57.BÖLÜM "İZLER"

196K 13.3K 26.1K
                                    

Herkese merhaba. Öncelikle İzmir Depremi'nden etkilenen herkese çok geçmiş olsun, umarım hepiniz iyisinizdir, lütfen kendinize çok dikkat edin,  mesaj kutum yirmi dört saat açık, konuşmak, paylaşmak isterseniz hep orada olacağım. 🖤 Şimdilik bir nebze morallerinize iyi gelebilirim diye umarak iyi okumalar diliyorum. 🖤

57.BÖLÜM "İZLER"

Hayatta geçmeyecek hiçbir acı yoktur, tüm acılar eninde sonunda silinip gider insanın hayatından, bizler sadece arada kendini hatırlatan izlerle yaşamayı öğreniveririz. Acılar geçer ama izler hep bizledir.

Bazıları iz bırakmayı sever, bazıları yara olmak ister, bazıları deler geçer, bazıları hep hatırlatır; ama eninde sonunda yaşamaya devam edebilmek için herkes unutulur. O büyük aşklar, o büyük yaralar, o hissedilen büyük tutkular, o ızdıraplar hepsinin yerinde çiçekler açar günün birinde, hepsi kendinin mezarı olur.

Bir zamanlar beynimin içinde düşünce adı verilen kurtçuklar yaşardı, şimdi hepsi çekip gitmişti benden, şimdi elleri yaralı o kız değildim, tüm yaralarım kabuk bağlamıştı. Şimdi o büyük aşklardan, tutkulardan, yaralardan ve ızdıraplardan sadece izler kalmıştı. Yüzümde taşıdığım ve hayatım boyunca benimle kalacak iz gibi değildi. Bu izleri ruhumda taşıyordum.

Bazı geceler ruhumdaki izler sızlar ve geçmişi ayaklarımın altına sererdi; bazı günler güneş öyle parlak olurdu ki etrafı göremez, sadece kendi karanlık derinliklerime sığınmak isterdim. Bazı anlar, sadece koşup izlerime sarılmak isterdim... Çünkü ben öğrendim ki, hayatta acıdan geçmeyen hiçbir mutluluk yok. Çünkü ben öğrendim ki insan yara almadan iyileşmeyi öğrenemiyor. Çünkü ben öğrendim ki emeklemeden yürünmüyor, yürünmeden koşulmuyor. Çünkü ben öğrendiğim ki hayat hep devam ediyor ve biz yaşamak zorundayız.

Geçmiş şimdi sadece geride izler bırakan anlar bütünüydü. Geçmiş geçmişti. Artık yoktu. Şimdiki zaman hayatıma yeni bir sayfa açıyordu. Yeni insanlar, yeni dostluklar, yeni amaçlar...

Gözlerim yeni hayallerime açıldığında takvim yaprağı 16 Ekim'i gösteriyordu, günlerden Pazartesiydi. Bütün gece ders çalıştığım balkon masasında uyuyakaldığım için, belim ağrıyarak uyandığımda güneş henüz doğmamıştı, ay tepedeydi hala. Gözlerimi ovuşturarak, birazda üşümüş olarak ayaklandım, işte yeni bir gün başlıyordu.

Dünkü önlük giyme töreninden sonra, bugün ilk üniversite derslerine başlayacaktım. Daha okul açılmadan önce birinci sınıf kitaplarımı almış, ders çalışmak için kollarımı sıvamıştım bile. Gittiğim okulda ders programı epey ağırdı, ilk dönem toplam 10 ders almam gerekiyordu, bu da neredeyse sabahtan akşama kadar okulda olmam demekti. Aynı zamanda para kazanmam gerektiği için akşamları ağustostan bu yana çalıştığım kitapçıyı temizleyip haftasonları da üniversite öğrencilerine göre olan davetlerde komilik, fuaye alanlarında karşılama, kitap fuarlarında çalışma gibi her türlü işi yapmayı planlıyordum. Bu konuda Öykü, hem okuyup hem haftasonları bu tip organizasyonlarda çalıştığı için şanslıydım, onunla beraber gitme fırsatı buluyordum. Kendisiyle bir doğum günü organizasyonunda palyaçoluk bile yapmıştık ve gerçekten yağmur yağana kadar eğlenceli bir işti. Hatırlayınca yeniden güldüm ve önümdeki histoloji kitabını kapadım. Aynı zamanda güzel bir gelişme olmuştu ve devletin birçok öğrenciye verdiği bursu kazanmıştım. O para hiç olmazsa okul harçlığımı çıkarmama yardımcı olurken şimdiden çok heyecanlıydım.

Dolabın karşısına geçip almış olduğum tek elbiseyi üzerime tutarak nasıl görüneceğime baktım. Midi boy, siyah, dar, sade bir elbiseydi, elbisenin tek özelliği dizimin biraz üstüne kadar uzanan yırtmacıydı. Üzerimde deneyip görüntümü beğenirken ellerim kısa saçlarıma gitti. Onları kestiğimden bu yana kulak altıma gelecek kadar uzamışlardı, çok güzel değillerdi ama pratikti hiç olmazsa. Eskisi gibi kurutmak için çok uğraşmıyordum ya da şekil vermek için.

LALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin