Bölüm 29 - Öncüler ve Artçılar

146 17 86
                                    

Hayat beni, bir süre öncesine kadar çok fazla yere götürmemişti. Yıllarca tatiller harici İzmir'den çıkmamış, sonra da Ankara'ya saplanıp kalmıştım. Yıllar önce bir anlığına kaçıp gidebileceğimi düşünmüştüm ama o da boş çıkmıştı. 

Beni sürekli olduğum yere sabitleyen görünmez bağlar olduğunu düşünmezdim, artık düşünmeye başlamıştım.

Şimdi Giray'ın evinin salonunda durmuş, büyük camlardan dışarıdaki ağaçlara bakarken kendimi hiç olmadığı kadar savrulmuş hissediyordum. Neredeydim, nereye gidiyordum? Çok sorum, az cevabım vardı.

Gözümü yukarıda parlayan aya çıkardığımda yakınlarında parlayan yıldızlar sönük geldi bana. Gözlerim gökyüzünü taradı parlak bir yıldız görebilmek için. Göremedim. 

Sonra üstüme bir gölge düştüğü anda, varlığının yaydığı enerji ve bana verdiği his başımı tekrar gökyüzüne çıkarmama sebep oldu. Şimdi parlayan yıldızları seçen gözlerim bana bir oyun mu oynuyordu bilemiyordum. Umrumda olduğunu da söyleyemezdim.

Hafifçe ona doğru dönüp gözlerimi yüzüne kaldırdım. Kara gözleri geceleri nasıl daha çok parlıyordu? 

Güzeldi...

Bu reddedemeyeceğim bir gerçekti. Sakinlikte de karmaşada da, olur olmaz her anda farketmeden geçemediğim bir güzelliği vardı. Büyük ihtimal ben onu böyle güzel görüyordum. Niye bana bu kadar güzel geliyordu bilmiyordum. 

Daha fazla yüzünü ezberlemeye çalışır gibi bakmamak için gözlerimi aşağı indirdim ve bana uzattığı kahveyi aldım. Gözlerim yüzünden ayrılmadan hemen önce dudaklarının kenarına tutunan tebessümü yakalamıştım.

Yanıma geçtiğinde, sanki aramızda bir adım bile bırakmak istemezmiş gibi kolu koluma değmişti. "Çok korktun bugün değil mi?" dedi kısık bir sesle, gecenin sakinliğini bozmaya korkuyormuş gibi. 

Sıcak kahveden aldığım küçük yudumu zorlukla yuttum. "Korktum," dedim. "Ama ne zaman daha çok korktum bilmiyorum. Sen bir türlü dönmediğinde yatta beklerken mi, silahlar patlarken mi, yoksa seni karşımda kan içinde gördüğümde mi?" Hepsini tekrar hatırlarken istemsiz kaşlarım çatılmıştı. Kokusunu içime çekmek için yüzüme yaklaştırdığım kahvenin buharı kirpiklerimi titreştirdi.

Gözlerini yüzümde hissettiğim hâlde dönüp bakamıyordum. Benim elalarım şimdi karşımdaki gölgeler içinde kalmış bahçede bir şeyler arıyordu. Niyeyse burada, bu evde durdukça iyice gerildiğimi hissediyordum. Beni buradan çıkarıp Ankara'ya, kendi evime götürecek bir şeyler olsun diye bekliyordum sabırsızca. Sabah olunca zaten gidecektim ama sabaha kadar bile bekleyemeyecekmiş gibi diken üstündeydim. 

"Yanlış yaptım, gitmene izin vermeliydim sanırım," dedi pişmanlık bezenmiş sesiyle. Kendine kızdığı belliydi. Geldiğinden beri üzerime düşen gözlerinde hep bu hislerin ifadesi vardı zaten. "Hata etmişim Gülce, bininci olacak artık bir anlamı kalmadı biliyorum ama özür dilerim."

Yutkundum. İç çeker gibi bir nefes aldım. Koşarak kaçıp gitme arzum körüklendi. 

O an farkettim ki bu evden, bu şehirden değil de Giray'dan kaçmak istiyordum ben. 

Çünkü şu an içimde iki güçlü istek vardı. Birisi Giray'dan kaçma isteğiydi. Diğeri beni çok korkuttuğu için istiyordum bunu. Çünkü diğer istek o kadar güçlüydü ki göğüs kafesimin içindeki kalbimi avuçlarına alıp sıkıyordu sanki.

Giray'a koşmak istiyordum ben. Giray'a varmak. Giray'da durmak. Giray'da dinlenmek. 

Giray'ı istiyordum ben, hayatımda, yanımda, gözlerimde, kulaklarımda, kollarımda..her yanımda. Fiziksel bir şey değildi bu, o yönden de ona çekildiğim bir gerçekti fakat ben ruhen o kadar yalnızdım ki, yanımda olsun ve yalnızlığıma son versin istiyordum. Tüm yaşadıklarımı, hislerimi, acılarımı, korkularımı birine göstereceksem ona göstereyim istiyordum.

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now