Kırmızı Oda

11.5K 415 162
                                    

Arabada ilerlerken yüreğim ağzımda atıyordu adeta. Onu göreceğim için heyecanlansam da bu bana aynı zamanda gerginlikte sağlıyordu. Beni neyin beklediğini zerre bilmezken bu gizemli adamı görebilme düşüncesi beni benden alıyordu.
Bu sanki yüzyıllardır gömülü bir elmayı bulup, görmek gibiydi.

Ne saçmalıyorsun yine?

İç sesim saçmalamamla ortaya çıkarken her zamanki gibi görmezden geldim.

Tamm, belki biraz abartıyor olabilirdim. Ne olmuş yani?

Yolculuğumuzun bittiğini arabanın frenlemsiyle anlamıştım. Altımızdaki zeminde kaymaya bir son verip durduğumuzda benim de gözümdeki bandaja uzanarak açmışlardı. Ardından kapıyı da açtıklarında inmem için eliyle işaret etti.

"İn hadi." dediğini ikiletmeden inip etrafıma bakındım. Issız bir arazinin ortasına yapılmış bir ev vardı. Yani dışarıdan eve benziyordu. Hava kararmıştı. Ev yaklaşık olarak dört kattan oluşuyor gibiydi. Aslında biraz dışarıdan süzüldüğünda terk edilmiş gibi bir havası da söz konusuydu doğrusu. Önümdeki adamın peşine takılarak ilerledim. Kapıya belli bir ritmle vurup bir şey söyledi. Küçük bir kısımdan bize baktılar ardından o yeri kapatıp kapıyı ardına kadar açtılar.

"Gel benimle." önümdeki adama yine uyaraktan onu takip ettim. Heyecanım azalmıştı keza gerginliğim de öyle. Yine vücudumda bir karıncalanma hissiyatı dolanıyordu. İlerlediğimiz koridorda bir sürü kapı vardı. Her birinin üzerinde yazılar vardı ve içerisi dışına göre bir hayli moderndi yani bakımlıydı. Dışarıdan ne kadar terk edilmiş gibi dursa da içerisi fazlasıyla bakımlı ve güzeldi. Ortamda garip bir sessizlik vardı. Ya şuan burada bizden başka kimse yoktu. Ya da kapıların ardındaki odalar son derece iyi bir ses yalıtımıyla donanmıştı. Büyük ihtimalle ikinci seçenekti. Adam aniden durduğunda dikkati etrafı incelemekten dağınık olan ben son anda ona çarpmamayı başarmıştım. Kafasıyla işaret ederek konuştu.

"Seni bekliyor." onu başımı aşağı yukarı sallayarak onaylayıp kapıya yaklaştım. Kapının üzerinde büyük harflerle "KIRMIZI ODA" yazıyordu. Kapının hemen arkasında onun varlığını bilmek tüylerimi diken diken ederken derin bir nefes alarak kapının kolunu tuttum. Gözlerimi kapatıp kendime birkaç saniye tanıdım ardından nefesimi dışarı verirken gözlerimi açıp eş zamanlı olarak kapıyı açtım. İçerisi fazlasıyla karanlıktı. İçeri usulca bir adım atarak girdim. Lambadan gelen kırmızı ışıklar o kadar loştu ki gözlerim buna alışamamış ve kısılmıştı. İçeriye girip ardımdan kapıyı kapattım.

Onun varlığını hissedebiliyordum.

Ortamdaki loş ışıkla etrafı çok az seçebiliyordum. Ardından boş odada onun sesi yankılandı tok bir şekilde.

"Hoş geldin, küçüğüm." sesi öylesine kadifemsi hoş bir sesti ki. Kulağa güzel bir melodi olarak geliyordu. İlk defa şuan kendi sesini duyuyor oluşum beni afallatmıştı. Ne yapacağımı bilemezken orada öylece dikilmeye devam ettim. Sanki bir tiyatrodaydım ve benim rolümde vasıfsız bir ağaç rolünü oynamaktı.

Sanırım vücudumdaki adrenalin hat safadayken fazlasıyla saçmalayabiliyordum.

Yaklaşan adım sesleriyle kalbim maraton yarışındaymışcasına koşmaya başladı. Öylesine hızlı atıyordu ki. Birkaç adım ötemde durdu. Onu bir karartı gibi görebiliyordum. Yüzünü ve diğer ayrıntılarını seçemesem de onu görüyor sayılırdım.

