★11★

2.4K 174 15
                                    

Hayat her insan için farklı anlamlara sahiptir. Bazıları hakkını vererek yaşamak isterler, bazılarıysa kurtulmak. Nefes Zorlu kurtulmak isteyenlerdendi. Bu yüzden mücadele etmiyordu. Kalbinin son kez attığını bildiği halde direnmeyi denemiyordu bile. Yaşamın bir anlamı yoktu onun için. Ellerine masumun kanı bulaştığından beri kapısını çalsın diye ölümü bekliyordu. Şimdi ayaklarına kadar böyle bir şans gelmişken neden direnmeliydi ki? Bırakmıştı işte. Vazgeçmişti. Yaşam onun için bugün son bulacaktı.

Doktor kalp masajına devam ederken hasta yakınlarını zar zor zapt ediyorlardı. Savaş karısına sıkıca sarılmış, düşmesini engelliyordu. Onu uzun zaman sonra ilk kez böyle görüyordu. Nefesle Nazlının dostluğu nefretten doğmuştu. İlk başlarda kavga edip dursalar da Nazlıyı kurtarmak için yanan bir eve girdiğinde düşmanlık bitmiş, dostluk başlamıştı. Ne Nazlı, ne de Savaş unutabilirdi o günü. Alevlerin arasındayken yangının değil, ölümün kokusunu almıştı. Eğer Nefes olmasa ne yaşamı bu kadar sürerdi, ne de böylesine güzel bir aile kurabilirlerdi. Şimdi ona hayat veren kızın ölümünü izlemek... İkisinin de kanı donmuştu.

Selin kendine mi, Fırat müdüre mi destek olsun şaşırmış halde bakıyordu yaşam mücadelesi veren eski dostuna. Belki Aliyle aralarındaki aşk yüzünden canı çok yanmıştı ama bu Nefesin ölümünü kaldırabileceğini göstermiyordu. Ne olmuş olursa olsun, ne yaşanmış olursa olsun eski ekip arkadaşını kaybetmeye dayanamazdı. En zor anlarında hep yanı başında olan tek kişiydi Nefes Zorlu. Bu yüzden yaşamalıydı. Ona olan borcunu daha ödeyememişti ki.

Tahirle Ali ise yatağın iki tarafında durmuş yüzlerindeki acı dolu ifadeyle bakıyorlardı yaşamdan çoktan vazgeçmiş kıza. Pişmanlık duygusu ruhlarını ele geçirmişti. İkisi de onu yalnız bıraktıkları için suçlu hissediyorlardı. Tahir deliliği yüzünden Mercanla evlenmeye karar vermeseydi evde olacaklardı. Nefes yalnız kalmayacaktı. Ormanda savunmasız olmak yerine hep birlikte salonda oturup muhabbet ediyor olabilirlerdi. Ama o ne yapmıştı? Herkesin Dağdevirenlerin evine gitmesine sebep olmuştu. Nefesin kalbini kırmış, onlarla gitmesine engel olmuştu. Her şey onun suçuydu, böyle düşünüyordu. Bu yüzden de acı çekiyordu. Ali gibi...

Alinin kalbi de, vicdanı da susmak nedir bilmiyordu. Nefesi her gördüğünde yanan canı yüzünden Kalilelerin evinde kalmanın doğru olmayacağını söyleyip otele yerleşmişti. Oysa yapabilirdi. Herkes Nefesle sevgili olduklarını sanıyorken yanında kalabilirdi. Eğer öyle yapsaydı bunların hiçbiri olmazdı. Arkadaşı o yolda yalnız ilerlemezdi. Zafer saldıramazdı. Saldırsa bile birlikte üstesinden gelirlerdi. Peki o ne yapmıştı? Uzaklaşmıştı. En kıymetlisini yapayalnız bırakmıştı. İşte bunu hazmedemiyordu.

Doktor daha fazla çabalamanın anlamsız olduğunu anladığında ellerini geri çekip kızın yakınlarına baktı. Az sonra söyleyeceklerinden nefret ediyordu. Yıllardır bu meslekte olmasına rağmen alışamadığı tek şey buydu. Yere çöken yaşlı adamın hali yüzünden sızlayan kalbini gözardı ederek asistanına "Ölüm saati," diyerek prosedürü başlattığı sırada iki adam da aynı anda Nefes Zorluya doğru atıldılar. Omuzlarına ağır gelen sırlar vardı ve ölüm sırları ortaya çıkaracak kadar güçlüydü. Tahirin de, Alinin de söyledikleri Nefesin yaşam mücadelesi vermesini sağlayacak kadar önemliydi. Ama hangisinin onu yaşama geri döndürdüğünü bilmeleri imkansızdı.

"Seni seviyorum."

"O çocuğun katili sen değilsin."

İki hafta sonra...

Kaleli ailesinin evinde kahkahalar havada uçuşuyor, saatlerdir süren muhabbet daha da keyif verici oluyordu. Kaleli ailesi tam kadro salonda oturmuştu misafirlerle ilgilenmek için. Bir tek Tahir yoktu. Gelenleri umursamadan günlerdir olduğu gibi Nefesin yanında duruyordu. Genellikle ağrısı olduğundan uyusa da ayrılamıyordu yanından. O hatayı en son yaptığında hasta yatağında kızın kalbi durmuştu. Bir daha yapmayacaktı. Bir daha onu yalnız bırakmayacaktı. Aralarındaki mesafeyi gözardı edemezdi, özellikle de söyledikleri yüzünden kalbini kırmışken. Yine de öylece duracaktı. Ona hem yakın, hem uzak olacak, koruyacaktı sevdiği kızı.

