Bölüm 17- DÖNÜYOR DÜNYA

44 20 29
                                    

İyi günlerde var. Sevdiğiniz adam sizi sevmiyor olsa da, anneniz sizi hiç sevmemiş olsa da, babanız çok erken ölmüş olsa da, tek bir arkadaşa sahip olsanız da iyi günlerde var. Her şeyi boş verip anı yaşadığınız günlerde var.

Aynanın karşısına geçmiş bütün boş vermişliğimle hazırlanıyorum. Çünkü her şeyi boş verebileceğiniz günlerde var. Beni sevmiyor ve bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok. Yinede hala onun hayatından çıkmıyorum. Israrla öpüyorum onu ısrarla sarılıyorum ona. Bugün onun evine gideceğim bana yemek yapacakmış.

Belki bu kadar umursamaz olmamalıyım fakat biliyorum ki yapabileceğim hiçbir şey yok bende elimden gelen tek şeyi yapıyorum ve umursamıyorum. Bu işin sonunda ne kadar kırılacağımı, ne kadar ağlayacağımı umursamıyorum. Ben aşık oldum ve yaşıyorum hepsi bu. Aslında yapmamız gereken tek şey de buymuş gibi hissediyorum. Biz ne yaparsak yapalım dönmeye devam edecek dünya öyleyse her şeyin yok olmaya ve unutulmaya mahkum olduğu bu dünyada fazla umursayıp yıpranmaya gerek var mı?

Zaten hiçbir zaman çok yaşayacağımı düşünmemiştim. Ömrümden üç beş senede Uzay götürse hiçbir şey kaybetmem. Bende o yüzden boş verdim işte.

"Sen aşıksın" diye giriyor odaya Asya.

Gülümsüyorum. Belki de ağlanacak halime gülüyorum.

"Bu seni niye bu kadar mutlu ediyor?" diyorum gülümseyerek.

Yatağıma oturup kocaman gülümsemesiyle suratımı göstererek konuşmaya başlıyor.

"Şu suratına bir bak, şu gülümseme gerçek. Ben seni hiç bu kadar mutlu görmemiştim. O aptal çocuk seni çok mutlu ediyor. Bunu nasıl yapıyor bilmiyorum ama yapıyor işte. Sende onu çok mutlu ediyorsun görüyorum bunu. Bu çocuk kimseye sana baktığı gibi bakmadı İstanbul" diyor.

Gülümsüyorum. O beni sevmiyor demek istiyorum aslında ama sesli söylemeye cesaret edemiyorum. Sanki sesli söylersem içinde bulunduğum ve şu an sallanmakta olan ev bir anda üzerime yıkılacak. Ben o enkazın altında kalmaktan korkuyorum. Biliyorum o ev çok yakında yıkılacak ve ben soğuk ve karanlıkta o taşların arasında kalacağım yinede içimden "bugün değil" diyorum. Tek dileğim günü kurtarmak.

"Ben aşığım" diyorum.

Ben gerçektende bu adama çok aşığım. Aşk gerçekten güzel lakin yakıyor.

"Biliyorum" diyor.

Sonra birden ciddileşiyor suratı. Etrafımdaki insanlarda giderek benim kadar dengesiz oluyorlar.

"Canın yanacak. Sende biliyorsun ama bu yüzden korkma, bırakma onu. İkinizin de canı yanacak ama bütün güzel anılara değecek ve sen ağlarken ben sana sarılmak için burada bekliyor olacağım" diyor.

Korkarım bu sefer onun sarılması da beni o karanlıktan kurtaramayacak. Yinede en azından elimden tutmaya çalışacak biri olacak. Peki ya Uzay? Ona ne olacak? Benden başka kimse onu anlamaz ki. Kimse onun elinden tutmaz ki. Ya üzülürse, ya Asya haklıysa. Kimse ona sarılmaz ki. Uzay canı çok yansa bile kalbindeki yaraları kimseye göstermez, ama o saklarsa nasıl iyileşir o yaralar?

İçimi bir korku kaplıyor bir anda. Beni sevmesin demek istiyorum. Sevse de sevmese de gidecek zaten. Beni sevmesin ki canı yanamasın hiç. Kimse onu teselli edemez ki. Onun canı yanacağına benim canım yansın daha iyi.

Uzay'ın benim yüzümden kırılma ihtimali kalbimi parçalıyor. Bu adam sonunda üzülecekse eğer bana aşık olmasın diye düşünmeden edemiyorum. Böyle anlatamayan içindeki çocuğu gözlerinin arkasına böyle saklamış bir adamın incinip bir parçasını daha kaybetmesini istemiyorum. Bu adamın kırılmasını istemiyorum. Çünkü biliyorum onun kırıldığını bilmek beni öldürür.

ZAMANDA VE UZAYDAWhere stories live. Discover now