"Sol elini uzat öne doğru." sanki onun dediklerini yapmaya programlanmış bir robot gibi ona itaat ederek sol elimi ona uzattım. Elimi uzatmamla sağ eli olduğunu varsaydığım eliyle elimi kavradı. Dokunuşuyla bedenimde bir ürperti gezindi. Elimi nazikçe kavrarken yürümeye ve beni de peşinde ilerletmeye başladı. Birkaç adım sonra duraksadı elini belime götürüp bana yön vererek konuştu.

"Şöyle otur." oturmamla o da karşımdaki koltuğa oturdu. Oturduktan birkaç dakika sonra kıkırdadı.

"Seni ilk defa böylesine suskun görüyorum." geldiğimden beri kafamda kurduğum diyalogları bir kenera bırakarak konuşmayı başardım.

"Bizzat ödemeni yapacağım dediğinde, bizzat yapacağını sanmıştım." kurduğum cümlenin karmaşık durduğunun farkında olsam da altındaki imayı fark etmesini umuyordum.

"Bizzat karşındayım ya?" bilerek anlamamazlıktan geldiğini hissedebiliyordum.

"Bizzat?" diyerek vurgu yaptım ardından devam ettim.

"Aramızda hala bir görünmez perde asılı duruyor. Seni göreceğimi sanıyordum." dedim ortamdaki yoğun loş ışığı ima ederek. Birkaç saniye öylece beni izledi. Yüz hatlarını seçemesem de bana hissettirdiği buydu.

"Ah, küçüğüm. Bazen gözle görmek her şeyi gördüğün anlamına gelmez." verdiği cevap yine beni tatmin etmeyen felsefik bir kelime topluluğunun oluşturduğu cümleden ibaretti.

"Pekala." cevabını vererek uzatmak istemediğimi belli ettim. Kuruyan dudaklarımda dilimi gezdirdikten sonra konuşmama devam ettim.

"Ödememi istiyorum." dediğimde hareketlendi. Elindeki zarf olduğunu çıkardığı hışırtılı sesle tahmin ettiğim şeyle bana yaklaştı. Önümde ufaktan eğildi ve paraya uzattı, alacağım sırada durdu ve ardından mırıldandı.

"Önce benim ödemem." dediğinde afalladım. Benim ödemem derken? Öyle bir şeyden konuşmamıştık ki.

"Senin ödemen?" dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Cevap vermek yerine bana yaklaştı gittikçe nabzım hızlanırken buz kesmiştim. Sağ elini sol tarafımdaki saç tutamlarını tutarak omzumdan geriye ittirerek boynumun o kısmını gözler önüne sundu. Tam olarak kulağıma yaklaştığında sıcak nefesi nefesimin kesilmesine sebep oluyordu. İstemsizce gözlerimi yummuştum.
Kokusu beni adeta mest etmişti. Öyle hoş bir kokusu vardı ki bunu tanımlayabilecek kelimeleri bulamıyordum kendimde.

"Seninle bizzat tanıştığıma memnun oldum küçüğüm." derken bizzat kelimesini alayla vurgulamıştı. Kulağımın altında yer alan boyun kısmıma kısa bir öpücük bıraktı. Bununla irkildiğimde kıkırdamasını işittim.

"Bu ödeme sana yardım ettiğim içindi." ne diyeceğimi bilemediğim için sessizliğimi korurken o konuşmaya devam etti.

"Sana bu kadar yakınım, her zaman. Bunu unutma olur mu?" diyerek geri çekildi ve elindeki zarfı kucağıma bırakarak odada ilerledi. Duyduğum son ses kapının kapanma sesiydi.

O koltukta öylece dururken bir anda koridorun aydınlık olduğu aklıma gelince hareketlenip ben de hızla odadan çıktım. Fakat geç kalmıştım. Ne kadar baksam da göremedim.

Ortadan kaybolmuştu.

Hüsranla etrafa umutsuz bakışlar attığım sırada beni yönlendirerek bu odaya getiren adam belirdi karşımda.

"Geri dönme zamanı." dediğinde cevap vermek yerine usulca kafamı sallayarak yine takip ettim. Beni getirenler tekrardan aynı şekilde evime getirdiler. Adeta sersem gibiydim. Odama nasıl çıkıp kendimi yatağa attığımı hayal mayal anımsarken elim öptüğü kısma kaydı.

Anlam veremediğim duygular bedenimi sarmalarken nedensizce gülümsediğimden bir haberdim.

Bu bölüm bir önceki bölüme kıyasla biraz kısa oldu fakat umarım beğenirsiniz. Beklentilerinizi karşılamaya umarım devam ediyorumdur.

Eğer zevkle okuyorsanız yorum atıp vote vererek bunu belli ederseniz çok mutlu olurum ✨

KIRMIZI ODAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin