BÖLÜM-30

30 5 0
                                    

Aradan uzun zaman geçmişti. Mutlu bir ilişkiyi yakalamıştım, 2.yılımıza girmiştik Asaf'la. Bugün tam evleneceğimiz gün. İçime doluşan kelebekleri tahmin bile edemiyorum. Gelinliğimi annemle seçmiştim. İnce askılı, kabarık, taşlı, kar beyazı bir gelinlik. Aslında bana kalsa daha az kabarık bir şeyler bakardım ama annem ısrarcıydı neymiş "prenses gibiymişim" onu kıramadım. Sanki biraz da annem daha modern bir seçim yapmıştı. Her şey hazırdı. Geriye saati beklemek kalıyordu. Asaf ile koaföre gitmiştik. Kır düğünü olacağından dolayı saçlarımı hafif su dalgası yapıp örgülerle süslemişlerdi. Tabi annemin taktır bunu dediği taşlı tacı da unutmayalım. Her şey hazırdı ve annemi aramıştım, bana fırına kek attığını söyledi. Gözlerim kocaman açılmıştı bir an önce sıcacık keki yemek istiyordum. Eve gelmiştik sonunda. Asaf gelinliğimi tutuyordu çünkü neredeyse yürüyemiyordum. Kapı açıktı, içeri girdik. Yanık kokusu geliyordu. "Anne kek mi yandı?" diye seslendim ama cevap alamadım. Terziden kıyafetini alacaktı acaba oraya mı gitti diye aradım fakat telefonun sesi odadan geliyordu. Odaya girdim. Yere yığıldım. Anneme sarıldım. Asaf donakalmıştı. Annem yerde, nefes almıyor, elbisesi yatağın üzerinde ama nefes almıyor. Asaf dedim, neden nefes almıyor? Yanıma çöktü. Delirecek gibi hissediyordum. Annemi dürtüyordum sürekli gözünü açsın diye. Açmıyordu. "Asaf annem neden gözünü açmıyor?" Asaf susuyordu. Ağlayamıyordum. Asaf omuzlarımdan tutup ayağa kaldırmaya çalıştı. Kalkamıyordum. "Deniz" dedi "Deniz kalk" ben hala annemi uyandırmaya çalışıyordum. Uyanmıyordu. Asaf kollarımdan çekip beni ayağa kaldırdı, sanki ayaklarım varlığını reddediyordu. Asaf'a vurdum defalarca "bir şey yap" diye bağırıyordum. Çığlıklarımda boğuluyor sonra tekrar boğuluyordum. Kabullenmek böyle bir şey miydi? öldüğünü o son toprak üzerine atılınca anlıyormuşsun. Çok ağladım, aylarca ağladım Asaf hep yanımda olmuştu. İnsan sevdiğini kaybedince böyle oluyormuş demek. Ben en sevdiğimi kaybetmiştim. Bana nefes olan kadını, umut olan kadını. Her şeyimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Tek bir an. Tek bir an insanı ömür boyu içine tutsak edebilecek şeyler olabiliyormuş. Soğuk bedeni, açılmayan gözleri, hareket etmeyen her bir hücresi... Asla unutamayacağım bir veda. Aylar sonra ikimizin yaşadığı eve ilk defa adım atmıştım. Fırında yanmış olan kek, odadaki elbise... Her şey bıraktığımız gibiydi. Annemin odasına ilerledim çok özlüyordum onu. O kadar yorgundu ki vücudum aylardır uyku düzenimi kontrol edemiyordum. Asaf'ta bu durumdan şikayetçiydi. Annemin ölümü ardından düğün iptal olmuştu ama eve gidemediğimden Asaf'la yaşıyordum. İki cümle kurmamışızdır birbirimize. Konuşma yetimi kaybetmiş gibiydim ağzımı aylarca bıçak açmadı. Konuşmaya bile mecalim kalmamıştı. Annem sadece gitmemişti, giderken çocukluğumu da beraberinde götürmüştü. Onu özlediğim çocukluğumu ve onu bulduğum zamanki içimdeki çocuğu... Giderken götürmüştü. Yatağına uzandım, yastığını kokladım, yastığına sarıldım. Yokluğuna sarılmaktan farksızdı... Odasını gezindim, duvarlara dokundum, en çok ta tarağında takılı kaldım. O gün saçlarını taradığı son gündü, son saç telleriydi tarağındakiler. Parfümünün bulunduğu çekmeceyi açtım. Bitmeye yakın olan parfümünü elime aldım önce bir kere kokladım sonra kalbime götürdüm. Annemi son bir kez dahi olsa hissetmek istiyordum. Minik bir kutu bulunuyordu dolabında, kutuyu elime aldım. İçini açtığımda sadece iki kağıt bulunuyordu. Birinin üzerinde "Nefes aldığım Deniz'e" yazıyordu. Diğerinde ise "Boğulduğum Deniz'e" Biri bana biri babamaydı anlaşılan. Kağıtları elime aldım ve içlerinden birini açtım...

GECEYE TUTSAK DENİZ KIZIWhere stories live. Discover now