"Sıcak."

10.9K 371 16
                                    

"Ben çıkıyorum. Biraz geç gelebilirim. Sende sobayı yakar içeride oturursun. Dışarı çıkma! Dışarıdan da kimseyi alma." diyerek uyarılarını yapan adam kapının eşiğine kadar yürüdü ve aklına gelen düşünceyle durup arkasında ona oturduğu yerden izleyen kadına baktı. Bir kaç adım ileri doğru atıp:

"Ayrıca kaçmayı falan düşünüyorsan da karnında benim çocuğumu taşıyor olma ihtimalini düşünerek git." dedi belki niyeti kadının canını yakmaktı belki de onu bu ihtimal ile durdurmaktı. Bilmiyordu adam... Ama bildiği tek bir şey vardı kendi sözlerinin kendi canını yakıyor oluşuydu. 

Dikenli sarmaşıklarla sarılmış kalın duvara toslamıştı kadın. Bedenine batan dikenler canını yakarken midesinde oluşan acıyla kasıldı. Bu ona dokunan ellerden daha acı vericiydi. İstemediği bir adamdan istemediği bir çocuk... Hayır! Bu asla olmamalı dedi kadın kendi kendine. Acısından doğan bir evlada acıdan başka bir şey veremeyeceğini biliyordu. Sevgiye dair  kırıntı bile  kalmayan yüreğinde doğacak çocuklarına dolup taşan acısından başka hiç bir şey veremeyecekti. Peki, ya o ihtimal var mıydı gerçekten? Tabi ki vardı! Bu ihtimal ile kadın oturup günlerce hatta aylarca dualar edip olmaması için yalvarabilirdi. Gözlerine bakan adamın hüzünlü çehresine baktı. Bu adamın bir parçasını taşımak... Ona öfkeyle yaklaşıp canını yakan bu adamın çocuğunu karnında taşımak... Kadın ne kadar düşünürse düşünsün yolu hep aynı kapıya çıkıyordu. Olmamalıydı! Bu istenmeyen evlilikten istenmeyen bir çocuk olmamalıydı. Kadın suskunluğunun arasından çıkıp giden adam ile ayağa kalktı. Yönünü beyaza bürünen yeryüzünü bir tablo gibi yansıtan pencereye çevirdi. Onun gibi durup pencereye bakan kocasıyla kesişti buğulu gözleri ve eli istem dışı karnına gitti. Orada bir can taşımak... Hemde hayatı ona zindan eden adamın çocuğunu taşımak. Bu aklının ucuna dahi eklemeyen gerçek belki de şuan içinde yer alıyordu. Minik eller, küçük narin parmaklar, belki de mavi küçük gözler... Ona benzeyen birini daha hayatında var edebilir miydi? Buna yüreği dayanabilir miydi?

Adamın gidişinin ardından yaklaşık iki saat geçmişti ki kadın elini ayağını sobadan çekebilmişti. Ne kadar denerse denesin içine ne atarsa atsın bir türlü yanmıyordu. Tam yanacak gibi oluyor tekrar sönüyordu. Evde bulduğu hırkayı kendine iyice sarıp koltuğa büzüşerek uzandı. Onu yıkıp giden adamın bir an önce dönmesi için dualar edeceği aklının ucundan dahi geçmezdi ama şuan sadece ona ihtiyacı vardı. İstemese de bu ona muhtaç olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Bir an önce gelip sobayı yakmalı ve onu bu soğuktan kurtarmalıydı. Yoksa genç kadının ölüm nedenine donarak ölme yazacaklardı.

Lerzan arabadan iner inmez vücuduna değen soğuk ile ceketini kendine sarıp yakasını ensesini kapatacak şekilde kaldırdı. Gözleri tepenin aşağısında karanlıkta ışıkları yanan evlere kaydı. Olduğu yerden ne kadar da muhteşem görünüyordu köy. Bu evi buraya kuran kişinin çok iyi zevkleri olmalıydı. Bagajdan içinde meyve ve yiyecek olan poşetleri eline alırken kenarda duran karton poşete takıldı gözleri ve yüzünde tebessüm yelleri esip durdu. Dilzar her ne kadar bunu görünce surat asacak olsa da Lerzan montu karısının üzerinde gördükçe mutlu olacaktı. Karton poşeti hemen boştaki eline alıp bagajı kapattı. Yüzünde sönmeyen gülümsemesiyle içeri girip ardından kapıyı kapattı. Ayakkabısını yıkık dökük vestiyerin önünde çıkarırken karısına seslendi. Hiç bir yanıt almayınca aklına dünkü gibi uyuyor olacağı geldi. Çünkü artık emindi ki Dilzar bir yere gitmeyecekti, gidemeyecekti. Sabah ona söylediği sözlerin onda nasıl tokat etkisi yarattığını gördü. Onu sarsıp kendine getirmişti adeta. Ama haklıydı adam! Onlar herhangi bir korunma olmadan iki kez beraber olmuşlardı. Karnında onun çocuğunu taşıyor olma ihtimalini bile bile gidebilir miydi ki? Gitti diyelim. Nereye gidecekti? Kim onu öyle kabul edecekti? Gitse bile ne kadar sürecekti? Ağanın çocuğunu ondan alıp kaçmak o kadar kolay mıydı? Emindi ki bu suallerin hepsi kadınında aklından geçmişti. Ayakkabılarını kenara bırakıp elindeki poşetlerle oturma odasına girdi ve hissettiği soğuklukla iliklerine kadar titredi. Karısını görmeden önce sobaya baktı. Yanmadığını görünce koltukta üzerinde hiç bir şey olmadan uyuyan karısına baktı. Titriyordu... Kadının birbirine vuran dişlerinin sesini olduğu yerden bile duyabiliyordu. Elindeki poşetleri hızla koltuğun üzerine bırakıp soğuktan titreyen karısının başucuna çöktü. Elini alnının üzerine koyduğunda hissettiği sıcaklıkla gözleri adeta yuvalarından çıktı. Karısı resmen ateşler içinde yanıyordu.

Hanım Ağa (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now