29

10.9K 567 619
                                    


 Sarılarak uyuyakaldığım bedenin sıcaklığının yokluğu hücrelerimin buz tutmasına neden olurken içimde yükselen titremeyle örtüyü üzerime çektim. Soğukluğun sebebini gözlerim kapalı çözmeye çalışırken eksik olan şeyin farkına varmamla gözlerimi kocaman açtım ve yanıma baktım.

 Yoongi yoktu. Yanımda uyuduğuna emindim, en azından ben uykuya dalarken yanımda olduğuna. Uzun zamandır çektiğim en rahat uykulardandı. Uzun zamandır uykumda bu soğukluğu hissediyordum, his ilk defa kaybolmuştu ve Yoongi'nin yokluğuyla tekrar ortaya çıkmıştı. 

 Sıkıntıyla iç çekip yatakta doğruldum. Ona istediğim şekilde dokunamamak zaten içimi yakarken bir de yanımda uyumasını istemek haksızlıktı biliyordum. Ben böyle hissediyorsam kim bilir o neler hissediyordu... Sabrını zorladığımı biliyordum, özellikle önceki geceki öpüşmemiz bunu gösteriyordu. Beni tutuşundaki bir şey daha fazlası için yanıp tutuştuğunu gösteriyordu zaten. 

 "Senden sonra hiç tatmin olmadım." demesiyse son noktaydı. Uykuya dalmadan önce duyduğu son sözlerden biri bu olunca insan tuhaf hissediyordu tabii. Benden sonra kendine dokunmamış mıydı yani? 

 Saçlarımı karıştırıp yataktan kalktım ve hala yeni boya kokan koridora çıktım. Aşağıdan gelen koku yüzümü buruşturmama sebep oldu. Bu yanık kokusu bir yerden tanıdık geliyordu ama tam olarak çıkaramadım. Sanki aynı günü yüz defa yaşıyormuşum gibi hissediyordum.

 Merdivenleri inmemle yüzüme sabitlenen üç çift bakışa maruz kaldım. Hana, Jungkook ve Hoseok açık mutfakta taburelere kurulmuş gülüşüyorlardı. Ben gelene kadar tabii. 

 Sağıma soluma bakındım ama Yoongi yoktu. Dün gecenin bir rüya olma ihtimalini düşündüm, imkanı yoktu. Bir şey olmamıştı ki, neyin rüyası olabilirdi? Alt tarafı Yoongi delirmişti, sabaha nikahımız olmasından bahsediyordu.

 "Gelin hanım da uyanmış." dedi Hana tabureden kalkıp ceylan gibi sekerek yanıma gelirken. Gözlerimi ovaladım ve üzerimdeki bol pijamayı düzelttim. Min Yoongi ve pijamaları için ayrı bir dolap açmak gerekiyordu, bu bedende bir giysinin var olması bile bir mucize olsa gerekti. Normal boyutlarda bir insan çarşaf olarak kullanabilirdi. Ama nedense ona yakışıyordu, gerçi pijamayı en çok üzerinden çıkarıp yatağın uzağına fırlattığında seviyordum ya, neyse.

 "Yoongi nerede?" dedim çatallaşmış sesimle. Jungkook başını incelediği yanık kreplerden kaldırdı ve bana baktı. 

 Hoseok sabah mahmurluğu dinlemeden canlı bir kahkaha attı. 

 "Evlenmek için bu kadar acele etmenize şaşırıyorum doğrusu. Özellikle senin Min Yoongi'yle evlenmen..."

 Tek kaşımı kaldırdım. Hana'nın yüzü düşmüştü hemen. Ne hikmetse bu ikisi nereye gitsek beraber oturuyorlardı ve sinirlerim bozulmaya başlamıştı.

 "Belki de bazıları evliliğin ne kadar kutsal bir şey olduğunu anlamışlardır, yine bazılarının aksine." dedi Hana da. Bunlar ne ara birbirine laf sokacak kadar yakın bir çift olmuşlardı? Hem de evlilik hakkında?!

 "Ya! Lütfen artık kendinizi resmi anlamda bir çift olarak ilan eder misiniz? İmalarınızı hepimiz anlıyoruz, gerizekalı falan değiliz yani!"

 Jungkook tam üzerine basmışım gibi hızlı hızlı başını salladı ve yuttuğu krep boğazında kalmış gibi öksürdü. Yüzümü buruşturdum ve ona baktım. "Gerçekten onu yedin mi sen?"

 Hana'nın bakışlarından saklandı ve elini ağzına siper ederek yardım ister gibi  baktı. "Kömür yeseydim en azından içindeki mineralden yararlanırdım, noona." dedi masum masum. Kıkırdadım. Hana da çenesini kaldırdı ve Jungkook'a öldürücü bakışlar attı.

one million bullets || myg.Where stories live. Discover now