SEN LEYLA'SIN 🕸️ 15

5.7K 547 29
                                    

Hipnozdan uyandığımda gözlerimde yaş vardı. Her zamankinden farklı bir şeyden bahsetmediğimi söylüyorlardı. Hipnoz işe yaramadıkça kendime, hatırlamamak için direnen Leyla'ya kızıyordum. Bu kadar korkak, güçsüz olması bazen hatırlayan Leyla'dan nefret etmeme sebep oluyordu.

Yavuz beni eve bırakıp hastaneye gitmişti. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Televizyondan bir müzik kanalı açıp koltuğa uzanmıştım. Kim bilir belki o gün çay bahçesinden yükselip yüreğime oturan o notalar sıralanırdı az sonra.

Hareketli şarkıları bile hüzünle dinleyerek gözlerim tavanda olduğu halde geçmişi bekliyordum. Televizyonun sesini kısıp koltuğun yaslanma kısmına yüzümü döndükten sonra gözlerimi kapattım. Çok yorgundum. Uyumak istiyordum.

***

Karanlıktı. Gözlerimi açtığım halde etraf sonsuz bir karanlığa gömülüydü. Ellerimle dokunacak bir şey arıyordum. Korkuyla sağa sola savurduğum ellerim hiçbir şeye çarpmıyordu.

"Yavuz!"diye seslendim.

"Yavuz!" Sesime karşılık vermiyordu. Hastanede olmalıydı.

"Derya! Derya!"diye seslendim bu sefer. O da ses vermiyordu.

"Derya! Yavuz!"

"Sevgilim."dedi bir adam. Bu o sesti. Tanıyordum bu sesi. Bayram sesiydi bu. Gözlerimin önü zindan gibi karanlık olduğu halde etrafımda dönüp sesin sahibini aradım.

"Sevgilim," Gene sesleniyordu işte.

"Neredesin?" Hiçbir şey göremiyordum. O ses içimi ısıtan bir sesle şarkı söylemeye başladığında kalbim bu sefer heyecanla atmaya başlamıştı. Biliyordum bu şarkıyı.

***

Sıçrayarak uyanmıştım. Koltuğun üzerindeydim. Televizyondan gelen kısık sesli hareketli bir müziğin sesinden başka ses yoktu evde. Uyandığım halde kalbim deli gibi atıyordu. Rüya görmüştüm. Yavuz rüya görmeye başladığımda hatırlamaya başlayacağımı söylemişti. Demek ki bugünkü hipnoz işe yaramıştı.

O tanıdık sesi duymuştum gene. Hem de çay bahçesinde çalınan o şarkıyı o sesin sahibi söylemişti. Ellerimle yüzümü kapatıp söylediği şarkıyı hatırlamaya çalıştım. Neydi o şarkı? Allah'ım ne söylüyordu O adam?

Yalnız! Evet, bu kelime geçiyordu şarkıda. Heyecanla başka kelimeleri hatırlamaya çalıştım.

Dakikalarca düşünmüştüm ama başka kelime yoktu. Sadece yalnızlık kelimesini hatırlıyordum. Sehpaya uzanıp telefonumu elime aldım. İnternete girip içinde yalnızlık geçen şarkılar yazdım arama motoruna. Pek çok sayfa sıralanmıştı. Bir kaçına baktım. Umudumu yitirmiştim. İçinde yalnızlık, kelimesinin geçmediği şarkı yoktu sanırım. Neden daha spesifik bir kelimeyi değil de bu kelimeyi hatırlıyordum ki!

Çıldırmak üzereydim. İnternetten kayıp ilanlarının güncellemesine baktım belki bininci kez. Kedisini, köpeğini kaybedenlerin bile ilanı vardı ama benim resmimi taşıyan bir ilan yoktu. Koltuğun kırlentine yüzümü kapatıp bir süre ağladım. Geride bıraktığım biri mi vardı? Bu bilinmezliğe dayanamıyordum artık. Hatırlamak istiyordum. O adamı bulmak istiyordum.

Şarkıyı bulursam bir şeyleri hatırlayabilirmişim gibi hissediyordum.

O şarkıyı bulabilirdim! Neden bunu daha önce düşünmemiştim ki! O çay bahçesine gidip o gün, o saatte çalan şarkıyı sorabilirdim. O gün, hatta bu hafta, bu ay çalan şarkıların listesini bile bulsam olurdu.

Başımı kaldırıp duvardaki saate baktım. Dört buçuğa geliyordu. Yavuz'un evde olmasına bir saatten az bir zaman kalmıştı. Belki de bugün geç gittiği için eve de geç dönerdi. Onu bekleyecek tahammülüm yoktu. Öylesine sabırsızlanmıştım ki değil bir saat bir dakika daha beklemek istemiyordum. Kalkıp başörtümü taktım aceleyle. Telefonumu, anahtarlarımı, evden çıkmadığım halde Yavuz'un ısrarla verdiği, harcama fırsatı bulamadığım için biriken paranın bir kısmını da çantama atıp çıktım evden. Sitenin biraz ilerisinde taksi durağı vardı. Gidip bir taksiye bindikten sonra sahile gitmek istediğimi söyledim. Öylesine sabırsızlanmıştım ki araba hareket etmiyordu sanki. Şoföre bir iki defa acele etmesini söylemiştim. Bu sırada da telefonumu çıkarttım. Yavuz'a haber vermeliydim. Onu beklemediğim, kendi başıma gittiğim için kırılacak, belki de kızacaktı. Onu dinleyecek, sitemlerini çekecek halde değildim. Aramaktan vazgeçip mesaj attım.

