23/ Dead leaves

2.7K 207 43
                                    

Jungkookla yan yana yürümek ilk defa eziyet gibi gelmişti. Gerginlikten her an bayıla bilirdim. Bunları yaşayacağımı bilseydim evde en sevdiğim diziyi defalarca izleyerek ve kendimi cipslere boğarak zehirlerdim.

Kendimle çeliştiğim günlerden sonra bugün jungkookun yaptığı itirafla daha allak bullak olmuştu kalbim. Bir yerden rüya olmamasını dilerken diğer yönden bunlar ancak bir hayaldir umarım diye dua ediyordu.

Taehyunga bile korkusuzca yaklaşmışken gözleri galaxyi andıran bu çocuktan ölesiye utanıyordum.

Bana itiraf ettikten sonra gürültülü kalabalığı yararak tam önümde durmuştu. Ne yapacağımı bilemezken hyemi bizi itekleyerek zorla festival alanından çıkarmış ve konuşmamızı tembihlemişti. Taehyunga yardım dilenircesine bakmıştım ama oda yan bir sırıtışla dudaklarıyla mutluluklar demişti.

Şimdi ise yanyana nereye gittiğimizi bilmeden dolaşıyorduk. Doğrusu ne diyeceğimi bilmiyordum. Sanırım oda kendi içinde bir çıkmazdaydı. Emin değilim. Sanırım delirdim. Evet en iyi seçenek bu!

"Baram buradan tam dördüncü geçişimiz" sessizliğin bozulmasıyla olduğum yerde durdum. Sesini duymam bile beni heyecanlandırmış ve soğuk terler dökmeme neden olmuştu.

"Huh?" verebildiğim tek tepki buydu. Etrafa bakındım. Daha önce buradan geçmişmişmiydik? Hiç dikkat etmemiştim.

"Bir yerde oturalım mı? Buraya yakın bir yerde bir kafe var orası fena olmaz ne dersin?" yüzüme bakıyordu. Tanrım jungkook ne zamandan beri beni bu kadar etkiler olmuştu.? Şuan deniz altında kalmış gibi nefessiz hissediyordum.

Benden cevap gelmeyeceğini anlayınca yürümeye başladı.

"İtiraz etmediğine göre kabul ettiğini düşünüyorum" tekrar bana bakarak gülümsedi. Şuan gülümsemedi bile beni kendimden uzaklaştırıyordu. Bir kaç adımda yanına geldim. Ona bakmamaya özen göstererek takip ediyordum.

Kaç dakika yürüdük emin değilim. Şuan zaman kavramı benim için o festival alanında durmuş gibiydi. Geldiğimiz kafeye baktım.

"DEAD LEAVES" diye seslice okudum tabelaya bakarken.

"Ölü yapraklar" dedi jungkook. Çok tuhaf bir kafe adı değilmiydi?

"Tuhaf değil mi? İçeri girdiğinde adının sebebini anlayacaksın" kapıyı itmiş ve benim girmem için yol vermişti. İçeri girmemle kurumuş yaprak kokusu sizi karşılıyordu. Bu kokuyu biliyordum. Babaannem kendine vişne yaprağı kuruttuğu zaman aynen böyle kokuyordu.

"Çok güzel kokuyor" demiştim sadece.

"Jungkook?" bize doğru gamzelerini göstererek gelen uzun boylu yakışıklı kişi tam karşımızda durdu.

"Namjoon hyung" dedi sevecen bir şekilde sonra devam etti.

"Diğer hyunglar nerede?" meraklanmıştım. Bunlarda kimdi acaba öyle.?

"Biliyorsun sırayla duruyoruz. Bu gün sıra bende. Herneyse bırak sen onları arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?"

"Merhaba ben Baram" demiştim utana sıkıla. O ise şaşkınlıkla jungkooka döndü.

"Rüzgar kız?" beni tanıyorlar!

"Hyung!" hyungu gülmemek için çabalarken konuştu.

"Yukarı özel yere geçin bende size kahve yapayım. Şekerli? şekersiz?" diye sormuştu bana.

"Şekerli lütfen" gülümseyerek megic shop yazan kapıya yönelmişti. Jungkook yürümeye başlayınca bende onu takip ettim. Etrafı inceleme fırsatım yeni olmuştu. Duvarların her yerinde çerçeve ve bunların içinde türlü yaprak çeşitleri vardı. Masalar ahşaptı. Ama bu tarzı ilk defa görüyordum. Bir köşede bar masası vardı. Ama içki raflarında kahve şurupları ve kitaplarla doluydu. Sandalye yerine masaların yanına şık ve buradan bile belli olan rahat koltuklar vardı. Hepsi pastel tonlarındaydı. Tavandan aşağıya kozolak şeklinde lambalar iniyordu. Burası gerçekten harikaydı.

Farklı Hayatlar/ Jeon Jungkook✔Where stories live. Discover now