1.Bölüm: Başlangıç

84.1K 2.4K 175
                                    

Genç bir kız elindeki şeffaf poşetle yürüyordu. Gittiği küçük bakkaldan kahvaltı için sadece iki taze somun ekmek almıştı. Küçük, dar ve oldukça yıkık bir sokaktı yaşadığı yer. Müstakil eski on evden oluşan bu sokağın karşılıklı iki kaldırımında beşer ev bulunurdu ve hepsi de tek kattan ve küçük bahçeden oluşurdu.

Ağzında şarkılar mırıldanarak yürüyor, gördüğü herkese tebessüm ediyor ve top oynayan çocukların saçlarını okşuyordu. Çocukluğunu geçirdiği bu mahalle onun her anına şahit olmuştu.

Burada doğmuş, okula gidip genç kız olmuş ve burada en büyük acıyı yaşayıp babasını kaybetmişti. Sadece 20 yaşında genç bir kızdı.

Kahverengi saçlarını özensizce yukarıdan at kuyruğu yapmış, bulunduğu mevsimin ayazına karşın dizine yetişen ince yeşil triko hırka ve siyah bir pijama altı giymişti.

Ön düğmelerini açık bıraktığı hırkanın içerisinden krem renk boğazlı ince sweati görünüyordu. Annesine görünmeden evden çıkabildiğinin en büyük göstergesiydi bu. Asla bu havada montsuz dışarı çıkmasına izin vermezdi.

Poşeti sallaya sallaya bir kapıya yaklaştı. Sokağın sağ kaldırımının en orta yerinde demir, kısmen boyası kalkmış ve oldukça eski bir kapıydı.

Uzanıp kulpunu yavaşça çevirdi, karşısına ilkin bir bahçe çıktı. Kışa ve soğuğa rağmen iki tarafında çiçeklerin olduğu ince bir yol vardı önünde. Yolun sonu müstakil bir eve çıkıyordu.

Birkaç adımdan oluşan küçük yolu geçip evin kapısında durdurdu adımını. Üç basamak yüksekliğinde küçük bir balkonu vardı.

Balkonda, eve ait pencerelerden birinin önünde eski bir kanepe bulunurdu. Ailesiyle burada yaz akşamları oturur, sohbet ederlerdi.

Onun tam bitişiğinde ahşap ve kahverengiye acemice boyanmış bir kapı vardı.

Buz olan ellerini hırkanın cebine koyup bir anahtar çıkardı. Oldukça sessiz olmaya çalışıp kilidi yuvasına geçirmeye çalıştığı anda kapı iç taraftan bir hışımla açıldı.

"Rüya!"

Annesi endişeyle gözlerine bakıyordu. Elinde kızının montu vardı, çok çabuk hastalandığını biliyordu.

"Neredesin!?"
"Ekmek almaya gittim"

Zeynep Hanım derin bir nefes aldı, elindeki montu bir köşeye bıraktı. Kırışmış yüzü ve ilerlemiş yaşına rağmen beyaz tenine uyum sağlayan pembe yanakları ve kısa siyah saçları vardı.

Omuzlarına kahverengi bir şal örtmüştü, gözleri endişeliydi. Dakikalardır evin içerisinde, dışarıya montsuz çıktığını fark ettiği kızını bekliyordu.

"Neden montunu giymedin? Hasta mı olmak istiyorsun yine?"

Biraz da kızgınlık içeren ses tonuyla kızının gözlerine bakıyordu, Rüya gülümseyip içeri girdi, annesinin evhamlı hallerine alışkındı. Bu kadın, çocuklarının büyüdüğüne hala ikna olmamıştı. Adımını küçük salonun sağına çevirdi.

Küçük ve oldukça dar olan mutfağa girdi, ekmek poşetini tezgahın üzerine bıraktı, annesine döndü. Iki eliyle yanaklarını sıkıp gülümseyerek gözlerine baktı.

"Bir sorun yok Zeynep Sultan, hava göründüğü kadar soğuk değil"

Annesinin gözleri kısıktı, söylediğine kesinlikle inanmıyordu. Hava çok soğuktu, günlerdir aralıksız kat yapıyordu. Kızının elinden tuttu, arkasından çekiştirerek mutfaktan çıkardı.

Bir Davetsiz Misafir - (Bitti) Where stories live. Discover now