Bölüm 8 - Geçmişten Gelen

230 37 72
                                    


Zaten sabah ancak yatabildiğim için, uyanmam öğleden sonra üçü bulmuştu. Sonrası da kahvaltı yapmak, duş almak ve gece için hazırlanmakla geçti. Bir de Mithat Bey'le yaptığım görüşme vardı tabi ki. Saat 17.30 civarı çalınan kapıyla gerilen kaslarım, kapının merceğinden gördüğüm Mithat Bey'in tanıdık yüzüyle gevşemişti. Çok durmadı, gece boyu yaptığımız çalışmalarla ilgili bilgi aldıktan sonra, gideceğim davette karşılaşabileceğim birkaç yüzle ilgili bilgi verdi ve bana şans dileyerek, bir de üstü kapalı beni hata yapmamam konusunda uyararak gitti. 

Bana bahsettiği yüzlerin arasında beni şaşırtan tanıdık bir yüze de rastlamıştım. Levent Çetiner. Levent benim eski arkadaşlarımdan biriydi. Aslında, on yıl boyunca altlı üstlü oturmuştuk, komşuyduk yani. Aramızda dört yaş vardı ve denk gelen birkaç yıl, aynı okullarda da okumuştuk. Hatta kazandığım tıp fakültesinde de vardı Levent, benim birinci sınıfa başladığım yıl o beşinci sınıfa, stajyerliğinin ikinci yılına başlamıştı. Ben  ikinci yılımdan sonra okulu bırakırken o da mezun oldu. O zamana kadar da iyi arkadaştık aslında, her ne kadar İzmir'de olduğumuz gibi yakın olmasak da. Ama ben okulu bırakmaya karar verince aramızda kopan büyük tartışmayı uzun bir küslük dönemi izledi ve o dönem hiç bitmedi. Levent'i, beni metro durağında ağlarken bırakıp gittiği o yağmurlu Eylül gününden beri görmemiştim. Umarım bu gece de görmem diye düşündüm, böyle bir karşılaşmayı bu gece kaldıramazdım.

Ben günlük hayatımda görünüşten çok rahatlığa önem verirdim. Genelde seçimlerim pantolon, kazak, penye, gömlek üzerinden olurdu. Yani dolabım, elbise ve etek türevlerinden kıyafetler konusunda içinden seçim yapabileceğim bir çeşitliliğe sahip değildi. Elimde iki elbise vardı; birisi dizlerimin üstünde biten, kırmızı ince kumaştan yazlık bir elbiseydi. Bana Tilbe'nin doğumgünü hediyesiydi. Diğeri ise yine dizlerimin üstünde biten, siyah saten kumaştan, ince ip askıları olan şık bir elbiseydi. Bu da Tilbe'nin beni ceza olarak çıkardığı uzun alışveriş gününden bana kalan bir yadigardı; bana zorla denetmişti ve gizlice satın almıştı. Ona göre her kadının dolabında bir siyah gece elbisesi; her erkeğin dolabında da bir siyah takım elbise olmalıydı. Ve bu gece gördüğümüz üzere, moda gurusu kardeşim yine haklı çıkmıştı. 

Siyah elbisenin altına dolabın dibinde duran siyah stilettoları geçirdim. Bak bu stilettoları elbisenin aksine ben kendim almıştım. Sonrasında da tam üç hafta içimden kendime sövdüm tabi, orası ayrı. Bir kampanyadan hediye çeki kazanmıştım ve boşa gitmesin diyerek girdiğim mağazadan çok şık bulduğum bu ayakkabılarla ayrılmıştım. Bir bot ve bu stilettolar arasında kalıp, stilettoları seçmiştim; bilmiyorum belki de çok yorgundum, basiretim bağlanmıştı. Aptal Gülce, dedim içimden onuncu kez. Bu kadar güzel görünen şeyler hiçbir zaman göründükleri kadar iyi hissettirmezler zaten. Bu topuklular da bir kere giydiğim o gün benim canıma okumuştu, ondan sonra da dolabın dibini boylamıştı işte. 

"Neye şikayet ediyorsun Gülce Allah aşkına? İşine yaradı işte, demek ki bugün için almışsın fark etmeden," dedim aynada kendimi süzerken. İki yandan aldığım ince tutamları arkada taşlı bir tokayla tutturmuş ve saçlarımın geri kalanını serbest bırakmıştım. Saçlarım ince telli olduğu için duştan sonra doğal bir şekilde dalgalanır ve hiçbir şey yapmadan da güzel gözükürdü; tabi yağmur falan yağmadığı müddetçe. O zaman öyle bir elektriklenir ve kabarırdı ki, görülmeye değer bir görüntü ortaya çıkardı. Sanırım en beğendiğim yerlerimden biri saçlarımdı. 

Pişman olmakta haklıydım işte, şimdiden ayaklarım çok acımıştı, ben bütün gece nasıl dayanacaktım? Lise mezunyetini düşün Gülce, orada dayanmıştın şimdi de yaparsın. Evet, en son orada topuklu ayakkabı giydim. Etajerin üzerindeki tahta kutunun kapağını kaldırdım ve içinden aradığım kolyeyi bulup çıkardım. Babamın on sekizinci yaş günü hediyesiydi. Beyaz altından, ucunda küçük, kare, siyah bir taş vardı. Bana bunu verdiği günü, heyecanla boynuma takışını dün gibi hatırlıyordum. Tıp fakültesini kazandığımı öğrendiğimiz günden on gün sonrasıydı. Benimle çok gurur duyuyordu, onun gibi doktor olacağım için çok mutluydu. Ben de çok mutlu ve heyecanlıydım; yıllarca hayalimin bu olduğunu düşünmüş ve buna canıgönülden inanmıştım. Sonunda yıllardır yürüdüğüm hedefe varmıştım; yani benim yaşadığım hayal kırıklığı onunkinden fazlaydı. Ama işte... 

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin