3

16.9K 1K 765
                                    


 Arabaya geri döndüğümüzde hiçbir şey söylemesine izin vermeden ön koltuğa oturdum. Sürücü koltuğunda oturan Namjoon bir ona bir de bana tip tip baktı.

 "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" dedi kemik gözlüklerini çıkartıp arabanın camına doğru fırlatırken. Başımı pencereye çevirip yan aynaya bakındım. Min Yoongi arka koltukta ellerini birbirine bağlamış düşünceli bir şekilde oturuyordu. Kaşlarımı çattım. Buna ne oluyordu böyle? Bir adamı vurdum diye değildi değil mi bu tavırları? Çünkü eğer bundan etkileniyorsa hiçbir zaman kendini işine adapte edememişti. Adam vurmanın hırsızlıktan hiçbir farkı yoktu. Hırsızlık mal çalmakken, adam vurmak da can çalmaktı. Ya hep ya hiç.

 Namjoon söylenerek geçen bir yolculuk ve acılı bir pansumanın ardından beni evimin önüne kadar bıraktı. Tek kelime etmeden arabadan çıkmadan önce çantadan payımı alıp Namjoon ve Yoongi'nin paylarını koltuğa fırlattım. Hızla evin kapısına geldiğimde kapının yarı yarıya açık olduğunu gördüm ve olduğum yerde kalakaldım. 

 Yoongi değildi. O zaman...

 Belimden ufak hançeri çıkarıp pozisyonumu koruyarak kapıyı ayağımla ittim ve her bir eşyanın bir kenara dağıtıldığı evimle karşılaştım.

 "Siktir.. Hayır!" dedim sessiz bir şekilde. Duvar boyutundaki televizyonumun ortasına bir balta saplanmıştı. Beyaz sprey boyayla yazan yazıya baktığımda boştaki yumruğumu sıktım.

 Babacığınla oyna.

 İçeriden gelen tıkırtıyla bedenim oraya döndü ve sesin yatak odamdan geldiğini anladım. Yavaş adımlarla aralık kapıya yaklaştığımda kalbim karşılaşacağım bedene karşı gerilmişti. Geri dönmüştü ve beni bulmuştu. Önce telefon numaramı, sonra da evimi. 

 Hançeri havaya gerip kavrayarak içeri gireceğim sırada içerideki kıpırdanmayı duyup öylece bekledim. Ayak sesleri kapıya yaklaştı. Hançeri sıktım.

 Kapı açıldığı sırada hançeri savuracaktım ki tanıdık yüzü ve beni görünce geri çekilişini görüp kendimi durdurdum. Manyak herif.

 "Hay.. Altıma kaçırıyordum, haberin var mı?!" diye bağırdım ve elimdekini yere atıp ellerimi şaşkınlıkla başıma götürdüm. Karşımda duran Min Yoongi hala salonu ve etrafı gözleriyle kontrol ediyordu.

 "Sen arabadan inince pencerenin kırık olduğunu gördüm, hala içeride olabilirler diye de kontrol etmek için bakmaya geldim." dedi odamın kırık penceresini göstererek. Hiçbir şey söyleyemeyerek ellerimle evin halini gösterdim. Televizyonu görünce kaşları çatıldı.

 "Kime bulaştın böyle?" dedi yazıyı hayretle okuyup gözlerini kısarken. 

 Omuz silktim. "Önemli değil, beklemediğim bir şey değildi." dedim nefes vererek, sonra da fısıldadım. "Sadece bu kadar çabuk bulmasını beklemiyordum."

 Kollarımı tuttu ve sağlam mıyım diye kontrol etti. "Kaçtığın birileri mi var?" Bakışlarımdan cevap vermeyeceğimi anlamış olmalıydı. 

 "Haydi gidiyoruz." dedi kolumdan tutup beni kapıya çekmeye çalışarak. Kaşlarımı çattım ve kolumu silkeledim. 

 "Ne için? Hiçbir yere gitmiyorum." 

 Bana ciddi ciddi baktı. "Bak, her ne kadar benim olamayacağım kadar sert biri olsan da seni burada bir başına bırakamam. Kimseyi böyle bir yerde bırakamam, şuranın haline bak; penceren desen kırık, her yer dağılmış. Burada ne yapmayı düşünüyorsun?"

 Hiçbir şey söylemeden öylece yüzüne baktım. Aslında ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. 

 "Haydi gidelim." dedi kaşlarını güven vermek ister gibi kaldırıp yüzüme gülümseyerek. Dudaklarım titreyince yüzümü yere eğdim ve elimi ona doğru salladım. 

one million bullets || myg.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin