Bölüm 24 - Dertler, Haberler, Sırlar

182 21 40
                                    

Bir damla...

Bir damla daha. Cama çarpıyor, yuvarlanıyor, diğerleriyle yarışır gibi aşağı koşup camın bitiminde kayoluyordu. Ben yetişebildiğimi izlerken, başım arabanın koltuğunda yana düşmüş, öncesinde ıslanmış saçlarım içerinin sıcağıyla kurumaya yüz tutmuş, nemli bir halde yüzüme dağılmış, iç çekişlerim sessiz bir hal almıştı.

Yanımda, sürücü koltuğunda oturan Demir'in bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Sürekli yoldan kopardığı gözlerini anlık devinimlerle üstüme düşürüyor sonra yine yola çeviriyordu. 

Sinan'ın evinden çıkıp, arabayı kullanamayacağımı fark edince yürümeye başladıktan sonra, bilmem ne kadar gitmiş ama daha fazla adım atamadığımda bir kaldırıma çöküp beklemeye başlamıştım. Eve gitmem gerekiyordu, Levent döndüğünü, benim kapımın önünde olduğunu söylemişti. Geliyorum deyip telefonu kapatmıştım.

Ama gidemiyordum işte. Taksi geçsin diye bekliyordum ama bir türlü geçmiyordu. Eve uzaktım, daha fazla yürüyecek takatim de kalmamıştı. Telefonum çalınca arayana bakmadan açmış ve Demir'in sesini duyunca tekrar ağlamaya başlamıştım. Şaşırmıştı, ne diyeceğini bilememiş ve nerede olduğumu sorup tarif etmemi istedikten sonra 'Bekle, geliyorum.' deyip kapatmıştı.

Şimdi de eve gidiyorduk işte. Sanırım. Konuşmuyordum, ona bakmıyordum..ben böyle olunca o hiç bir şey diyemiyordu. Bana dokunmaya korkuyordu sanki. Beni iyi bırakmıştı, ne olmuştu da böyle olmuştum? Biri bir şey mi yapmıştı? Kim zarar vermişti bana? Çekinmeme gerek yoktu... Sadece bu minvalde şeyler söylemiş, ben hepsine olumsuz anlamda kafa sallayınca başka bir şey diyememişti.

Boğazını temizledi. Omzuma dokunan eliyle sıçradım. Başım ona doğru döndü.

"Tamam, yok bir şey. Korkma." Başıyla dışarıyı işaret etti. "Geldik," dedi. 

Eli kapıya gitti ama ben hareket etmeyince durup geri çekti. Hafifçe bana dönüp, ilk kez direkt yüzüme baktı.

"Neyin var Gülce? Korkutuyorsun bak beni..en kötü şeyleri düşünüyorum."

Sesinde hem abiliğin hem polisliğin verdiği bir korumacı ton vardı. 

"Kimse bir şey yapmadı, merak etme. Özür dilerim Demir, ta nerelere geldin benim yüzümden. Bir de endişelendin. İşinden ettim seni." Başımı öne eğip, saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"İşim bitmişti zaten, nöbetten dönüyordum, geçerken seni de almış oldum. Rahatla bir artık, dert etme şöyle şeyleri de asıl derdini söyle bana." Dudaklarını birbirine bastırıp, gözlerini yüzümde gezdirdi. "Şu haline bak, ağlamışsın, kötüsün."

Derin bir nefes çektim. "Gerçekten yok bir şey... İyiyim." Apartmandan çıkan Levent'i yakaladı gözlerim hemen. Benim baktığım tarafa bakmak için başını çeviren Demir'in kolunu tutup, "Teşekkür ederim hiç sorgulamadan hemen geldiğin ve bana yardımcı olduğun için. Gerçekten Demir, çok sağol," dedim. 

Levent'i görmüştü bile. "Bu lavuk mu ağlattı yine seni?" diye sorarken boyun kasları gerilmişti. "Çıkmadı mı bu senin hayatından? Ne işi var yine burada?" Eliyle direksiyonu sıkıp, "Bak Gülce, bir arkadaşın, bir abin olarak söylüyorum, bu puştu ne zaman görsem sen ağlıyor oluyorsun. Benim tepem atıyor. Bir şey yaptıysa söyle," dedi.

O, Levent'i, beni üzüp gittiği zamanlarda tanımıştı. O yüzden böyle düşünüyordu. Ona göre gerçekten de Levent beni hep ağlatıyordu. 

"Onun yüzünden ağlamıyorum, yemin ederim," dedim, kısılmış sesimle. "Aksine onunla konuşmam lazım şu an rahatlayabilmek için." Elimi kapının koluna götürüp, açmadan yüzüne baktım. "Tekrar teşekkür ederim. Görüşürüz sonra."

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now