"Geçmişimle ilgili bir ipucu buldum galiba. Bir saat için dışarı çıkmam gerekti."

Beş dakika geçtiği halde mesajıma yanıt gelmemişti. Görüldü raporu da yoktu. Telefonuna bakamamıştı anlaşılan. Belki de bir ameliyattaydı. Keşke hiç mesaj atmasaydım, o görmeden gidip gelirdim, diye hayıflanmıştım. İş işten geçmişti.

Taksi sahile geldiğinde heyecanım arttı. Taksiciye parasını ödeyip arabadan indikten sonra sabırsız adımlarla çay bahçesine yöneldim.

***

Önce garsonlara, sonra çay bahçesinin sorumlusuna o gün çalan şarkıları sormuştum. Tuhaf tuhaf bakmışlardı bana. Sorum onlar için saçma, mantıksızdı belki ama benim için o an bu sorudan daha önemli bir soru yoktu. Garsonlar iki zamanlı çalışıyorlardı. Akşam çalışanlar saat 6'dan sonra geliyordu. Bu garsonlar akşam çalınan şarkıları bilmiyorlardı. Çay bahçesinin sorumlusu iki gün önce orada olup olmadığını bile doğru düzgün hatırlamıyordu. Kamera kayıtları olup olmadığını sormuştum. Güvenlik kameralarında ses yoktu. Ayrıca müzisyenleri de göstermiyordu. Son bir umut müzisyenleri sordum. Saat sekizde başlıyordu sahneleri. Ayıca bugün sahneleri yoktu. Yalvar yakar müzisyenlerin telefon numaralarını istemiştim. Adam ısrarıma dayanamayıp müzisyenin numarasını verdiğinde artık sonuca çok yaklaştığımı düşünmeye başlamıştım. Bir köşeye gidip elimdeki numarayı çevirdim. Tok bir ses karşılık vermişti. Müzisyene o gün çalınan şarkıları öğrenmemin benim için hayati değeri olduğunu söyleyip hatırlayıp sıralamaları için yalvarmıştım. Adam sorum karşısında önce afallamış sonra da düşünüp aklına gelenleri mesaj olarak atacağını söylemişti. Telefonu kapatınca sahile gidip denizin kenarındaki banklardan birine oturmuştum. Telefon elimde gözüm kulağım telefonuma gelecek mesajda dakikalarca beklemiştim.

***

Neredeyse bir saat olacaktı ama telefonumda ses yoktu. Beni geçiştirmişti. Mesaj göndermeyecekti. Hava da ağır ağır kararmaya başlamıştı. Benim için hayati değeri olduğunu söylemiştim. Birkaç dakikasını ayıramaz mıydı? Tekrar arayıp sormalıydım. Ne kaybederdim ki! Müzisyeni tekrar aramak için telefonun kilidini açmıştım ki mesaj geldi. Heyecanla açtım mesajı müzisyen pek çok şarkı adı sıralamıştı. Net hatırlamadığını, bu şarkıların hepsini o gün çaldığından emin olmadığını söylüyordu. Umut ediyordum ki içlerinden biri benim aradığım şarkıydı.

Öyle derin bir sabırsızlık vardı ki üzerimde eve gidene kadar bekleyemezdim. Listedeki şarkıları bir bir internetten bulup açmaya başladım. Gözlerimi yumup her bir şarkıyı sonuna kadar dinledim. İçinde yalnızlık kelimesi geçen her şarkıda biraz daha heyecanlanıyordum. Ama ne ritim ne de şarkı tutmuyordu bir türlü.

Son iki şarkı kalmıştı. Eğer bunlardan biri değilse yeniden dinlemeliydim hepsini. Ya da müzisyeni arayıp unuttuğu bir şarkı olduğunu söylemeliydim.

Erkek bir şarkıcının adıyla birlikte gönderilmiş şarkılardan bir tanesinin adı Yalnızlık'tı. Önce onu açtım. Sonuna kadar dinledim. Şarkı çok güzeldi ama bu şarkı değildi aradığım. Hayal kırıklığına uğramıştım. Son şarkıyı açarken, korkudan ellerim titriyordu. Son bir umut açtım müziği.

Şarkı söylenmeye başlayınca gözlerimden yaşlar da dökülmeye başladı.

Bir bakarsın akşam olmuş güneş nedir görmeden

Deli gönlün âşık olmuş sevgi nedir bilmeden

Ah bu halim can bu halim hep senin yüzünden.

Uzağıma düştün ama düşmedin gözümden

...

SEN LEYLA'SINWhere stories live. Discover now