23

2K 130 96
                                    

Madison sabaha kadar Blake'in başında beklemeye karar verse de, bir süre sonra uyuyakalmıştı. Sabah erkenden uyandı ve duş aldı. Saçlarını özenle kurutup, tek parça kıyafetini hızla üstüne geçirdi. Tekrar salona dönüp koltukta uyuyan Harvey'e baktı.

"Harvey uyan artık."

Genç adam kapalı gözlerini hafifçe kırpıştırdı ama ardından tekrar kapattı. Geceden beri bir ölü gibi uyumasına rağmen hala inanılmaz yorgun hissediyordu. Madison'ın bir kaç kez daha dürtmesiyle zorla da olsa yattığı yerde doğruldu.

"Saat kaç?"

Şişmiş göz kapaklarına sevimli gülüşü eşlik ediyordu. Madison onun uyku mahmurluğuyla çok tatlı göründüğünü düşünse de belli etmedi.

"Neredeyse öğlen oluyor."

Duvardaki eski model saati işaret edip, ona gösterdi. Harvey oturduğu yerde bedenini dikleştirip, dağılmış saçlarını eliyle iyice karıştırdı. Camdan vuran ışık saçını altın tonlarında aydınlatıyordu. Parmak uçlarıyla şakaklarını ovuşturup, tek hamlede yerinden kalktı.

"Nereye gidiyoruz?"

Madison hazırlanmış görünüyordu. Sarı saçlarını yukarıdan sıkı bir at kuyruğuyla tutturmuş, üstüne ince ipek bir elbise giymişti. Elinde tuttuğu telefonu Harvey'nin göz hizasına yaklaştırıp,

"Kadın delirmiş." dedi ve kendi kendine kıkırdadı. "Belli ki Blake daha önce hiç yaramazlık yapmamış." tekrar güldü. Harvey o sırada Blake'in telefonuna gelen mesajlarını okuyordu. Üvey annesi gerçekten çıldırmıştı. En sonunda Madison'ın yazdığı cevabı okudu.

"Oğlunu sağ salim görmek istiyorsan Pensilvanya'ya giden dağ yoluna doğru sürmeye başlasan iyi edersin."

"Madison sen kafayı mı yedin?!" Harvey kıza o kadar yüksek sesle bağırdı ki, Madison bir kaç adım gerilediğini hissetti. Harvey onun ürktüğünü görünce sesinin volümünü biraz düşürdü ve ellerini kızın omuzlarına koydu.

"Özür dilerim ama...Bu saçmalık." derken, yumuşak bir tonda konuşmaya dikkat etti.

Madison onun ellerinden kurtulup, omuzlarını dikleştirdi. Ona bakarken gözlerini büyüttü, "Benimle geliyor musun yoksa gelmiyor musun?"

Harvey kıza cevap vermedi. Ama masanın üstündeki araba anahtarlarını alıp dışarı çıktığında, Madison amacına ulaştığını anlamıştı. Blake'in oturduğu sandalyenin yanına gidip, çoçuğun bileklerindeki ipleri iyice sıktı.

"Kaçmaya çalışırsan ya soğuktan ölürsün, ya da ormandaki hayvanların akşam yemeği olursun. Benden söylemesi." dedi ve çocuğun başını okşadı.

2

Harvey ve Madison, bomboş yolun kenarında park etmiş, bekliyordu. Neredeyse bir saat geçmesine rağmen tek bir araba bile geçmemişti yoldan. Genç kız git gide kadının oğlunu önemsemediğini düşünmeye başlıyordu.

"Sanırım bir araba yaklaşıyor." dedi Harvey, dörtlülerini yaktı ve arabanın yanaşmasını bekledi. Gelen gerçekten de Blake'in annesiydi. Son model spor arabasını yolun kenarına, Harvey'nin arabasının hemen arkasına park etmişti. Madison, inebileceği en havalı şekilde arabadan indi ve kadına neşeyle gülümsedi.

"Sen..." diye tısladı kadın. Eli cebindeki telefona doğru gitti. Madison hızla bunca zamandır cebinde bulundurduğu silahı çekip, kadına doğru çevirdi.

"Yerinde olsam, bunu yapmazdım."

Kadın korkuyla ellerini kaldırdı ve elindeki telefon yere düştüğü gibi ekranı tuzla buz oldu.

PerukWhere stories live. Discover now