Bölüm 15

4.5K 154 29
                                    



Sercan arabaya bindiği andan itibaren hiç durmadı, konuşmadı. Kızının üzüldüğünü biliyordu elbette ama bu kadarını hiç düşünmemişti. En değer verdiği kişinin bu denli canlı yandığı aklının ucundan bile geçmedi. Çanakkale'ye vardıklarında hava yeni aydınlanıyordu. Arabayı hemen Erdem'in evine sürdü. Kapıyı vardıklarında eşine dönüp

"Burada bekle." Dedi. Aysel'in konuşmasına fırsat vermeden dış kapının şifresini girdi ve yukarı çıkmaya başladı. Kapıya ulaştığında beklemeden yumruklamaya başladı. Kapı şiddetle sarsıldı. Birkaç dakika sonra açıldı. Erdem üzerinde gömlek ve pantolonla açmıştı kapıyı. Karşısında Sercan'ı görmeyi elbette beklemiyordu şaşkınlıkla baktı ona. Sercan anında Erdem'in yakasına yapıştı.

"Sen kim oluyorsun da benim kızımı üzebiliyorsun?" bunu öyle hiddetle söylemişti ki bir an için titredi Erdem. Hemen kendini toplayarak

"Baba, bildiğin gibi değil durum" Sercan Erdem'e kafa attı, Erdem tökezledi ve yere düştü.

"Bana sakın baba deme. Sen benim kıyamadığım evladıma nasıl böyle davranırsın? Ben seni uyardım, kızımı üzersen canını yakarım dedim. Madem sevmiyordun, niye evlendin lan kızımla?"

"Ben Zeliha'yı seviyorum." Erdem'in bu sözlerinden sonra Sercan daha fazla dayanamadı üzerine çöküp yumruk atmaya başladı. Erdem ise karşılık vermedi. Veremezdi de zaten, yaptığı hatanın farkında varmıştı. Zeliha'nın nerede olduğunu elbette biliyordu sadece ona zaman tanımak istemişti. Boşanma davası açacağı aklına gelmemişti. Ondan vazgeçmeyecek ve sonuna kadar savaşacaktı, eğer savaşmaya değecek bir şeyler kaldıysa.

Sercan, Erdem'i bıraktığında yüzü kan içindeydi ama Sercan'ın içi soğumuyordu. Kızının içi yanarken, bu yaptığı yetmezdi ama yetmek zorundaydı en azından şimdilik. Ayağa kalkarak evden çıktı. Onun durumu umurunda bile değildi. Zeliha'ya kızgındı, kırgındı. Canı yanıyordu, yüreği sıkışıyordu. Biraz sakinleşecek ve tekrar kızına gidip onun yaralarını saracaktı. Eğer o an çıkıp gitmeseydi kızının kalbini kırabilirdi. O öfkeyle ağzını açsa, mavilisi daha çok ağlayabilirdi. Sercan bunu istemedi. Çünkü o evladının her daim yanında olan bir babaydı. Hep böyle kalmalıydı.

Günler geçmişti. Ben ise hala alışamamıştım. Geceler uykusuz ve acılı geçerken, günler yorgun ve ağrılı geçiyordu. Erdem dün Aras'ı aramış ve boşanmayı kabul etmediğini asla etmeyeceğini söylemiş. Bunun olacağını biliyordum aslında. Erdem kolay vazgeçen bir adam değildi ama yine de bir umut kabul eder demiştim. Aras her şeye rağmen ilk celse de boşanacağımızı söylüyordu. İnanıyordum, çünkü oda kararlı bir adamdı.

Derin bir nefes alarak denizin tuzlu havasına ulaştım. Hava kapalıydı. Hafif yağmurlu, etraf sessizdi. Keşke beynimde sessizliğe bürünseydi, her gece bu sesler yüzünden uyuyamıyordum zaten. Acı'nın artık geçmeyeceğini biliyordum ama bu kadar büyüyeceğini düşünmemiştim. Son bir haftadır birçok şeyden kendimi soyutlamıştım. Kübra ve Leylan'la sohbet etmiyordum. Onların yaptıkları tüm şakalara küçük bir tebessümle geçiştiriyordum. Babam tekrar gelmişti. Beni sarmış sarmalamış tüm acımı gidermişti ama ona bunları en başından anlatmadığım için kırgındı. Haklıydı ona ihanet etmiş gibi hissediyordum. Babam gittiği andan itibaren acım çoğalmıştı sanki ve hiç durmadan artmaya devam ediyordu. Nefes alamayacak duruma gelmiştim.

Telefonum çalınca cebimden çıkardım. Selçuk arıyordu. 2 gün önce yeni bir hat almış ve Selçuk'u aramıştım. Beni merak ettiğini biliyordum.

"Alo."

"Zeliş, nasılsın?" omuzlarımı silkip yüzümü rüzgar'a çevirdim

"Nasıl olunursa öyleyim. Sen nasılsın? Yeni birini bulabildin mi?"

Son NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin