Bölüm 62 - Grup

9.9K 274 61
                                    

Kolları beni serbest bıraktığında ellerimin üzerine düştüm. Bunca yıl ve bunca insan hayatımdan gelip geçmişken, benim dertlerimin en büyüğü yine kendimleydi ancak buna onlarca insan dahil olmuştu. Sanki benim yerime, benden intikam alma arzusuyla benim karşıma çıkmış, bana cezalar vermeye çalışmışlardı. Oysa ben hiçbirinden yardım dilenmemiş, hiçbirine yardım çığlığı atmamıştım. Evet, onların kanayan yaralarıma merhem olmak gibi derdi yoktu, ben de bunu bilirdim ve kabuk bağlayan yaralarımın yeniden kabuğunu kaldırıp kanatmalarına izin verirdim ancak bir yerde kontrolümü kaybetmiştim. Bir gün, kendimle olan savaşımı kaybetmiştim ve kendimi soluklanırken bulmak yerine daha da hızlı koşarken bulmuştum. Burada. Black'in kollarında can çekişirken bulduğum benliğim, hiçbir vakit olmak istemediğim yanımdı. 

Arkamdan kalkıp oturma odasına girdiğinde soluk soluğa bedenimin devrilmesine izin verdim. Dizlerimi karnıma doğru çekip cenin pozisyonu alarak alçılı elimi diğer elimin üzerine koydum. Acı hala tazeydi ve her hareketimde baş parmağım zonkluyordu. Ruhumun içinde kıvranan farelerin kemirdiği duvarlarımın acısı, elimin acısını bastırabilse de fiziki acıyı unutmanın, görmezden gelmenin ya da dindirmenin bir yolu yoktu.

Laminat parkelerin üzerinde ağır ağır yaklaşan pati sesleri, kara bir gölge gibi karşıma dikildiğinde Şua'nın varlığı içimi ısıtmıştı. Tedbirli duruşuyla başını eğmiş, burun ucunu hareket ettirerek kokluyor ve bana yaklaşıyordu. Sağlıklı elimi ona doğru uzattığımda parmak uçlarımın kesildiğini fark ettim. Şua başta ürkekçe davransa da elimi kokladı ve kanlı parmak uçlarımı yaladıktan sonra bana iyice sokuldu. Bacaklarımı ittiğimde kendini sıcak karnıma yasladı ve başını alçılı elimin üzerine koydu.

Şua da benim gibi evinden, doğasından koparılıp Black'in kulesinin en tepesine hapsedilmişti. İkimiz de ona muhtaç olabilecek kadar küçük ve güçsüzdük. Kaçabilecek kadar büyüdüğümüzde, bize öğretilen tek şey ona boyun eğmek olduğu için, ne kadar kuvvetli olabilirsek olalım, karşımızda Black olduğu için her zaman kendimizi güçsüz hissedecektik.

"Hanımefendi," sesiyle omzumun üzerinden terasa açılan kapıya baktığımda esmer tenli, küllü sarı saçlı ve yeşil gözlü kadın bana yüzündeki hafif tebessüm ve gözlerinde parlayan endişeyle bakıyordu "Beni Bay Black gönderdi. Gece için makyajınızı yapacağım," dedi.

İtaat. Küçük Şua da büyüdüğünde tıpkı benim gibi olacaktı. Black'in elinden kurtulabilecek kadar güçlü olmasına rağmen ona itaat etmek zorunda kalacaktı.

Yerden kalkarken Şua da benimle birlikte oturur konuma gelmişti. Uzanıp onu kucağıma aldığımda olgun, şişman bir kediden daha ağır ve daha yumuşaktı. Sessizce salondaki tekli koltuğa oturup arkama yaslandım ve gözlerimi kapatarak Şua'nın sırtını okşadım. 

Makyajımın ve saçımın yapılması bir saat kadar sürmüştü. Tamamen hazır olduğumda kadın son bir kez yüzüme gülümseyerek bakıp makyaj çantasını alarak salondan çıktığında Black yarı kapalı gözlerle sallanarak salona girmişti. Salonun çift kanatlı kapısının eşiğinde durup başıyla holü işaret ettiğinde itiraz etmedim. Şua'nın kafasını öptüm ve onu yere bırakıp peşinden hole yürüdüm. 

Asansörün gelmesini beklerken olduğu yerde sallanıyordu. Bir elini duvara yaslayıp silkindi ve gözlerini ovuşturdu. Bir şişe viskiyi kısa bir zamanda tek başına bitirmişti. Zil gibi sarhoş olması mümkündü. Her ne kadar Black acıkmaz ya da üzülmez gibi görünse de acıkabildiği gibi sarhoş da olabiliyordu lakin üzülebildiği konusunda bahse asla girmezdim. 

Asansörün kabinine bindiğimizde arabalarının olduğu katı tuşladı ve parmağını okuttu. Asansör aşağı inerken ellerini pantolonunun cebine sokmuş, sırtını asansörün aynalı duvarına yaslamıştı. Kapalı gözlerini yarım aralayıp bana baktı. 

Siyahın Vedası | KüllerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin