39/ Ölümler

5.2K 366 302
                                    

Bir pazar gece, pazartesi gününe dönüşürken işte ben, işte yeni bölüm!

Hepinizi bütün bir hafta çok özledim. Yorumlarda buluşalım. Oy kullanmayı unutmayın lütfen!

Sizi seviyorum, keyifli okumalar. 💖

Rose Weasley'in kaybolmasının üzerinden bir gün geçmişti. Ronald Weasley, her yerde kızını atıyor ve bakmadığı, baktırmadığı yer bırakmıyordu.

Hermione Weasley, bir basın görüşmesine hazırlanıyordu. İşler artık iyice sarpa sarmaya başlamıştı. Basın görüşmesi yapıp bir nebze de olsa olayları hafifletmek istiyordu.

Rose Weasley de dahil, on sekiz kişi kayıptı. On sekiz kişinin hepsi doğrudan ya da dolaylı yollarla bakanlığa bağlıydı ve hiçbiri de bulunamamıştı.

"Saat geliyor sayın başkan." Kapıyı hafifçe çalarak içeri giren Marta'nın yüzü solgundu. Üç gündür hiç uyumamış, doğru düzgün bir şeyler yememişti. O da herkes gibi oldukça endişeli durumdaydı ve korkuyordu. "Her şey hazır."

"Ronald nerede?"

"Bay Weasley'i bugün hiç görmedim efendim."

"Öyle mi?" Hermione yüzünü asmamaya çalıştı. "Pekala Marta. Birazdan geliyorum."

Marta dışarı çıktıktan sonra Hermione derin bir nefes aldı. Gözleri biraz yaşatmıştı. Kendisini tek başına hissediyordu ve ilk defa bu kadar yorgundu. Üzgündü ve korkuyordu.

Beş dakika sonra, yavaşça kendi odasından çıktı. Dışarıdaki uğultu, Hermione'nin geldiğini görünce kesildi.

Herkes kendisine çeki düzen verirken, bir yandan da merakla sihir bakanına bakıyorlardı.

Hermione, temkinli adımlarla koridoru geçti. Bakanlığın merdivenlerini ağır ağır inip, toplantı salonuna doğru yol aldı.

Kapısının önünde Marta ve birkaç seherbaz daha duruyordu. Hermione, Marta kapıyı açmadan birkaç saniye önce yine derin bir nefes almıştı.

İçeri girdi ve o an patlayan flaşlarla neye uğradığını şaşırdı. Muhabirler, gazeteciler fotoğraf çekmeye başlamışlardı.

Hermione, konuşmaya başlamadan önce bakışlarını bütün salondaki insanlar üzerinde gezdirdi. Herkes biraz sonra yapılacak konuşmayı ve onun doğuracağı sonuçları bekliyordu.

"Öncelikle hepiniz hoş geldiniz." Diyerek söze başladı Hermione. Koskoca salonda en az yüz elli kişi vardı ve çıt çıkmıyordu. Hermione, sesinin titrememesi için dua etti.

"Sözü çok fazla uzatmayacağım. Herkese, bütün büyü dünyasına açıklamam gereken bir durum var ve daha fazla bunu zorlaştırmak istemiyorum."

Not alan kalemlerin hareketlerinden başka hiçbir şey hareket etmiyordu. İnsanlar durmuş, kıpırdamadan izliyordu. Hermione, titreyen ellerini kürsünün üstüne koydu.

"Bildiğiniz gibi, kızım ve on yedi kişi kayıp. Onları kimin, kimlerin kaçırdığını, zarar verip vermediklerini bilmiyoruz. Onları her yerde arıyoruz. Elimizden gelen her şeyi yapıyoruz."

Hermione, önündeki konuşma metninin olduğu kağıda bir göz attı. Onu okuması daha iyi olacaktı fakat bunu tercih etmedi.

Önünde duran kağıdı alıp yırttı ve parçaları kürsünün üstüne koydu. Kafasını kaldırıp, onu çeken kameralardan birisine odaklandı.

"Eğer beni duyuyorsanız, lütfen kaçırdığınız kişileri serbest bırakın. Sizinle anlaşma yapmak istiyorum. Ne istiyorsanız vermeye ve yapmaya hazırım. Yeter ki onlara bir zarar vermeyin."

Asil Bulanık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin