HİRAERTH: BÖLÜM 15

3.5K 97 12
                                    

Heyecan duygusu çoşkulu bir şekilde bedenimde gezinirken, Alex'in dudakları daha aşağılara doğru indi. Belimi refleks olarak kaldırdığımda, tenimdeki dudaklar içimin kıpır kıpır olmasına neden oluyordu. Alex, yavaşça yukarıya tırmanmaya başladığında, ağzımdan çıkan inlemeleri serbest bırakıyordum. Dudakları boynumda gezinirken, elleri vücudumda geziniyordu. Alttan bakan gözlerini yüzümde hissettiğimde, başımı ona doğru eğdim. 

"Beni oyalıyorsun. " dedim neredeyse inleyerek. Parmağı kasığımda tehditkar bir şekilde duruyordu. Dudakları yavaşça,  beni çıldırtmak ister gibi çenemi öpüyordu. Ellerimi göğsüne yerleştirdim ve elimin altındaki yumuşak tenini okşadım. Ardından hiç beklemediği bir şeyi yaparak, onu sertçe ittim.

"Bir saatlik ön sevişme olmaz." dedim, kararlı bakışlarla ona bakarak. Gümüş gözleri alayla parladı ve alt dudağını ısırdı. Dudağını ısırdığı yerde minicik bir damla kanın varlığını hissedebiliyordum. Burun kıvırdım.

"Üzerine atlamayacağım, hayır." dedim kendimden emin bir şekilde.

"Bu genelde işe yarardı." dedi ve ellerini pes etmiş gibi yukarıya kaldırdı. "Emrinizdeyim Yüce Ulu'm."

Yüzümde oluşan koca sırıtmayla ona bakarken, 'sen iflah olmazsın' dercesine güldüm. Dudaklarına yaklaşıp küçük yumuşak bir öpücük yerleştirdim.

"Hadi gidiyoruz!" diye bağırdım ve hiç beklemeden kanatlarımı açtım.

"Hiraerth orda mıdır sence?" diye sordu, hemen yanımda uçarken.

"Emin değilim elbette ama pek sanmıyorum. Tek başına ne yapacak koca şatoda?" dedim. Hiraerth'in şatosunun olduğu dağa oldukça yaklaşmış sayılırdık.

"Başka yerde de tek başına olacak." dedi Alex, dans eden yıldızların arasından ilerlerken.

"Bilmiyorum." demekle yetindim ve daha hızlı bir şekilde uçmaya başladım. Alex'te benim hızıma yetişti ve daha da hızlanarak yolun yarısını kat ettik.

"Orada." diye mırıldandım, etrafında kalın bir duvarın örülü olduğu dağın tepesine bakarak.

İhtişamlı büyük şato dağın tepesinde, karların ortasında görkemli bir şekilde parlıyordu. Bembeyaz karların üzerinde adeta yanan bir ateş gibiydi. Şatonun etrafındaki kalın siyah bir duvar ve duvarın üzerindeki gözcü gardiyanlar dikkatle bize baktılar. Daha doğrusu gözleri yalnızca bendeydi. Pür dikkat bir şekilde beni incelerlerken, uçmaya devam ettim.

"Seni tanımışa benziyorlar." dedi Alex, gardiyanlara bakarak.

"Onlar için aynı şeyi söyleyemem. " dedim omuz silkerek.

Nihayetinde şatonun duvarlarına geldiğimizde, gardiyanlar hazır bir şekilde bekliyorlardı.

"Yüce Beyritte!" dediler hep bir ağızdan ve geçmem için yol açtılar.

"Lideriniz gelsin." dedim otoriter bir sesle ve gardiyanları aşıp, büyüdüğüm şatonun ihtişamlı görüntüsüne tekrardan baktım.

Alçalarak büyük pencereden içeri girdim ve boş odaya öylece baktım. Alex, hemen arkamda duruyor ve sessizce etrafı gözlemliyordu. Duvarda yanan meşalelere baktı ve 'hadi canım' dercesine bana baktı.

"Tabut falan da var mı?" diye sordu, duvardaki sönmüş meşaleyi eline alarak. Biraz düşündükten sonra başımı sallayarak cevap verdim.

"Var." dedim omuz silkelerek ve duvarda meşale dışında hiçbir şey olmayan odaya göz gezdirmeye devam ettim.

Yerler için taşlar kullanılmıştı ve hepsi tek renk olsun diye de siyah mürekkeple boyanmıştı. Duvarların rengi kirli bir griye ev sahipliği yapıyordu. Bir zamanlar parlak gri olduğunu hatırlar gibiydim.

Vampir Yasaları 1- Hiraerth | TamamlandıWhere stories live. Discover now