SEN LEYLA'SIN 🕸️ 25

6.2K 522 48
                                    

Uyandığımda saat sekizi geçiyordu. Bugün psikiyatra gidecektik. Hazırlanıp odadan çıktım. Yavuz uyanmamıştı galiba. Kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa gittiğimde masa hazırdı. Peçeteden yapılmış bir gülün yanında da bir not vardı. Acilen hastaneden çağrıldığını söylüyordu. Dr. İlker'e yarın gidelim, diye not bırakmıştı.

Yapacak bir şey yoktu. Bugün ya da yarın gitmemiz neyi değiştirirdi ki? Büyük ihtimalle gene işe yaramayacaktı.

Öğle sonu Derya gelmişti. Libya'dan onun için aldığım bilekliği vermiştim komşuma. Elbette O'nun için daha güzel hediyeler almak isterdim ama başkasının parasıyla bundan fazlasını yapamamıştım.

Derya gittiğinde parmağımdaki emanet yüzüğü çıkartıp kutusuna koydum. Bu yüzüğü ilk taktığımda parmağıma oturmuştu. Çıkması için iki gün uğramıştım. Şimdiyse parmağıma geniş bile geliyordu. O günden bu zamana daha da zayıflamıştım. Yavuz bu yüzüğü yıllar önce başka bir kız için almıştı. Komşuların yanındayken, rol icabı da olsa bu yüzüğü takmam doğru değildi. Bu yüzük tuhaf hissettiriyordu. Yavuz'un bir zamanlar çok sevdiği, belki hala unutamadığı o kızı kıskanıyor muydum acaba?

Kapağını kapatmadan komodine bıraktığım yüzüğe bakarken dalıp gitmiştim.

Yüzüğe her bakışımda içim acıyordu. 'Dünyanın en şanssız yüzüğü' Leyla'ya kendi acılarını, çaresizliğini hatırlatıyordu. Üzerinde minik kar taneleri olan bu altın halkaya her dokunuşumda yaklaşan kışın, kaybolan güneşin hüznünü duyuyordum. Bir şey daha vardı. Kimseye söyleyemediğim, kendime bile açıklayamadığım, tarifi mümkün olmayan bir sancı vardı yüreğimde. Sanki Yavuz'a doğru attığım her adımda yeşili solan, darma dağınık bir virane bırakıyordum ardımda. Sonra benim dönüp bakamadığım yabancı bir yüz elini uzatıyordu dönüp tutmam için. Yüzümü ona dönmeme izin vermiyorlardı. Hafızama kazıdığım sesi her geçen gün yavaş yavaş kaybolurken çaresiz adımlarım ondan uzaklaşıyordu. Ve ben ondan uzaklaştıkça can çekişiyordu bilinmeyen adam. Böyle düşündükçe içim sıkılıyordu. Yavuz'a gitmek isteyen yanım beni ateşe itiyordu sanki.

Hafızam yerine gelmeden evvel kalbimin eziyetinden kurtulabilmemin yolu yoktu. Mantığımın kabul ettiğini kalbimin de kabul etmesi gerekiyordu. Geride bıraktığım biri yoktu. Eğer öyle biri olsaydı şu durumda beni bulamamış olsa bile, Ghademes'te olduğum süre boyunca beni arayıp sormamış olamazdı. Arayıp sormamış olmasının tek bir bahanesi olabilirdi. Ben onu geride bırakmadan önce o beni geride bırakmıştı.

*****

Yavuz'un bu kadar gülümsediğine, mutlu göründüğüne daha önce hiç şahit olmamıştım. Sanki başka bir Yavuz vardı karşımda. İtiraf etmeliyim ki onu böyle görmek hoşuma gitmişti. Teklifini kabul ettiğim için mutlu olması beni gerçekten sevdiği anlamına gelirdi. Diğer kızı unutmuştu belki de.

Akşam yemeğinden sonra şehri tepeden gören bir kafeye gelmiştik. Bu sefer dışarı çıkmak isteyen bendim. Akşam saatleri boyunca, Yavuz'la aynı evde kalmak istemiyordum. Belki de nikâhımız olup da evlenene kadar her akşam böyle dışarı çıkmalıydık.

...

"Sanırım birkaç güne kadar kimlik işlemlerini halledip, sonra da nikâh için gün alabiliriz."

"Gerçek kimliğimi bulabildin mi?"

"Libya'da o evde yaşadığını, aileni biliyoruz zaten. Gerçek kimliğin kayıp değil ki."

"O zaman yeni bir kimlik mi çıkarttıracağız?"

"O da bir seçenek tabi."dedikten sonra kahvesini yudumladı. Çekingen gözlerle bana bakıp sonra bakışlarını kaçırdığı zaman diğer seçeneğin Yavuz'a daha cazip geldiğini anladım.

SEN LEYLA'SINWhere stories live. Discover now