zilyonlarca gezegen içerisinden mavisi en içinden olana geldim

5.2K 310 103
                                    

zilyonlarca gezegen içinden mavisi en çok olana geldim. ||

Sehun saatlerdir bekliyordu. En yakın arkadaşının hatrına burada olmasaydı beş dakika daha duracağını zannetmiyordu. Zaten Xiumin'e saatlerce ulaşamamış ve en son ulaştığında ise kendisini alması için erkek kardeşi Jongin'in geleceğini söylemişti. Xiumin ve Jongdae'nin düğünü için Mau Loa'ya , dünyanın öbür ucuna gelmişti. Bir saattir de bekletiliyordu. Hazırlıkların başlamasına dört gün kala gelmesinin sebebi arkadaşı Xiumin'in hastanelik olması ve düğün organizatörüne deli gibi para ödemiş olmalarıydı. Erkenden gelip organizatör ile gerekli düzenlemeleri yapacaktı. Hatrı sayılır bir geçmişleri olmasaydı bürosundan çıkıp buraya asla adım atmazdı.

Sehun işine bağlı bir avukattı. Şöhreti herkes tarafından bilinen biriydi. Kulaktan kulağa kendisi hakkında "Oh Şeytan Sehun" denildiğini de birçok kez duymuştu. İşinde bu kadar hırslı ve başarılı biriyken tası tarağı toplayıp buraya gelmek onun için zor olmuştu fakat kendisini 'Arkadaşlar bunu hep yapar,' 'Bunu bir tatil olarak düşün Sehun' diyerek teselli ediyordu. Havaalanının önündeki bir banka oturup uzun bacakları ile sinirden zeminde ritim tutarken önünde bir araç durdu. Genç, esmer, başkasında görse kas yığını diye burun kıvıracağı ama onda seksi durduğunu düşündüğü bir adam içinden inmişti. Mau Loa'da bunlardan bir sürü olduğu düşüncesi Sehun'un Tanrı'ya içten bir dua etmesine neden olmuştu. Kim bilir, belki Jongin onu almaya gelmezdi ve bu çıtırın peşine takılırdı?

Fakat Tanrı duasını epey yanlış anlamış olacak ki, öve öve bitiremediği o esmer önüne dikilip "Sen Sehun olmalısın?" diye sormuştu. Hadi ama, en yakın arkadaşının kardeşi ile işi pişiremezdi? Hem bir kere geç kalarak gözünde düşmüştü bu adam!

"Oradan bakılınca iki saat on iki dakika bekletilmiş gibi dikilen biri izlenimini burada sadece ben verdiğime göre, evet ben Sehun."

Şikayetine gülüp geçmiş, önümde duran valizlerini kavrayıp aracına doğru sürüklemişti. Bu yüzsüzlüğü Sehun'u daha da sinirlenmiş, sivri dilini tetiklemişti.

"Hey, burası senin tam da özür dilemen gereken yer!"

Bagajı kapattıktan sonra esmer olan Sehun'un yanına adımlamış, mesafeyi de epey kısa tutmuştu. Sehun için şuan, sınırı aşmış bir yabancıydı.

"Abim beni karakterin konusunda uyarmıştı ama bu kadarını da beklemiyordum. Ayrıca geç kaldığım için üzgünüm, sörfe fazla kaptırmışım."

Sörf? İki saat on iki dakika bekleme sebebi keyfi miydi yani? Bir yerlerde yaşam mücadelesi vermiş olmasını falan bekliyordu çünkü koskoca boktan bir iki saat on iki dakika heba etmişti.

"Bu kadar bekleme sebebim bu muydu? Xiumin'in senin gibi sorumsuz bir kardeşi olduğu için epey şaşkınım," dedi alaycı bir tavır ile. Yine de Jongin'in sanki sarsılmaz bir duvarı varmış gibi hala gülümsüyordu ve şimdi de aralarındaki o küçük mesafeye işaret parmağını sokmuştu.

"Burası da senin 'Özrünü kabul ediyorum.' demen gereken kısımdı."

Jongin'in cephesinde ise geldiği ilk saniyeden beri işler farklıydı. Yıllardır Mau Loa'daydı ve elinin altından birçok kişi geçmişti. Burada insanlar hayatı hızlı yaşıyor, insanlar ne istediklerini hemen belli edip birbirinin kucağına kendini bırakıyordu fakat Sehun bunun çok aksiydi. Kelimeleri ile nişan alıyor, keskin ve kendinden emin cevapları onu oldukça ateşli gösteriyordu. Koca bir ego yığını değildi ama kendinin de farkındaydı. Kız erkek fark etmeksizin herkes onun kucağında bir kez olsun sekmek isterdi. Bu böyleydi ve Sehun'un da ona diğerleri gibi yaklaşmasını beklemişti. Bu hırçın, kendinden emin adam onu dumura uğratmıştı. Jongin bir an için aralarında olan bu tatsız ilk tanışmadan nefret etti. İşleri toparlamak istiyor ama daha önce böyle bir duruma düşmediği için ne yapması gerektiğini kestiremiyordu.

