Gül

369 38 47
                                    

Ellerimin arasına aldığım minicik tomurcuk sanki suyu, toprağı benmişim gibi açtı; yapraklarını avcuma dayayarak büyüdü. Kıpkırmızı bir gül elimden akan kanı yaprakları ile içti. Ona rengini veren ben miydim ? Bilmiyorum. Ama onun anası toprak anaysa, ben de belki bir abisi olabilirdim.

Ellerimi yavaşça çektiğimde mahcup mahcup eğdi başını. Utanıyordu, biliyordum. Hissediyordum. Gözlerim onunla kesişince kalbimde onun duyguları filizleniyordu.

"Sorun değil bebeğim." Dedim parmağımın tersi ile en dış yaprağını okşayarak. "Utanmana gerek yok."

Avcumu kestiği dikeninde hala kırmızı lekeler vardı. Tekrar elimi kesmemesine dikkat ederek sildim, temizledim o dikeni.

"Acıkmıştın, biliyorum." Dedim.

"Belki bu dünyaya tutunabileceğin son umut bendim. Sen de yaşamak istedin."

Gözlerim tekrar onun güzel çiçeğini bulunca kalbimde hissettiğim rahatlama beni gülümsetti. Onu sevdiğimi biliyordu ve ona kızmadığımı.

Ben, Xu Minghao, hayata hala çözemediğim bir yetenekle gelmiştim. Bunu güzel şeyler için kullanmazsam anlamı neydi ki ?

***

One Bud Of BloodWhere stories live. Discover now