Bölüm 74 - Misilleme

2.9K 232 207
                                    

Tekerlemeyi söyleyerek parmağını havada sallarken yarısında, parmağının ucu Alexandra'yı gösterirken durdu. Başını yana yatırarak ona doğru yürürken gözlerimle onu takip ediyordum. Alexandra'yı tırın kasasından indirmiş olsalar da hala tırın arkasında elleri havada, ayakları yere sürterek bekliyordu. Birkaç metre ötesinde durdu ve ellerini arkasında birleştirerek uzun uzun ona baktı. Aklından ne geçiyordu, ne planlıyordu tahmin edemiyordum. Bildiğim tek şey aklından geçenlerin pek de hoş senaryolar olmadığıydı.

Aral'a dönerek "Alınmazsan önce hanımlardan başlayacağım," dedi ve paltosuyla ceketini geriye doğru iterek ellerini cebine soktu ve başını yana yatırarak Alexandra'ya baktı "Uyandırın şunu," dedi duruşunu dikleştirirken. Alexandra'nın sağında dikilen adam tırların arasında gözden kaybolduktan sonra elinde bir kova ile gelmişti.

Alexandra suratına çarpan su ile nefes almaya çabalayarak gözlerini açtı. Öksürükler arasında doğrulmaya çalışıyor ancak ayakları yeterince kuvvetli duramıyordu. Çırpınışını izlemek istemediğim için gözlerimi çevirdiğimde Aral ile göz göze geldim. Çenesiyle asılı elini işaret ediyordu, baktığımda iki parmağı kapalıydı.

Alexandra'nın ellerini bağlayan zincirler şıkırdarken göz ucuyla onlara baktığımda kadını yere indiriyorlardı. Tekrar Aral'a döndüm "Üç ne?" diyerek dudaklarımı kıpırdattım.

İkimiz de aynı anda Black'in kontrol ettikten sonra "Sabret," diye dudaklarını kıpırdattı. Anlaşılıp anlaşılmadığını sorarcasına başını salladığında ona aynı şekilde karşılık verdim ve Black'e döndüm. Alexandra ellerini bağlayan zincirler kucağında, kolları kan ve morluk içinde otururken Black ona tepeden bakıyordu. Aral'ın bu tavrı bende istemsiz olarak bir güven hissi oluşturmuştu. Neden? Nasıl? Saat mi gün mü? Kafamda bir bir soru işaretleri belirirken kendimi zaman kazandırmaya odaklamaya çalışıyordum. Aral'ın bir planı varsa, mutlaka işe yarayan bir şeyler olmalıydı. 

Olmak zorundaydı.

Black ellerini ceplerinden çıkarıp Alexandra'nın yanına diz çökerken "Merhaba, sağ kolum," dedi. Alexandra öksürükler içerisinde geriye doğru kaçmaya çalışırken suratına kova ile su çarpan adam arkasında durarak onu engelledi.

"Sen aşağılık bir köpeksin!" diye bağırdı kadın çatlak sesiyle.

Black ayağa kalkarken "Neden? Sana güvendim, diye mi? Gerçi, bu ailenizin bana ilk ihaneti değil ya," diye mırıldanırken arkasını dönmüştü. Yüzüne çöken karanlık ve belirsizlik hislerinin altında, gözlerinde parlayan öfkeyi görebiliyordum.

Alexandra ayağa kalkmaya çalışırken isterik bir kahkaha attı "Hala başkalarını suçlu gösterme peşindesin, Christopher. Uyan. Suçlusun," dediğinde Black bir hışımla yeniden ona döndü.

Olduğu yerde, başını sadece Alexandra çevirmiş halde bakıyorken "Artık farklı bakıyorum insanlara çünkü birileri çıkıyor ve bana baş kaldırıyor. Nasıl oluyor da Christopher Parvis Black'e baş kaldıracak kadar cesaretlenebiliyorsunuz? Nasıl?" diye sordu Alexandra'ya. Ardından bana döndü ve tekrar aynı soruyu sordu: "Nasıl?" 

Alexandra dizlerinin üzerinde oturmuş, elleri kucağındaydı. Saçları kirli, suratı kan ve toz içindeydi "Sen benim kardeşimi öldürdün!" diye bağırdı tekrar Alexandra. Uyuşmuş ellerimi hareket ettirmeye çalışarak bileğimdeki ipleri zorladım ancak derime öylesine sert batıyordu ki gerçekten ellerimi hareket ettirip ettiremediğimden emin olamıyordum.

Buna karşılık Black başını iki yana sallayarak "Öldürmedim," dedi sadece.

"Sen onun gençliğini ve aptallığını kullandın. Hamileydi o, bunu biliyor muydun? Hamile!" diye bağırırken tükürükler saçıyordu. Ellerini sıkan zincirlerin arasından kurtulduğunda bileklerini ovuşturdu.

Siyahın Vedası | KüllerWhere stories live. Discover now