Bölüm 12

4.4K 159 20
                                    




Yüreğim bir yangın yeri, ciğerlerim alevlerin dumanıyla kaplanmış isli bir duvar. Gözlerim kararmış, ruhum sıkışmıştı. Ne yapmam gerekiyor onu bile bilemeden durmuştum öylece. Ortamın yoğun sesi, kulaklarıma bir çığlık misali dolmuştu. Ölmüştüm.

Gözlerimin görmemesine aldırmadan arkamı dönerek kapıdan çıktım. Görmüyor, duymuyor, nefes alamıyordum. Pes etmeden dış kapıya vardım ayağım girişte duran eşiğe takıldı, sendeledim ama durmadım. Koştum, nereye gittiğimi bilmeden, ne olduğunu anlamamış beynime inat.

Ne çok sevmiştim oysa ki. Yüreğim ne güzel buluşmuştu sevdiği kalbi. Gördüğü her an çarpmayı unutan, gözlerimin mutlulukla parlamasını sağlayan adamdı. İçim bulanıyordu. Gördüklerimi hazmedemiyordum, canım çok yanıyordu. Sanki bütün vücudum kırıklarla dolu gibiydi, sanki o kırıklar ben koştukça kalbime batıyordu. Karanlık sokaklara girerken hiç durmadım. Ruhumu bu karanlık sokağa hapsetmek istedim sadece, gece beni siyah bir çarşaf gibi sarsın, iyileşene kadar asla bırakmasın istedim.

Ölmüştüm. Az evvel gömülmüştüm kara toprağa, haketmiş miydim? Daha yaşayacağım onlarca güzellik varken, daha sevmem gereken bebeklerim, mutluluktan delireceğim zamanlar gelmemişti ki. Neden olmak zorundaydı? Koşarken biraz durakladım, nefes alırken ciğerlerim yanmıştı. Hava soğuktu, çok soğuktu ama ben alev alıyordum. Yangınım sarmıştı her bir yanımı, gözlerimi her kırptığımda onları görüyordum. Saniyelik bir hareket bile canımı acıtmaya yetiyordu.

Yanımda bir araba yavaşladığın da göz ucuyla baktım. Selçuk camı indirmiş şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Durup ona baktım, gözlerimin dolmasına engel olamazken birbirimize baktık öylece

"Zeliha" kırılacak bir parçaymışım gibi söyledi adımı. Arkama baktığımda Erdem'i gördüm. Koşuyordu bana doğru, onu görür görmez Selçuğun arabasına bindim. Selçuk iyice şaşırmıştı

"Beni otogara götürür müsün lütfen?" ağlamamak için direniyordum. Ne kadar engel olabilirdim bilmiyorum ama direnmeye devam edecektim. Yan aynadan Erdem'in yaklaştığı görünce kapıyı kilitledim.

"Selçuk lütfen." Araba yavaş yavaş harekete geçerken nefes almaya çalıştım

"Neler oluyor?" Selçuk konuşunda titremeye başladım. Daha ben hazmedememiştim nasıl anlatabilirdim ki. Ayrılmaktan korktuğum adamın beni aldattığını nasıl söyleyebilirdim. Omuzlarımı silkip başımı cama çevirdim. Selçuk başka bir şey söylemedi.

Bağırmak istedim. Boğazım yırtılana kadar, ciğerlerim pes edene kadar, durdurmak istedim dünyayı. Zamanı geri almak istedim. Yapamayacağım onca şey istedim.

Sanki bir filmin içerisindeydim. Erdemle anılarımız geçmeye başladı gözlerimin önünden,

Ne kadar yalanmış oysa her şey,

Ne kadar bitik bir haldeymişim meğer

Ne kadar yok olmuşuz,

Evlenirken söz vermişti oysa ki, kızımızdan başka bir kadını sevmeyeceğine, dokunmayacağına. Çocuklarımızın bile hayalini kurmuştuk biz, isimlerinin ne olacağını, onlar için her zaman dik duracağımızdan. Hep yanımda olacaktı. Gözlerimi kapatıp rahatlamak istedim. O görüntü yine gözlerimin önüne gelince hızla açtım gözlerimi, dudaklarımı ısırıp sakin olmaya çalıştım. Araba durunca Selçuğa bakmadan arabadan inip gişeye yöneldim.

"Kocaeline ilk otobüs ne zaman?" adam bilgisayara baktı

"1 saat sonra var efendim."

"Bir kişilik bilet istiyorum." Adam kafa sallayıp uzattığım parayı aldı. Bileti uzattığında alarak dışarı çıktım. Buz gibi oturağa oturup gökyüzüne baktım. Yanımda hareketlilik olunca kafamı yan tarafa çevirdim. Selçuk bir sigara yakmıştı.

Son NoktaWhere stories live. Discover now