Bölüm 55 - Kavga

15K 834 162
                                    

"Cennete ulaşmak için, hiçbir şey çok fazla değil benim için... Tanrı isterse başkaları için hayatımı vermeye hazırım. İnsanın insanından değil Tanrı'nın insanından medet umun."

Annelliese Michel'in annesine yazdığı mektuptan.

Kelimelerin satırlara dizilip hiçbir şey ifade edemediği günlerin son saniyelerinde, güneşin doğumunun günbegün yükselişini izlerken yaşadığım hayranlığı her zerreme tattırırken omuzlarımın üzerinden kayan soğuk esinti gibi titretmiş, yaşanabilecek tüm hayranlığın her zerresini peşinden alıp götürmüştü. Gözlerim gökyüzüne kitlenmiş, parmaklarım çıplak tenimin üzerinde aşağı yukarı usulca kayarak kendine has bir ritim tutturmuş soğuğu soğukla kırarak kendine sıcak bir mesken ilan etme peşindeydi. Ne kadar işe yarayabilirdi? İki buz parçası birbirine yaslandığında eriyen kim olurdu?

Black'in "Benim kadınımı böyle kolayca alıp götürebileceğini mi düşünüyorsun?" diye sorduğunu, dışarıdaki sesleri arabanın üstünde aralık camdan duyabiliyordum. Sesindeki tını kendini tanıma haddini göstermiyordu. Attığı her adım, nefesleriyle vurguladığı harflerin altını net ve kalın çizgilerle belirginleştirir gibiydi. Koyu filmlerle örtülü camdan cesaret alarak, Aral'ın bedeninin arkasından başımı uzatarak Black'e baktım. Yüzü gergindi. Duygularını, mahrem gibi saklayan yüzü hiçbir duyguyu örtmüyordu. Tüm çıplaklığı ve öfkesiyle karşımda Black duruyordu.

Aral tıslar gibi güldü ve kollarını göğsünde birleştirerek arkasına, arkasında durduğum kapıya sırtını yaslayarak durdu. Black, öfkeyle parlayan gözlerini saklamıyordu. Tam karşısında, yumrukları sıkılı ve her an saldırmaya hazır pozisyonunu koruyarak Aral'a gözlerini dikmiş bakıyordu. Aral'ın ona umarsız bakışlarla karşılık verdiğini biliyordum. Birinin öfkesini hissettiğinde Aral her zaman ifadesizliğe bürünürdü. Bu onu kanun gözünde aklayan ve kabaran öfkesini serbest bırakan silahlarından biriydi. 

"Melek nerede?" diye sordu öfkeyle. Aral ve Ashley'i görmüştü ancak tamamen ters açıda kaldığı için arabaya bindirildiğimi görmemişti. Gülümsedim. Bu tamamen istemsiz bir mimikti. Black'ten kurtulacaktım daha önce olduğu gibi ve Aral da yanımda olacağından ona geri dönmek gibi bir ihtimalim söz konusu olamazdı. Tek başıma irademi kontrol edemezdim ancak onlar benim yanımda olup bana destek olabilirlerdi.

Aral omuz silkti "Bilmiyorum. Buraya çağırdı ancak onu bulamadım," dedi otoriter tonlaması ve becerikli Amerikan İngilizcesiyle.

"Arabana ne koydun, Zümrützade?" diye hırladığında titreyerek camdan uzaklaştım. Sağlam elimle ağzımı kapatmış, korkulu gözlerle ona bakıyordum. Nefesimi duyamazdı ancak duyabilecek olma ihtimali korkutucuydu. 

"Seni ilgilendirmez," diye çıkıştı

Black derin bir nefes alıp öfkeyle suratını gererken Aral'a doğru bir adım attı "Melek nerede?" diye gürledi.

Aral'ın öfkeyle iç geçirdiğini duydum "Anlamıyor musun beni? I don't know. Bilmiyorum. No lo se. Non lo so. La 'adri, la 'aerif. Anlaman için başka hangi dile ihtiyacın var?" diye çıkıştı. Aral'ın bu tavrını çok iyi biliyordum. Şu an istese ona sırtını dönüp gidebilir ve arabaya bindikten sonra isterse önüne çıksın, ezip geçerdi ancak kavga istiyordu. Onunla etin ete değdiği ve kanların döküldüğü bir kavga istiyordu. Mustafa'ya da aynısını yapmıştı. Babasına olan öfkesini, zavallı Mustafa'dan çıkarmıştı.

Başını ürpertici tavrıyla sola doğru yatırırken "Kız benim, ona benden başka dokunacak olan olursa... Elini kırarım," dedi.

Aral başını sola doğru çevirdi. Çenesini kaldırırken kirli sakallarının arasındaki cılız gamzesi bir yanağında belirdi. Kısılmış gözlerle otoparka bakarken "O halde ona sor bakalım, kiminle evliymiş?" diye sorarken aslında Black'in suratına cevabı yumruk misali yapıştırmıştı.

Siyahın Vedası | KüllerKde žijí příběhy. Začni objevovat