SEN LEYLA'SIN 🕸️ 4

8.5K 584 13
                                    

Gemi yeni bir limana geldiğinde güneş tam tepedeydi. Gemiden inmiştik. Etrafa bakındım. Telaşlı, aceleci insanların koşuşturduğu, bağrıştığı karmakarışık liman geldiğimiz limandan daha kalabalıktı. Tabelalarda "Algeria" yazıyordu. Başkentti burası. İtalya'ya ya da başka ülkeye değil Cezayir'in başkentine gelmiştik. Bırak pasaportu, kimliğimiz bile yokken daha uzak nereye gidebilirdik ki zaten.

Yanımdan aceleyle geçen insanlar kimseyi umursamıyorlardı. Koluma, omzuma çarpıp, özür bile dilemeden koşturup gidiyorlardı. Yanımdaki iri adama biraz daha yaklaşmıştım. Bu kalabalıkta onu kaybedebilirdim. Limanın çıkışında daha yoğun bir kalabalık vardı. Yanımdaki adam ona tutunmamı söylediğinde tişörtünün ucundan tutundum. Bir süre kalabalığın içinde böyle yürüdükten sonra nihayet bir caddenin kenarına gelmiştik. Arabasının başında sigara tüttüren bir taksiciye yaklaştık. Taksisinin boş olduğunu söyleyince taksiye bindik. Taksici şoför koltuğuna oturduğunda da sigarasını tüttürmeye devam ediyordu. Yanımdaki adam adres olarak bir otel adı söyleyince kuşkuyla baktım. Ben yokmuşum gibi çevreyi izliyordu.

Çaresizce ben de tanımadığım şehre çevirdim gözümü. Çok dikkatli olmalıydım. Geçtiğimiz yollara, gittiğimiz yerlere dikkat etmeliydim. Aramızdaki mesafeyi de korumalıydım.

Nasıl bir yerde olduğumuzu anlamak için şehri inceliyordum. Sanki şehir planlaması yapılmamış gibi gelişi güzel serpiştirilmiş yapıların arasında ilerlerken başımdaki ağrı gittikçe daha dayanılmaz bir hal alıyordu. 10 dakikalık yolculuğun ardından serpme binalardan birinin önünde durduk. Tabelada Al Javo Otel yazıyordu. Adam otele girince kısa bir tereddüdün ardından ben de içeri girdim. Tabi ki benim için ayrı bir oda tutacaktı. Hafızamı kaybetmiştim aklımı değil. Adamın resepsiyondaki kızla konuşmalarını anlamak için kuşkuyla onları izledim. Şükür ki iki ayrı oda istemişti. Yoksa zaten tanımadığım bu adamı da terk edip tamamen yalnız kalacaktım.

___________________________

3 gün sonra;

Hatırladığım geçmiş üç günden ibaretti. Sinir krizleri, şiddetli baş ağrıları ve gözyaşlarıyla geçen üç günden beri neden hala yaşadığımı sorgulayıp durdum. Kendimi harap edip durmam işe yaramıyordu. Hatırlamıyordum. Belki de hafızam bir daha asla yerine gelmeyecekti.

Yemek saatleri dışında zamanımı bu odada geçmişime dair bir şeyler hatırlamaya çalışarak geçiriyordum. Yemeklerimizi otelin restoranında Anwer'le birlikte yiyorduk. Ben aklımı kurcalayan onlarca soruyu bir umut belki bildiği, atladığı bir yerler vardır diye sorup duruyordum ama hakkımda daha fazla bir şey bilmediğini söylüyordu her seferinde.

Geçmişimi bilen tek adam, Anwer bu tanımadığım şehir kadar soğuktu. Onun gibi soğuk ve sert bir adamın nasıl olup da bana yardım etmeye gönüllü olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. Bu beni bazen daha derin şüphelere de düşürüyordu. Fakat durumun içinden çıkamıyordum bir türlü. Belki de durumum onun gibi birini bile merhamete getirecek kadar içler acısıydı.

Gene bir akşam yemeği için otelin restoranındaydık. Ben soru sormayınca konuşmayan adam gene sessizce yemeğini yiyordu. İştahsızca tabağımdakileri yerken bir yandan da henüz hangi soruyu sormadığımı düşünüyordum. Nişanlım, üvey babam, rahmetli annem... Bildiklerini anlattığını söylüyordu. Gaddar üvey baba, takıntılı nişanlı, ölmüş bir anne. Hepsi buydu. Ardımda beni gerçekten merak eden birilerinin olmadığını düşünmek kahrediciydi. Anwer, peşimde birilerinin olduğunu söylüyordu ama bu insanlar hiç de iyi niyetli değillerdi. Peki, bu adamın sadakalarıyla ne kadar yaşayabilirdim?

Elimdeki çatalı bıraktım.

"Müsaadenle." Sandalyemden kalktım.

"Bir dakika Leyla. Seninle konuşmam gereken bir şey var." İlk defa ben zorlamadan, sormadan konuşmak isteyen o oluyordu. Merakla yerime otururken bir yandan da artık başının çaresine bakmalısın, demesinden korkuyordum. Cebinden iki kart çıkarttı. Birini bana uzattı. Kartı alıp ne olduğuna baktım.

SEN LEYLA'SINWhere stories live. Discover now