Bölüm 75 - Annem

2.8K 178 101
                                    

Parça parça, her yanında cam batan bir bedenin içindeydim. Dışarıdan kendime baktığımda her zaman aynı şeyi düşünürdüm: Hepsini ben yaptım. Bugüne kadar yaşadığım her şey benim tercih ettiklerim ya da tercih etmediklerimden ibaretti. Ruhum, her köşe başında saklanıp oradan oraya koşarken bir çıkış arıyordu ancak tek çıkış hiçbir zaman dışarı çıkmasına izin vermeyip, dışarıda olan biteni inadına yapar gibi göstermekle yükümlü gözlerimdi. Gözlerimi kontrol edemezdim, bedenimi kontrol edemediğim gibi. Benimle kalan tek şey duygularımdı ve artık onları da hissedemez olmuştum.

İnsanlar benim bedenime izin almadan dokunuyor, öpüyor, canımı yakıyor ve ben her şeye dışarıdan tanık olan bir seyirci gibi sadece izliyor ve bana bunu yaptıkları için gözyaşları döküyordum. Artık merhameti hissedemeyecek kadar kendimi onlardan dışlamış, koltuğumu zihnimin daha da karanlık köşelerine çekmiş olan biteni izliyordum. Benim için hayatta yaşamaya değer ve varsa artık hepsi tek seferde silinmişti. Annem için yaşamayı, Alexandra için Black'e katlanmayı, kendini affetirmek için bana iyi davranan Aral'ı, beni sevdiğini düşündüğüm ailemi... Hiçbir şey için sebebim kalmamıştı. Bugün, beni burada bıraksalar bedenim çürürken yerimden kalkıp yardım dilenmeyecek kadar vazgeçtim.

Fiziki acı, sadece bacaklarımın arasında değildi. Zihnimdeydi. Kalbimdeydi. Her ne kadar kendimi, bedenime ait hissetmesem de içinde yaşıyordum, evimdi. Evime iyi bakmak isterdim ancak diğer insanların olduğu gibi bir eve sahip değildim. Benim evim isterse yağmurdan kaçabiliyor, isterse karların altına gömülebiliyordu. Kendisi karar veriyor, ona göre hareket ediyordu.

Bu, herhangi birinin bana, ruhuma ilk kez tecavüz edişi değildi. Aral, bana saldırdığında hiçbir şeyi bilemeyecek kadar yabancıydım. Kendime kızıyor olmama rağmen sırf kendimi daha rahat ettirmek ve iyi bir hayat yaşadıktan sonra ölmek adına onu kabullenirken ona aşık olmuştum lakin bu uzun sürmemişti. Ona karşı bütün hislerimi darmadağın ederek bana inanmayı reddetmiş, beni öldürmek istediğini bağırmıştı. İkinci ise Black'ti. Bedenim ona her ne kadar karşılık vermiş olursa olsun zihnim bulanık bir göl gibiydi. Bu da bir tecavüz sayılırdı. İnsanın bedenine söz geçirememesi... Suç sayılmalıydı.

İçimde yanmakta olan alev kendi kendini körükleyerek her bir parçamı aydınlattığında camlar göz kamaştırıyordu. Her yanı ruhumun kanına bulanmış camlarla dolu bedenimi yeniden sandalyesine oturmaya zorlamış, gözlerinin penceresini açıp bakmasını emretmiştim. Beni bu karmaşanın içine sürükleyen kadının cesedine bakmasına zorladım. O, kafasındaki kocaman bir çatlakla artık ölmüştü. Çok sevdiği, üzerine toz konduramadığı kardeşinin yanına, yine onun ölümüne sebep olan adamın darbesiyle gitmişti. Ancak ölümü içimi soğutmazdı. O sadece, her şeyin ilk adımını atmıştı.

Geri kalan her şeyden sorumlu olan adamın, kanlar içinde görmeyi beklediğim bedenine baktığımda karşımda duruyordu. Gözleri korkuyla kocaman olmuş, dudakları aralanmış ve gözlerini tek bir noktaya, karşısında dikilen adama, Aral'a bakıyordu. Şakağından süzülen kan kulağının arkasından akarak beyaz ve tozlu gömleğini kırmızıya boyarken en az Black kadar şaşkındım.

"Neden öldürmedin?" diye sordu aralık ağzını kapatırken.

Aral burnunu çekti "Bana çok şey öğrettin, Black," dedi.

Beni kollarının arasına alan adamı itekleyerek ayağa kalkmak istedim ancak bacaklarım bana itiraz edercesine hareket edemiyordu. Dizlerimin üzerinde Aral'a doğru emeklerken "Öldür," dedim lakin sesim güçsüzdü. Elimi yere vurdum "Öldür onu!" diye bağırdığımda Aral bana dönmüştü.

Silahını beline koyup beni dizlerimin üzerine kaldırdığında omuzlarımdan tutarak bana destek veriyor olmasa hiç kuşkusuz yere serilmiş olurdum "Bu kadar kolay değil," dedi.

Siyahın Vedası | KüllerWhere stories live. Discover now