SEN LEYLA'SIN 🕸️ 21

6.2K 506 26
                                    

Kırgındım. Küskün, umutsuz, çaresizdim. Öğrendiklerim acı şeylerdi. Kolumu kanadımı umudumu kırmışlardı. Bana sahip çıkabilecek kimsem kalmamıştı. Anne, baba, sevgili... Hafızam yerinde olsa bile gidebileceğim bir yer yoktu belli ki.

Leyla'ya Yavuz'dan başka seçenek bırakmamışlardı. Yavuz ne kadar iyi bir adam olsa da ona muhtacım diye yanında olmak istemiyordum. Kalp meselelerinde seçenek, mecburiyet olmamalıydı. Sevgi koşulsuz olmalıydı.

Saatlerdir Ghademes'teki otel odasında bugün kadının anlattıklarını düşünüyordum. Bugün hafızamdan daha fazlasını da kaybetmiştim. Artık hatırlamak için ısrar edesim yoktu. Hatırlayacaklarım belli ki daha fazla üzecek, kahredecekti beni. Geçmişi, geleceği düşünmeden akşam yemeğine kadar uyuyup dinlenmek istiyordum. Beynime yapışan her düşünceyi def edip yumdum gözlerimi.

***

Yemekte Yavuz da benim kadar iştahsızdı. Lüks, temiz bir restorandaydık. Görünüşü, sunumu güzel yiyecekler vardı masamızda ama -Allah affetsin- hepsi ot gibi görünüyordu gözüme.

"Yemekten sonra biraz dolaşalım mı?" Soruyu soran adama baktım. Kendimi yorgun hissediyordum. Otele gidip uyumak istiyordum. Ama teklifi değil, teklifi eden kişiyi reddedemedim.

"Olur."

***

Şehrin gezilip görülecek pek çok yeri vardı ama gece gece şehri keşfe, seyre çıkmamıştık. Üç gündür gördüğüm kadarıyla şehirde pek çok turist vardı. Bu turist bolluğuna rağmen şehrin geleneksel yapısı bozulmamıştı. Eğlence yerleri varsa bile rast gelmemiştim.

Bir hurma ağacının altına konmuş sedirli küçük bir çardağa oturduk. Bunun gibi oturma alanlarının olduğu pek çok ağaç gölgeliğine rastlamıştım. Gündüzleri genelde ihtiyarların oturup sohbet edip çay ve tütün içtikleri yerlerdi buralar. Gece bize mekân olmuştu.

Gece olmasına rağmen hava bir Afrika ülkesine yakışır derecede sıcaktı. Yıldızlar bu şehirde daha net görünüyordu. Dolunayın ışığı bir evin bahçesindeki hurma ağacının yere eğilmiş yüksek dalları arasından görünüyordu.

"Ay'ın aslında bir büyücünün cam küresi gibi kristal olduğunu biliyor musun?" Soruyu soran Yavuz'a baktım. Ellerini sedirin üzerinde geriye doğru dayamış, hurma dallarının arasından görünen Ay'a bakıyordu.

"Ne?"

"Şimşek çaktığında oluşan ışık da kürenin ışığı. Şimşek çaktığında küre faal hale gelir. O zaman Ay'a baktığında geçmişini de geleceğini de görebilirsin."

"Tövbe estağfurullah."dedim gülerek. Ne saçmalıyordu bu adam.

Yavuz da güldü. Hatta kahkahayla, gereğinden fazla bile güldü.

"İnanmıyor musun?"

"Aklımı kaybetmedim."

"Haklısın. Buna inanmak için deli olmak lazım."dedi gülerek. Ay'ın içindeki o gölgeli yerlere bakıyordum. Şekiller, gerçekten bir küre gibi işaretler veriyordu sanki.

"Ay bu kadar parlak olduğuna göre çok soğuk hatta buzdan olmalı."dedim.

"Haklısın. Güneş ateşten, Ay buzdan."

Buzdan Ay çok parlaktı. Bir o kadar da yakındı sanki. Buna rağmen havanın sıcaklığını kırmaya yetmiyordu gücü. Güneş daha yakınlarda, daha güçlü olmalıydı.

"Sen hangi gezegensin?"diye sordu Yavuz. Gökyüzündeki yıldızlara baktım. Şehir fazla ışıklı olmadığından yıldızlar net görünüyordu. Gözümün gördüğü onlarca yıldız arasından rastgele birini seçtim.

SEN LEYLA'SINWhere stories live. Discover now