Bir Yere Mi Gidiyorsun?

5.7K 315 96
                                    

"Şuan adını bile bilmediğin bir kızı evine mi götürüyorsun bana mı öyle geliyor?" dedim gülerken.

"Evet tam olarak öyle yapıyorum. Ve tam da az önce kendisinin adını bile bilmediği bir erkeğe eve gitme fikrini yönelttiği gibi." elimi tutan eline bakarken cevap vermek yerine sırıttım. Kırmızı spor arabanın önünde durduğumuzda ıslık çaldım.

"Bu ateşli şey senin mi?" beğenimi dile getirirken küçük çaplı bir kahkaha attı.

"Tam üzerine bastın." ukalaca kendi egosunu benim ona verdiğim malzemeyle tatmin etti.

"Hancar 2011 Ferrari, 458 ITALIA. 570 hp. Kilometrede 23,185. Couple kasalı. 4499cc." arabanın etrafında bir tur atarak bilgilerimi dile getirerek konuşturdum. Bana hayretle baktı. Ardından içtenlikle gülümsedi.

"Bu kadarını da beklemiyordum doğrusu."

"Her zaman insanları şaşırtırım." sırıtarak onun kapımı açmasını beklemeden kapımı açıp ardımdan kapıyı kapattım. Bir an önce eve gitmeliydik. O da sırıtarak arabanın önünden dolanıp şoför koltuğuna geçtiğinde yola koyulduk. Arabada geçirdiğimiz zaman boyunca ona karşı ilgim varmış gibi sorular sormuş aynı zamanda onunla şen şakrak konuşmuştuk. Arabayı durdurduğunda vardığımızı anlamıştım. Onu beklemeden arabadan inip ardından kapıyı kapatarak etrafı süzmeye başladım üstünkörü bir şekilde. Çok geçmeden Pars yanıma geldiğinde önüme geçip  kapıya adımlarken ben de onu takip ettim. İçinde bulunmakta olduğum duruma karşın fazlası ile sakin ve rahattım. Eve girip salona doğru ilerlerken etrafa seri göz gezdiriyordum. Ev en az dışı kadar lüks ve gösterişliydi. Duvardaki tablolar olsun duvar köşelerindeki süs heykellere kadar hepsi el işlemesi değerli şeyler olduklarını belli ediyorlardı kendilerini. Salona geçtiğimizde zaten yanmakta olan ışıklar gözümü alıyordu. Kanepelerden birine gidip kendimi bıraktığımda Pars telefonunu cebine koyarak bana baktı.

"Bir şeyler ister misin?"başımı onaylar anlamda sallayarak cevap verdim.

"Şefin tercihine bırakıyorum kendimi." gülerek o da beni onayladı ve çok geçmeden gözden kayboldu. Sessize almış olduğum telefonumu elime alıp bakındığımda Arez'den mesaj geldiğini gördüm.

"İşini en kısa sürede hallet ve oradan kurtul Laris."

Mesajdan bana yayılan gerginliği görmezden gelmeye çalıştım. Arez bile bu kadar gerginliğini saklayamazken beni etkilememesi de imkansızdı haliyle. Yine de beni düşündüğünü hissederek mesajı tekrar okuduğumda istemsizce gülümsediğimi farkettim, kendimi toparlayarak telefonu cebime attığım sırada Pars elinde iki bardakla geri geldi. Uzattığı bardağı gülümseyerek elime aldım.

"Çakma gazozcu Nuri Alço değilsin değil mi?" Kurduğum cümle ile kahkaha atıp omuz silkti.

"Kim bilir?" dedi.

Hemen ilerideki pikaba doğru adımladım. Parmaklarımı plakların arasında gezdirdim. Pars ise içeceğinden yudumlarken pürdikkat beni izliyordu. Gözüme kestirdiğim bir plağı kutusundan çıkarıp pikaba koyarak ortamda yükselen müzik sesi ile tebessüm ettim. Pars'ın yanına gelip elindeki bardağı alarak benimkisiyle beraber masaya bıraktım. Elinden tutup biraz masadan uzaklaşıp geniş alana doğru ilerlettim. Onu benimle dans etmeye teşvik ettiğimde ikiletmeden kabul ederek kollarını belime doladı. Müziğin hoş senfonisiyle yaptığımız dans ile beraber biraz yorulduğumuzda durduk.

"Ben biraz acıktım sanki atıştırmalık bir şeyler var mı?" Burun burna durduğumuz haldeyken kendimi heyecanlı hissetmiyordum, takındığım mahcup ifadeye karşı gülümsedi ve benden ayrılarak gözden yeniden kayboldu. O gelene kadar etrafta dolandım. Elinde atıştırmalıklarla geldiğinde ben havuzlu bahçeyi izliyordum.

"İstersen biraz hava alalım?" memnuniyetle onu onayladığımda masadaki içecekleri elime alıp ben önden arkamdan ise  Pars olmak üzere bahçeye çıktık. Ardından şezlonglara karşılıklı olarak oturduk.

"Teşekkürler." diyerek getirdiği atıştırmalıklardan ağzıma atmaya başladım. Bir yandan konuşup bir yandan içeceklerimizi yudumlarken Pars'ın yüz ifadesi yavaş yavaş garip bir hal almaya başladı.

"İyi misin?" Pars başını onaylar anlamada sallamakla yetinse de çok geçmeden ayağa kalktı.

"Ben hemen dönerim."

"Ne oldu birden?" peşinden bağırsam da beni kale almadan koşar adım gitti ve gözden kayboldu.

Beni affet Pars.

Asıl çakma Nuri Alço'luğu ben yapmış ve Pars'ın içeceğine müshil atmıştım. Bu sebeple hızla lavaboya gitmesi gerekmişti. Onun gözden kaybolması ile ben de ayaklanarak hızlı adımlarla kasanın olduğu odaya doğru ilerledim. Elimle bulmuş gibi kasaya ulaştığımda zaferle gülümsedim. Cebimden kasayı açmak için getirdiğim ekipmanları çıkararak işe başlamadan önce derin bir nefes alıp verdim. Acele etmem gerçeğiyle birlikte işe koyuldum. 5 dakikalık uğraşmanın sonucunda kasa açıldığı anda eş zamanlı olarak öten alarmla yerimden sıçradım.

Lanet olsun.

Almam gereken dosyaları alıp koşarak salona giderken Pars'ın arkamdan gelen barış seslerini duyabiliyordum. Salonun kapısından da giriş kapıya doğru koşarken çok geçmeden kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Demir kapıya doğru koşarken önümde ansızın belirip duran arabayla irkildim, arabanın farları gözlerimi  işgal ederken eş zamanlı olarak ellerimle gözlerime siper ederek durmak zorunda kaldım. Alt dudağımı anın etkisiyle dişlerimin arasına almıştım. Çok geçmeden korktuğum şey başıma geldi ve Pars'ın donuk sesiyle buz kestim.

"Bir yere mi gidiyorsun?"

Kitabın yeni kapağını nasıl buldunuz?

Bu bölüm pek içime sinmedi doğrusu çünkü derslerdi, son seneydi derken ilham perilerim bana uğramıyorlar ama ben gene de kendimi yazmaya zorluyorum.

Umarım hoşunuza gitmiştir.🔥💦

KIRMIZI ODAWhere stories live. Discover now