O an aklına tek bir şey geldi. Eğer buradan bu şekilde ayrılır ve onu otel odasına bırakırsa düğünden sonrasına kadar Sehun onun yüzüne bir kez bile bakmazdı. Buna adı kadar emindi ve Jongin bu günleri Sehun ile geçirme isteği ile yanıp tutuşuyordu. Önünde sinirle kendisine baktıktan sonra arabaya yönelen Sehun'u fark ettiği an aklına ilk gelen şeyi yaptı. Yalan söyledi.

"Bekle bir dakika!"

"Sence de yeterince beklemedim mi Jongin?" Dili hir bıçak kadar keskindi ve siktir, bu Jongin'in kanının güney bölgesine çekilmesine neden oluyordu.

"Seni kendi oteline götüremem." dedi birden bire. Sehun'un kaşları devam etmesini ister gibi havalanmıştı.

"Çünkü?"

"Çünkü abim ve Jongdae'nin kendileri için ayırdığı odada kalmamız gerekiyor."

Sehun suratına öyle boş bir ifade ile bakıyordu ki, Jongin gelecek birkaç yumruk için kendini hazır tutması gerektiğini bile düşünmüştü.

"Ne saçmalıyorsun Jongin? Düzgünce anlat şunu ve beklemekten yoruldum, yolda devam et de bitsin şu işkence." Sehun hemen kendini arabaya attığında Jongin de yediği boku nasıl temizleyeceğinden emin olmayarak direksiyon başına geçti. Arabayı çalıştırıp tatil köyünün yolunu tuttuklarında pek muazzam olmayan ama işe yaramasını umduğu yalanını anlatmaya başladı.

"Abimlerin odasında kalmamız gerekiyor çünkü tuttukları organizatör hiçbir işi telefonda halletmiyor ve müşterileri onlarla tek bir randevuya dahi gelmez ise hazırlıkları öylece bırakıyor. Biraz sıkıntılı bir tip ve abimler bu adama deli gibi para bayıldılar. Şuan hastanedeler ve gelme şansları sıfır."

"Bir dakika, bir dakika..." Sehun yeni yeni aydınlanıyor gibiydi. Yüzünde, Jongin'in söylediklerini çözmek üzere olan bir ifade vardı. "Yani şimdi onların odasında kalacağız çünkü onlarmış gibi davranmamız gerekiyor? Çünkü organizatörün Xiumin ve Jongdae ile randevusu var?"

"Bingo!"

"Unut bunu," dedi Sehun hışımla. "Burada birkaç güzel gün geçireceğim ve onu da sahte bir çift rolünde yapmayacağım. Hele ki böyle bir erkek cennetinde asla! Beni bu tatlardan mahrum bırakacak hiçbir şeye yokum dostum!"

****

Sehun nerede yanlış yaptığını, ne ara gardını düşürdüğünü bilmiyordu. Şuan resepsiyona birkaç adım uzakta Jongin ile 'Kimin Xiumin, kimin Jongdae' olacağı konusunda tartıştığına inanamıyordu. Jongin abisi Xiumin'in pasif olduğunu düşündüğü için Jongdae rolünü üstlenmekte inat ediyordu ve saatler içinde zaafı olan bu çocuk bunu da kabul etmesine neden olmuştu. Resepsiyonun önünde bir çiftmiş gibi dikilirken pasif olma düşüncesini sindirmeye çalışıyordu ama omzundaki Jongin'e ait olan el ona pek de yardımcı olmuyordu.

"Güzelim yolculuk seni yormuştur, sen odamıza geç ben de şu giriş onay işlemlerini halledeyim. Ne dersin?"

Jongin tüm kartlarını oynamaktan büyük onur duyuyordu şuan. Elde ettiği her fırsatta Sehun'un o samimiyetsiz, zoraki gülüşüne rağmen ona dokunmaktan çekinmeyecekti. Omzundaki elinden hemen kurtulmuş, resepsiyondaki kıza ufak bir gülümseme bahşetmiş ve Jongin'e dönmüştü.

"Çok iyi olur hayatım. Hem yolculuk hem de beklemek zor oldu."

Jongin elbette ki bunun altında yatan imayı biliyordu ama umursamadı. Sehun'un hakkından en kolay böyle geliniyor gibiydi.

"Duş al ya da istersen beni bekleyebilirsin." diyerek göz kırptığında resepsiyondaki kız kıkırdamış ve Sehun'un kaskatı kesilmesine neden olmuştu. Cevap vermeden oradan uzaklaştığında Jongin derin bir nefes aldı ve aslında yakın arkadaşı olan resepsiyonist kıza döndü.

"Jongin, ne haltlar karıştıyorsun sen?"

"Bir boka bulaştım Yewon ve ilk defa bundan memnunum."

kafes dövüşü || kaihun Where stories live. Discover now