Bölüm 21

3.6K 133 8
                                    



Ne zordu hem acı çekerken hemde gülmek. İnsanlara bir şey anlatmamak için çabalamak. Gülerken keşke içim sızlamasa diyorum bazen ama olmuyor. İçimde bir yerlerde hala sindiremediğim şeyler var ve bu beni sanki öldürüyor. Olayların üzerinden bir ay geçti. Aras dava gününü erkene çekmek için çok uğraşıyor ama pek mümkün değil gibi. Ben ise Kübraların alt dairesine taşındım. Şimdilik bir yatağım ve bir kaç mutfak eşyam var ama olsun zamanla kalanları da tamamlarım herhalde.

İş çıkış saati yaklaşırken başımın çok ağrıdığını farkettim. Bütün gün bilgisayara bakmaktan beynim şişmişti resmen. Son evrağı da dosyasına yerleştirdikten sonra bilgisayarı kapattım. Eşyalarımı toparlarken telefonum çaldı. Numarayı tanımıyordum. Cevapladım.

"Alo" biraz sessizlikten sonra konuşmaya başladı.

"Zeliha." Kalbim anında hızlanırken ne söyleyeceğimi düşündüm. Acaba telefonu suratına kapatsam daha iyi olur muydu?

"Seninle konuşmak istiyorum. Sahile gelir misin?"

"Erdem ben seninle görüşmek istemiyorum."

"Eğer bu buluşmaya gelirsen söz veriyorum boşayacağım seni." Bir kaç saniye düşündüm.

"Tamam, neredesin?" Mekanı öğrenir öğrenmez çantamı alarak çıktım. Bu arada Kübra'ya mesaj attım. Çünkü istisnasız her akşam beni yemeğe bekliyordu. Derince bir nefes aldım yürümeye devam ederken. Neler anlatacaktı bilmiyorum ama ne olur ne olmaz diyerek telefona sesini kaydedecektim.

Uzun zaman sonra ilk defa insan gibi oturup konuşacaktık, acaba konuşabilecek miydik? İstemsizce titriyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bu onu özlediğim veya sevdiğim için değildi. Bu ondan nefret ettiğim içindi. Kafe'ye vardığımda bir kaç dakika kapı da durup, deniz kenarında oturan Erdem'e baktım. Düşünceliydi. Tereddüt ediyordum. Acaba geri mi dönseydim. Konuşsak da ne geçecekti ki elime. Bana en büyük haksızlığı yapmamış mıydı sanki? Bütün duygularımı paramparça eden o değil miydi? Erdem kafasını denizden çekip bana doğru döndürdü. Göz göze geldiğimiz de karşımda ki kişinin farklı biri olduğunu düşündüm. Çünkü Erdem üzgün bakıyordu. Yıpranmış gibi. Yavaşça Erdem'e yaklaşıp sandalyemi çekerek oturdum. Gözleri eskisi gibi bakıyordu. Sanki ilk beni sevdiğini söylediği an gibi. Aşk gibi.

Erdem gözlerini gözlerimden çekerek masanın üzerinde birleştirdiği ellerine çevirdi. Garson geldiğinde yine kafasını kaldırmadan kahve söyledi.

"Ne desem boş gelecek sana biliyorum. Haklısın da savunmayacağım kendimi. Yaptığım şeyler affedilmez ama pişmanım. Sanki o şeyleri ben yapmamışım gibi. Sanki içime biri girmiş de beni yönetmiş gibi. Yeni kendime geldim. Nasıl oldu diye sorma bende bilmiyorum." Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Gözleri dolmuştu. Garson sessizce kahveleri bırakıp gitti.

"Seni ne kadar yıprattığımı göremedim. Bu yüzden kendimden nefret ediyorum. Sana yaptığım, söylediğim onca yalan için iğreniyorum kendimden. Sana ilk seni sevdiğimi söylediğim anı hatırlıyor musun?" Kafa sallayarak onayladım.

"Ben seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Ruhum, kalbim hep sana ait oldu. Ben seni hala ilk günkü gibi seviyorum. Asla bıkmadım bıkmam da." Gözlerimi kırpıştırıp nefes aldım.

"Peki öyleyse neden Erdem? Neden bir başka kadına gittin? Neden beni gururumu ayaklar altına aldın?" Acı çeker gibi yüzünü buruşturdu. Omuzlarını silkti.

"Keşke bende bilsem. Keşke bende anlasam yaptığım şeyleri ama anlamıyorum. Sana yemin ederim onları yaparken aklım yoktu. " Hissizce güldüm.

Son NoktaWo Geschichten leben. Entdecke jetzt