür bırakmış. Bazen en yakın arkadaşınızın bu kadar güzel olması da çok zor oluyor. Tamam bazen değil eğer bir kadınsanız küçük bir kıskançlık hep oluyor.

"Nereye?" diyorum merakla.

Nereye gittiğinden çok mektubun kimden geldiğini merak ediyorum. Asya sonuçta bu pekte evde kalmıyor zaten. Bu aralar kalbini kazanan adamla birlikte sürekli. Ne kadar da yalın ve mutlu bir ilişkisi var. Birde bana bakın.

"Ben Eren'e gidiyorum, mektubun üstünde kimden geldiği yazmıyor şu Uzay beklediğimden romantik çıktı" diyor gülümseyerek.

Mektubu elime alıp zarfa iyice bakıyorum. Asya'nın Eren'e gideceğini tahmin etmiştim zaten. Yakında birlikte yaşamaya başlayacaklar anladığım kadarıyla. Ev çok boş kalacak Asya gidince. Ama o kadar mutlu ki gittiği zaman ne kadar üzüleceğimden bahsedemiyorum ona. Öyle aşık ki Uzay'a karşı artık bu kadar yumuşak olmasının nedeni de bu sanırım. Artık biliyor benim nasıl hissettiğimi. Bu adamlar bütün aptallıklarına rağmen hayatımıza girdiklerinde ne çok şey katıyorlar bize. Eksilttikleri olmuyor demiyorum çok oluyor hem de ama nasıl da arttırıyorlar bizi bu kadar eksiltirken.

ZAMANDA VE UZAYDAWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu