''i loved u, and i still do''

4.3K 510 193
                                    

Uyandığımda başımın ağrıdığını hissetmiştim ve perdenin arasından yüzüme vuran güneş, arka odayı almam gerektiğini bana hatırlatmıştı.

Uyandığımda, hayatımdaki sorunları ve olanları hatırlamadığım ve huzurlu olduğum o yaklaşık on saniye bitmişti ve kafamın içinde dün gece dair bir şeyler şekillenmeye başlamıştı.

Hafızamı kaybedecek kadar içtiğim de yoktu, fakat pişman olmuştum. Keşke içseydim.

Odanın kapısını açıp içeri geçtiğinde, uyuyor numarası yapacak bir pozisyonda olmadığıma lanet etmiştim. Ayakta uyuyor süsü veremezdim ya.

"Somi," demiştin kapıyı arkandan kapatıp. "Boku yedik, annemler geliyor."

Dün gece olanları unutup ayağa fırlamam bir kaç saniyemi almıştı.

"Neredelermiş?" demiştim yanına gidip kapattığı kapıyı açarken. Odadan çıktığımda, arkamdan geliyordun.

"Az önce aradılar, aslında sürpriz yapacaklarmış ama haber vermenin daha uygun olacağını düşünmüşler."

"Harika," demiştim mutfağa girerken. Tam anlamıyla bok götürüyordu. "Ben burayı temizlerim, sende salonu topla ama çabuk ol, yakında olmasalardı aramazlardı."

Kafanı sallayıp salona gitmek için mutfaktan çıktığında kendi kendime gülmeye başlamıştım.

Yaklaşık bir saat sonra annen ve annem kapıyı çaldıklarında, odam ve büyük ihtimalle senin odan da dağınıktı ama kalanını halletmiş olmamız içimi rahatlatmıştı.

                                     ••••••

Annem yatağımın yarısı kaplamıştı ve ben bir türlü uyuyamıyordum. Misafir odamız olmadığı için sen anneni yanına almıştın ve bende aynı şekilde annemle uyumak zorundaydım.

Fakat imkansızdı. Zaten yatağım küçüktü ve annem benden önce uykuya daldığından istediği şekilde yatma hakkını kendinde bulmuş, ayağını üzerime atarak işe başlamıştı.

Sessizce yerimden kalkarken, salonda yatabileceğimi düşünmüştüm. Salondaki koltuklar uzun süre uyumayacak kadar küçük ve rahatsızdı, annemin ve annenin orada uyumak istememelerinin sebebi de buydu.

Odadan çıkıp salona geçtiğimde küçük koltukta oturduğunu görmüştüm. Telefonunun ışığı yüzüne vuruyordu. Gelen sesle kafanı kaldırıp bana baktığında, yatakta yatmanın daha iyi bir fikir olacağını düşünüyordum.

Geri gitmek garip olacağı için geçip koltuğa oturmuştum.

Garip bir hava vardı.

"Annemle uyumak, altı yaşında olmadığım için bir işkence gibi."

Yüzüme bakmadan konuştuğunda, bu bana seni izleme şansı vermişti.

"Öyle," demiştim sessizce.

Ne zamandan beri bu kadar güzeldin ve ben ne zamandan beni seni doya doya izleme isteğimin üstünü örtüp, onu gizliyordum?

Bana baktığında göz göze gelmiştik, birkaç saniyenin ardından gözlerimi senden çekip, bacaklarımın üstündeki ellerime dikmiştim.

"Dün gece," demiştin, derin bir nefes verdikten sonra, devam etmene izin vermeden lafa atlamıştım.

"Yanlıştı, biliyorum. Unutalım gitsin, gerçekten sorun değil."

Açıklama yapmaya çalışırken, acı çekiyor gibiydin ve ben bunu söylemenin, seni bu ızdıraptan kurtaracağını düşünmüştüm.

"Ne?" demiştin kaşlarını çatarken. Kafanı sağa sola sallayıp, devam etmiştin. "Hayır. Yani değildi. Yanlıştan çok geç kalınmış bir şeydi, daha önce yapmam gereken bir şey. Mesela mezuniyetimizde, günlüğünü  okuduğum gün yada hastaneye geldiğin. Ve daha bir çoğu."

Yerinden kalkıp, oturduğum koltuğa gelirken, söylediklerini sindirmeye çalışmıştım.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

En sonunda aptalı oynamaya karar verdiğimde, oturduğum koltuğa yan oturmuş, bağdaş kurmuştun.

"Ji Hae ile çıktığım zamanları hatırlıyor musun?"

"Evet," demiştim, kafamı aşağı yukarı sallayıp. Nasıl hatırlamazdım?

"Ondan hoşlanıyordum, ama onu sevmiyordum. Sadece bunu farketmem çok uzun sürmüştü."

Konuşmak istesem de, ağzım bantlanmış gibiydi. Neden bahsettiğini anlıyordum ama bu konu hakkında konuşmanın sebebini anlamıyordum.

"Farkettiğimde sanırım biraz geçti Somi, yemin ederim seni o mezuniyete ben götürmek istemiştim fakat Seokjin senden hoşlandığını söyleyip duruyordu ve benim elimden bir şey gelmemişti.''

''Anlamıyorum,'' demiştim, sana şüpheyle bakarken. ''Üstünden yıllar geçti, Hoseok. Artık çocuk değiliz.''

Kendi yalanımda boğulurken, beni mezuniyete götürmek istemeni duymanın, beni ne kadar mutlu ettiği gerçeğini geçiştirmeye çalışmıştım

Kıkırdayıp kafanı salladığında, kendi kendine gülüyor olmanı yadırgamamıştım. Sen kendi kendine güler, hatta istediğinde anlamsız çığlıklar bile atardın ve seninle yaşıyor olmak bunlar daha iyi anlamamı sağlamıştı.

''Seni seviyordum,'' demiştin, sanki bu çok kolay bir şeymiş gibi bir anda. Benim sana yıllarca itiraf edemediğim bir şeyi, bu kadar rahat söyleyebilmene şaşırmıştım. ''Ama dediğin gibi, çocuktuk ve sana bunu söyleyemedim.''

O an kalbimin ne kadar hızlı attığını hatırlıyorum, yerinden çıkacak sanmıştım. Ve geçmiş zaman kullandığın bir itirafın bile bende bu kadar etkisi olması haksızlıktı.

Bir şeyler değişir miydi? diye düşünmüştüm. Daha önce söyleseydin, belki bir şeyler değişirdi.

''Bana söyleyebilirdin,'' demiştim, sonuçta geçmişti. Geçmiş zaman olduğuna göre, ve biz artık çocuk olmadığımıza göre bunu o gece, beni öptükten sonra yapmanın bir manası yoktu.

''Söylüyorum ya işte,'' demiştin, omzunu silkip. Dalga geçiyor olduğunu düşündüğümde ise devam etmiştin. ''Bu da geç kalınmış bir itiraf, fakat seni seviyordum. Ve hala seviyorum.''

''

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
alphabet boy | hoseokWhere stories live. Discover now