Bölüm 73 - Black

3K 227 192
                                    

Hislerimin ucunu tıkayan tek şey bedenimin her bir zerresinden, her bir sinir ucundan bastıran acıydı. Benimin her yerini ağrıtan, karnımı yırtılıyor gibi hissettiren acı zihnimin en tenha noktalarında bile yankı edecek kadar kuvvetliydi. Ne olmuştu? Kaza yapmıştık. Kim gelmişti? Black.

Bilincimde her şey durmadan akan bir nehir gibi parlaktı. Nehir akıyor ve aktıkça birisi onun içine taş atıyordu. Sabit, aynı ve tek tonda aynı ses suyun sesine benzemese de taş nehre düşüyordu. Gözlerim aralanırken gözlerimin önündeki nehir yerini bir çift bacağa ve tozlu zemine döndü. Kendi bacaklarıma bakıyordum. Üzerim toz ve çamura bulanmış, ayaklarım uyuşmuş ve boynum hareket ettiremeyeceğim kadar sertleşmişti. Bir omzumdan diğer kalçama kadar uzanan, göğüslerimin arasında şiddetini artıran acı, karnımdaki yaraların dinmiş ağrısını azdırıyordu.

Güçlükle başımı kaldırdığımda gördüğüm ilk şey önümde sıralanmış sekiz siyah tırların kasalarıydı. Hepsinin arkasında parlak lacivert renkte aynı şey yazıyordu: Black Sapphire Transport. 

Gözlerimi tekrar kapattığımda ses kesilmiş, yerini ritmik adımlar almıştı. Başımı adımlara doğru çevirdiğimde bu kez gözlerimi kapatmadan önce gördüğüm aynı, çamurlu rugan ayakkabıları görmüştüm. Başımı güçlükle kaldırırken önce elindeki levyeyi ve arkasından da ifadesiz suratını görmüştüm. Kuru ağzımın içinde güçlükle yutkundum. Ağzımın içinde çamur ve metal yemişim gibi bir his veren kan tadı vardı. Ağzımın içinde biriktirdiğim tükürüğü ayağına doğru tükürdüm.

"Sevgilim, sana bu hareketler hiç yakışmıyor," dediğinde onu görmezden geldim. Etrafıma baktığımda boş, yüksek tavanlı, yeni bir fabrikanın ücra köşesini andırıyordu. Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde ise üzerinde sadece pantolonuyla kollarından ve ayaklarından çarpı şeklide duvara asılı duran Aral'ı gördüm. Yüzünün bir kısmı karanlıkta kalsa da burnundan çenesine doğru akan kanları görebiliyordum.

Levyenin kıvrımlı, soğuk ucunu çenemin altına koyarak başımı kendine çevirdiğinde ona bakmak zorunda kalmıştım. Tüm bedenim yorgun, acı içinde ve tamamen boşluktaydı. Hissedebiliyordum ancak acıyı kendime ait hissetmiyordum. Bu yıllardır benimle birlikte olan bir histi. Ne zaman başlamıştı, nasıl başlamıştı hiç bilmiyordum ancak yıllardır bedenime uzaktan bakıyor gibi hissederken hiç yabancılık çekmemiştim. Sanki insanlar benim gibi yaşıyor, karar veriyor ve davranıyor gibi hissediyordum oysa Aral ile geçirdiğim bu yolculukta, annemi kaybettiğimi öğrendiğimde normal olmadığını anlamıştım. Beni öptüğünde ise hislerimin normal olmadığını iyice idrak etmiştim 

Black'e bakarken bu hislerin yoğunluğunu, ilk defa kadife bir kumaşa dokunur gibi yabani ve uzak hissediyordum. Bana boş bakışlar atarken ruhumun derinliklerinde bir yerlerde bana açılan iki pencereden ona bakıyor gibi hissediyordum. Pencerenin arkasındaki ifadem, tıpkı onun suratındaki ifade gibiydi. Boş. 

Derin bir nefes alarak kapanmak üzere olan gözlerimi açarak suratına odaklanmaya çalıştım. Görüşüm bulanıyor olsa da bilincimi açık tutma konusunda kararlıydım "Yine buldun beni," dedim başımı geriye çekerek tenime değen levyenin soğukluğundan koparken.

Levyeyi boştaki avucuna bırakırken "Kaçabileceğini mi sanmıştın?" diye sordu. Uyuşan parmaklarımı hissettiğimde ellerimin ve bacaklarımın altımdaki sandalyenin bacaklarına bağlı olduğunu yeni idrak edebilmiştim. İlk defa görüyormuş gibi bacaklarıma ve arkamda bağlı bileklerime baktım. Gerçekten de kalın iplerle bağlıydım. Tekrar ona döndüğümde suratına yeni bir ifade çöküyordu. Memnun ifadesi dudaklarında yeni ve belli belirsiz kıvrımlar oluştururken "Defalarca deneyip, defalarca başarısız olmana rağmen, gerçekten kaçabileceğine inandın mı?" diye sordu.

Siyahın Vedası | KüllerUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum