×20 |end; part_1|

386 72 6
                                    

Luke silah sesleriyle kulaklarını kapadı. Bağırışmalar olduğunu biliyordu ama sesleri seçemiyordu. Hangi sesin kime ait olduğu bulanıktı, artık beynini bile doğru dürüst kullanabildiğinden emin değildi. Kendisini küçük bir bebekmiş gibi hissediyordu ve hareket edebilmek için bile birilerine muhtaç olacak derecede bitkindi.

Silah sesleri kesilene kadar gözyaşları yanaklarını ıslattı. Birileri ölüyordu ve Luke'un yapabileceği hiçbir şey olmaması sinir bozucuydu. Bu hale nasıl geldiğini sorgulayabilirdi ama bunun zamanı olmadığının farkındaydı. Birisi kapısını zorluyordu.

Demir kapıya atılan bir tekme ya da yumrukla birlikte dışarıdan bir "Siktir" duyuldu, ardından sesler kesildi ve sonra demirin birbirine çarpma sesini duydu Luke. Bozuklukların cebinizde birbirine çarpması ya da anahtarların çıkardıkları ses gibiydi. Luke kapının kilidinin kurcalandığını duyduğunda bunun anahtar olduğundan emin oldu ve bacaklarını kendisine doğru çekti, kafasını dizlerine yaslayıp koluyla örtmeye çalıştı. Omuzları dudakları arasından kopan hıçkırıklarla sarsılıyordu ama bunu umursamadı, diğer umursamadığı onlarca zamandan sadece bir tanesiydi bu da. Sessiz olmaya çalışarak omuzlarının sarsılmasına izin verirken kapının bir gıcırtıyla açıldığını duydu. Jason'ın o iri yarı adamlarından birinin onu götürmesini beklerken "Luke" diye bir ses duyduğunda kafasını dizlerinden kaldırdı. Mavi tutamları birbirine karışmış, karşısında dimdik duran bir Michael görmeyi düşündüğü biri değildi. Luke'un burada olmasının sebebi karşısında duruyordu. Sarışın çocuk Michael'dan uzaklaşmak adına hareket etmeye başladı ve Michael hemen onun yanına koştuğundaysa "Bırak beni" dedi zayıf sesiyle. "Bırak beni, piç kurusu."

"Luke, tanrım, sana ne oldu böyle?"

Michael, Luke'u tutup ilerlemesini engellerken çocuk bakışlarını yerde tutuyordu. Şişmiş dudakları aralanırken "Senin suçun" sözcükleri döküldü. "Senin yüzünden buradayım."

"Biliyorum." Michael, Luke'un kolunu omzuna attı ve çocuğun inlemelerini umursamadan onu yavaşça ayağa kaldırdı. "Sikeyim, biliyorum. Özür dilerim."

"Sen de beni öldüreceksin" diye mırıldandı Luke yarı açık gözleriyle. "Hepiniz beni öldürmek istiyorsunuz."

"Hayır, Luke, ölmeyeceksin."

Luke güçsüz bir şekilde gülümsedi. "Çoktan öldüm. Tam doksan üç kere."

Michael, Luke'u düşmemesi için daha sıkı kavradı belinden. Sarışın, ona yaslanıyordu ve Michael buna 'tüm ağırlığıyla' demek isterdi ama Luke ağır değildi. Öyle ki Michael onu tek eliyle taşıyabilirdi. Fazla zayıflamıştı, kemikleri belli oluyordu, her yeri kesikler ve diğer yaralarla kaplıydı ve bunlar yetmezmiş gibi üzerine kanın kokusu sinmişti. Yaşam ve ölümün kokusu.

"Daha fazla ölüm yok, sarışın."

time of death || muke (+)Where stories live. Discover now