Nefes huzursuzca kıpırdanıp başını yana çevirdi. Ormandaki yalnızlığı, çaresizliği tüm gecelerini zehir etmişti yaşama geri döndüğü günden beri. Her gece kendini düşmanının karşısında savunmasız buluyordu. Acıyla inleyip yatakta kıvrılmasının nedeni de buydu. Tahir hızla ayağa kalkıp yatağın kenarına oturdu. Ne yapacağını bilmiyordu. Daha önce kimseyi kabusundan korumak istememişti ki. Nefese nasıl yardım edebilirdi?

"Nefes? Nefes, duyuyor musun beni? Kabus görüyorsun. Uyan hadi."

Tahirin çabalarına rağmen elde ettiği tek şey kızın acı dolu çığlığıydı. Her ne görüyorsa "Hayır!" çığlık atıyordu. Adam titreyen elleriyle yüzünü avuçlayıp dudaklarını alnına bastırdı. Risk aldığını biliyordu. Böyle yapmasının durumunu daha da kötüleştirmesi ihtimali olsa da başka yolu yoktu.

Kızın titreyen bedenini kollarının arasına alıp başını göğsüne yasladı. Onu böyle görmek canını öyle bir yakıyordu ki... On dokuz yaşındayken görüp aşık olduğu kız daha güçlü, daha cesurdu. Yaşadığı olayın ağırlığının farkında olsa da kollarının arasındaki titreyen beden aşık olduğu kıza ait değilmiş gibi geliyordu. Sanki herkese meydan okuyan küçük kız değil de bambaşka biriydi.

"Nefesim," diye fısıldadı korkutmamak için. Kalbinin sadece bir kez hızlandırmış olan o kıza sıkıca sarılmanın hayalini çok kurmuştu zamanında ama böyle değildi. Bu şekilde olmamalıydı. "Nefesim, uyan hadi. Kimse zarar veremez sana. Benim yanımdasın."

Nefes bir umut bulmuş gibi yüzünü avuçlayan ellerin sahibine tutunup "Ali?" mırıltıyla konuştu. Ona destek olmak isteyen, uğruna canını bile verecek kadar aşık olan adamın kalbini nasıl kıracağından habersiz Alinin ismini sayıklayıp duruyordu. Tahir ise kalbindeki acıya rağmen yıllardır kendini alıştırdığı şekilde yarasını sarıp daha sıkı sarıldı sevdiğine. Onun kalbinde başkası olsa da acı çeksin istemiyordu. Onu Ali bilmesi kabusunu bitirecekse susardı, o an yaptığı gibi.

Dokuz yıl, Nefes. Dokuz yıl boyunca ismini bile bilmeden kalbimde yaşattım seni. Sesin kulaklarımdan, yüzün hafızamdan silindiği için ağrıyan kalbimi sakinleştirmeyi zar zor öğrendim. Ve dokuz yıl sonra Karadenizde karşıma çıktın. Senin hiç var olmayan aşkın yüzünden deliren bu Tahire deli dedikleri yerde çıktın karşıma. Az kalsın ilk, tek ve son aşkımı ezecektim. O korkunun yaşamımdaki en büyük ve dayanılmaz olanı olduğunu sanmıştım ama o gece... O gece ne olduğunu bilmediğim halde hissettiğim ağrı var ya, sana olan duygularım da aynı öyle. Kim olduğunu bilmiyorum. Neler yaptığını bilmiyorum. Geçmişini bilmiyorum. Ayrılık acın bitince ne yapacaksın bilmiyorum. Yine de seviyorum işte. Kollarımda başka adamı sayıklayıp durmana bile o gece hissettiklerim yüzünden katlanıyorum. Bir tek... Bir tek seni kaybetmeye dayanamam. Diğer hiçbir şey umurumda değil, olamaz da.

***

Yaşlı adam karşılaştığı manzaraya gülümseyip yanına gelen Aliye baktı. Çocuk ilk başta müdürünün yüzündeki gülümsemeyi anlamdıramasa da birbirine sıkıca sarılmış Nefesle Tahiri gördüğünde o da aynı şekilde gülümsemişti. İlk geldiği günden beri aralarındaki gerginliği fark etmişti. Tahir kızla sevgili olduğunu sandığından nefretle bakıyordu. Nefes ise ölümle burun buruna geldiğinde bile Kaleli ailesini korumasını istemişti. Konunun aşk olduğunu anlasa da şimdi düşünceleri kanıtlanmıştı. Canından öte sevdiği arkadaşı için mutluydu.

"Bunun sizin dilde anlamı ne, müdürüm?"

Fırat kapıyı kapatmadan hemen önce "Deli deliyi görünce çomağını sakladı," diyerek cevapladı Aliyi. İkisi de kahkaha atıp diğerlerinin yanına döndüler. Nefesin Tahirin göğsüne sığınışı, Tahirin uyuyor olmasına rağmen Nefese sıkıca sarılması... İkisinin farkında olmadan yaptıkları geleceği görmelerini sağlamıştı. Onların yolları birbirlerine çıkacaktı, ne olursa olsun.

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

{Tamamlandı} Ölümle Aşk Arasında|NefTah|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin