×21 |end; part_2|

430 73 42
                                    

Michael, Luke'u nazikçe yere bırakırken "Burada kal" dedi ve belindeki silahı çıkardı. Luke, Michael'ın belinde iki tane daha silah olduğunu görebilmişti ve normal bir günde olsalardı bu silahları nereden bulunduğunu ya da beline nasıl üç tane silah tıkıştırdığını sorabilirdi ama bunun için fazlasıyla yorgundu. Michael'ı kafasını sallayarak onaylamakla yetindi.

"Hemen döneceğim" dedi Michael koridorun sonundaki kapıyı açarken. Luke ise dar koridorun ortasında duruyordu. Koridor genel olarak kapılarla doluydu ama Luke koridorun sonundaki odada kalmıştı. Demir kapılı olan tek oda orasıydı. Michael gittiğinde  bekledi, birkaç el ateşlenen silahların gürültüsü kulaklarını rahatsız etti ama bu sefer kulağını kapamadı. Bağırışlar duydu, küfürler ve megafonla yapılan tehditler. On dakikanız var, Bay Roden! Bu süre içerisinde çıkmazsanız ekibimiz içeri girecek ve bu daha büyük bir karmaşaya sebep olacaktır!

Luke birkaç dakika daha beklediğinde silah sesleri kesildi ve biri anında kapıyı açtı. Sarışın olan Michael'ı beklerken içeri girenin Jason olduğunu gördüğünde ayağa kalkmaya çalışmıştı ama Jason ondan çok daha hızlıydı. Dudağından çenesine doğru birkaç damla kan süzülüyordu ve takım elbisesi ise fazlasıyla kirlenmişti. Hiçbir şeyi umursamadan Luke'u kolundan tuttu ve Luke çiziklerinin üzerine kapanan el ile suratını buruşturdu. "Çek elini."

Jason onu sürükleyerek koridorun sonundaki, az önce Michael'ın geçtiği kapıdan, çıkardı ve Luke'un karşısına büyük, bomboş bir alan çıktı. Tabi yerdeki ölü ya da baygın bedenleri ve etraftaki kan birikintilerini saymazsak boştu. Luke'un gözleri mavi saçlı çocuğu ararken şakağında bir soğukluk hissetmesiyle olduğu yerde kaldı.

"İçeri geliyoruz!"

Boş alanın kapısı zorlanıp saniyeler içerisinde açılırken içeri yirmiye yakın üniformalı polis girdi ve onların yanında da Calum ile Ashton vardı. Ashton bir köşeye doğru koşarken Luke gözleriyle onu takip etti ve onun, omzundan vurulmuş bir şekilde duvara yaslanan Michael'ın yanında durduğunu gördü. Mavi saçlı çocuk, Ashton'ın yardımıyla ayağa kalkarken gözleri Luke'un maviliklerine odaklanmıştı. Luke bir anda tüm bakışların kendi üzerinde olduğunu hissetti. Yirmiye yakın polis, Calum, Ashton ve Michael'ın karşısında her yeri yara bere içinde, boxerıyla dikiliyordu ve alnında da bir silah dayalıydı.

"Bırak onu, Jason" dedi ön safhadaki polislerden biri. "Kan akmasını istemiyoruz."

"Siz ciddi misiniz?" diye bağırdı Jason gülerken. Luke şakağında titreyen soğukluğu hissedebiliyordu. "Yeterince kan aktı zaten!"

"Teslim ol" dedi aynı adam, bu sefer daha gür bir sesle. "Yoksa-"

"Yoksa ne? Beni öldürür müsünüz? Zaten öleceğim, sizi ahmaklar!" Jason, Luke'un alnındaki silaha biraz daha baskı yaptı. "Ama önce o ölecek!"

"Hayır" diye bağırdı Michael. "Onu bırakmazsan seni ben öldürürüm, Jason!"

"Hah!" Jason güldü. "Onu öldürdüğümde sen de öleceksin, Clifford. Anlamıyor musun? Her öldürdüğün insanın acısını çeken biri vardı. Bu çocuk senin yüzünden her gece kendini kesiyordu çünkü sen sikik bir katilden başka bir şey değilsin. Bana bunun yalan olduğunu söyleme, bilim bunu açıklayamaz." Jason, Michael'a bakarak gülümsedi. "Doğaüstü şeylere inanır mısın, Michael?"

"Siktir git."

"Ah, gideceğim." Jason tetiği çekti. "Bu küçüğü öldürür öldürmez."

Luke her şeyi anladığını fark etti. Bütün o cinayetler Michael'ın eseriydi ve Luke'u bu hale getiren kişi de Michael'dı. Her şeyin sorumlusu oydu. Geceleri çektiği dayanılmaz acıların, kaçırılışının, buraya gelişinin ve şakağındaki silahın sebebi oydu. Bunların hepsinin sebebi soğukkanlı bir katilin tekiydi. Tüm acıların ve aynı zamanda Luke'un ölümünün sebebi oydu ve Luke ölürse Michael da ölecekti çünkü bunların hepsi gerçekti. Michael ile aralarında kendilerinin bile bilmediği bir bağ vardı. Onun öldürdüğü insanlar Luke'u etkiliyordu ama Michael onca zamandır hiçbir şey hissetmemişti. Ne Luke'un çektiği acıyı ne de ölümü. O, bu doğaüstü ilişkiden kârlı çıkacak olan taraftı.

Luke önce bir el ateş sesi duydu, ardından dondurucu soğukluktaki kurşunun kafasının içine girdiğini düşünerek gözlerini kapattı ama bunun yerine şakaklarındaki soğukluk yok oldu, kolunu tutan iri eller çekildi ve yanındaki cüsseli adam sert bir kaya gibi kanlar içinde yere yığıldı. Luke kurşunu Michael'ın ateşlediğini fark etmişti ama onun yanına gidemedi. Titreyen bacakları onu ayakta tutabilecek kadar güçlü değildi ve onu ayakta tuatcak biri de yoktu yanında. Dizleri üzerine düşerken polislerden biri "Ambulans çağırın!" diye bağırdı. Michael ise koşarak Luke'un yanına gelmiş, onu kolları arasına almıştı. Calum ile Ashton da onların yanına koştuklarında Michael kucağına aldığı sarışını sakinleştirmeye çalışıyor, saçlarını okşuyor, kulağına her şeyin geçtiğini fısıldıyordu ve haklıydı. Her şey geçmişti. Yolun sonundaydılar. Ölümler bitmiş, acılar yok olmuştu. Luke kurtulmuştu ve Michael da artık öldürmeyecekti. Ashton ve Calum arkadaşlarına kavuşmuşlardı, kötü adam ölmüştü.

Mutlu son.

"Michael Gordon Clifford, 100'e yakın cinayetten dolayı sizi tutuklamak zorundayız."



işte piçlik

ama sövmeyin, epilog var

ve ilk finali yapmadığıma şükredin fdsşljghlfdskgd

ilk yayınladığımda ikisini de öldürmüştüm..

sonra acıdım, zaten çok canları yandı mutlu son olsun

epilogdan sonra yeni hikayeyi de yayınlarım ona geçeriz hep birlikte öfdşlshgidflh

seviyorum sizi♥


time of death || muke (+)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin