38/ İkinci Ruh

4.2K 333 314
                                    

Rose Weasley, evlerinin arka bahçesine bakan balkonunda oturmuş bahçeyi izliyordu.

Evde kimse yoktu. Annesi, babası ve kardeşleri gitmişti. Kendisini evde tek bırakmak istemeyen annesine yalvarmıştı Rose. Hiçbir yere gitmek istemiyordu, kimseyle görüşmek istemiyordu.

İç çekerek kapıda nöbet tutan korumalara baktı. Robot gibi kapıda duran, hiç kimsenin içeri girmesine izin vermeyen, Rose'un da dışarı çıkmasına müsaade etmeyen iki adam, şimdi kapıda gülerek muhabbet ediyorlardı.

Gazete okumuyor, kimseden haber almıyordu. Dış dünyada olan hiçbir şeyden haberi yoktu ve umrunda değildi.

Kalbi yanıyordu Rose'un. Çok mutsuzdu ve hiçbir şey onu mutlu etmiyordu. Onu tek mutlu edecek olan kişi belliydi, o kişi de onu en kötü ihtimalle görmek istemiyor, en kötü ihtimalle de nefret ediyordu.

Scorpius'un hasretinden ölmek istiyordu Rose. Artık hiç gücü kalmamıştı. Yemek yemiyor, gülmüyor, gerekmediği sürece konuşmuyor, o çok sevdiği makyaj malzemelerine el sürmüyor, kitap okumuyor ve uyumakta istemiyordu.

Yaptığı sadece üç şey vardı. Sürekli bahçeyi izliyor, uyuyor ve ağlıyordu. Hayata dair hiçbir inancı kalmamıştı.

Yavaşça oturduğu yerden kalktı Rose. Üstündeki hırkayı düşmek üzereyken yakaladı. Çıplak ayakları soğuk mermere temas ettiğinde irkildi. İçeriye girdi ve kapıyı kapattı.

Odasına yürüdü yavaşça. Ev birden soğumuştu sanki. Hiç böyle değildi. Acaba kardeşleri bir yeri açık mı bırakmıştı?

Odasına girmekten vazgeçen Rose, anne ve babasının odasına gitti. Kapıyı açarak içeri girdiğinde odadaki pencere aniden duvara vurdu ve Rose korkuyla yerinden sıçradı.

İlerleyip pencereyi kapattı ve perdeyi çekti. Yeniden arkadaşına döndüğünde kapıda gördüğü adamla birlikte çığlık attı.

Adam, asasını kaldırıp birkaç saniye içinde Rose'a bir büyü fırlattı.

Rose dondu. Gözlerini kocaman açarak karşısında duran, ona pis bir şekilde sırıtarak bakan adama korkuyla baktı.

Kaşları yoktu, yüz hatları oldukça gergindi ve yüzü de kıllıydı. Masmavi gözleri parlıyordu ve dudaklarının altından gözüken keskin sivri dişleri parlıyordu.

Kan ve pislik kokusu burnuna doldu Rose'un. Adamın iki metreyi bulan boyu, geniş gövdesi ve kocaman elleri vardı. Rose'u büyüyle öldürmesine gerek kalmadan elleriyle parçalayarak​ öldürebilirdi.

"Weasleyler'in güzeller güzeli kızı sensin demek."

Yutkundu Rose. Adam, ona doğru yaklaştı. Burnunu çekerek gözlerini kıstı ve içine derin bir nefes çekti.

"Taptaze kokuyorsun. Söylesene küçük kız..." Adam, Rose'un yanına iyice yaklaştı ve burnunu saçlarına götürerek yeniden içine bir nefes çekti. Dudakları Rose'un kulaklarına yakın bir yerde hareket ettiğinde Rose gözlerinin dolduğunu hissetti.  "Kimse sana dokunmadı mı?"

Adam hızla geri çekildi ve Rose'u tek hamlede kulağına aldı. Asasını çıkardı ve "Seninle ufak bir seyahate çıkacağız güzel kız." Dedi.

Birkaç saniye içerisinde ortadan kayboldular.

***

"Nasıl yapacağız?" Diye sordu Marcella. Elinde tuttuğu cam şişeye küçük bir bakış attı.

"James Potter kitapta doğrudan içtiğini yazmış Marcella. Demek ki bizde doğrudan içeceğiz."

"Peki sonra ne yazıyor?"

Asil Bulanık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin