Bölüm 16- GÜNEŞİN DOĞUŞU

39 21 20
                                    

Gözlerimi arabanın ön koltuğunda açıyorum. Hiç bu kadar iyi uyumamıştım. Bacaklarımı kendime çekmişim, Uzay ceketini bacaklarıma örtmüş. Uzay'a dönmüşüm, ben uyurken bile bu adama dönmüşüm. Gözlerimi açar açmaz Uzay'ın yorgun yeşil gözleriyle karşılaşıyorum. Beni izliyor. Acaba ne zamandır izliyordu? Umarım uyurken çok çirkin değilimdir.

Beni böyle yorgun ama huzurlu gözleriyle izlerken onu görmek karşılaşabileceğim en güzel görüntüymüş onu görünce anlıyorum. Keşke hayat bu kadar kolay olsa. Gözlerinizi açtığınızda sevdiğiniz adamın gözlerine baktığınızda yaşadığınız o mutluluğu gün boyunca hissedebilseniz keşke. Mesela dün o kadar ağlamama gerek kalmasaydı keşke. Birileri gelirken birileri gitmek zorunda kalmasaydı, birileri doğarken birileri ölmek zorunda kalmasaydı. Dünyadaki yıldızlar olarak hak ettiğimiz kadar parlayabilseydik keşke.

Gözlerimizi açtığımızda kafamızda bu kadar soru işareti olmasaydı, bu kadar büyük korkularımız olmasaydı ve bizler hiç acı çekmemiş olsaydık. Ama diyorum o zaman da yine bütün nankörlüğümüzle bizler şikayet edecek bir şeyler bulmaz mıydık? Bulurduk bence.

"Günaydın uykucu" diyor gülümseyerek.

Eliyle elime uzanıp elimi dudaklarına götürüyor, gülümsüyorum. Güne böyle başlamak o kadar güzel bir şey ki.

Günaydın" diyorum mırıldanarak.

Elimi öptükten sonra kendi bacağının üzerine koyuyor elimi ve parmaklarımla oynamaya başlıyor. İşte böyle olsun. Ben her sabah böyle uyanayım. Bir kaldırım taşında, bazen bir bankta ya da hep böyle bu arabada nerede olduğum hiç fark etmez yanımda Uzay olsun yeter. Zaten o benim bütün yorgunluğumu almaya yetiyor.

"Sen beni mi izliyordun?" diyorum.

"İzliyordum" diyor.

Bu adam hep beni izlese keşke.

Bu adam ne kadar güzel bir adam böyle. Birden dün yaptıklarım aklıma geliyor kızarıyorum. Hiç bu kadar küçük düşürmemiştim kendimi. Rezil ettim onu herkes bize bakıyordu bense hiç utanmadan hüngür hüngür ağlıyordum. Bir daha benimle dışarı çıkmak istemezse haklı. Ben nasıl böyle bir hata yaptım, nasıl bu kadar aptal olabildim.

"Neredeyiz biz?" diyorum.

Dünü düşünmemeliyim artık. Dün bitti. Yinede dün söylediklerim beynimde canlanıp duruyor.

"Yanlış sorular soruyorsun" diyor gülümseyerek.

Gizemli olmaya mı çalışıyor anlamıyorum. Gülümseyerek doğruluyorum. Elimi bacağından çekip kucağıma koyuyorum. Yeniden doğmuşum gibi hissediyorum. Çok ağladıktan sonra uykunun sizi bu kadar dinlendirmesi de hayatın çok üzüldün artık kendine gelebilirsin deme şekli sanırım.

"Doğru soru neymiş?" diye soruyorum.

Cevap vermek yerine arabadan iniyor. Ne yapacağını izliyorum, gelip kapımı açıyor ve arabadan çıkmama yardım ediyor. Arabadan çıkıp onu izlemeye devam ediyorum. Koltuğa bıraktığım ceketini alıyor ve bana giydiriyor. Ses çıkarmıyorum. Hala bir cevap bekliyorum. Ama o kadar yavaş ki, yavaşlığı beni çıldırtıyor.

"Güneşin doğuşunu izleyeceğiz" diyor.

Gülümsüyorum. Bunu beklemiyordum açıkçası. Bu adam istediğinde ne kadar romantik bir adam olabiliyor böyle. Güneşin doğuşunu izleyeceksek eğer saatin ne kadar erken olduğunu anlıyorum. Bu saatte bu kadar dinlenmiş olmama anlam veremiyorum. Bunu düşünmek yerine dünü düşünüp kendime kızmam gerektiğini biliyorum. Bu kadar aptal olmamalıydım.

ZAMANDA VE UZAYDAWhere stories live. Discover now