Bölüm 10 - İlk Yüzleşme

191 35 12
                                    

Giray'ın telaşlı sesi beynimi doldurdu. "Neredesin sen Gülce?" diye bağırdı. "İki saattir kapıyı çalıyorum." 

Az önceki anın garip etkisini üzerimden atamadan, Giray'ın kızarak yönelttiği soruyu duymuştum. Ama algılayamamıştım. "Anlamadım," dedim, anlatsın diye.

"Neredesin diyorum, ben apartmanın önündeyim." 

Apartmanın mı önündeymiş? "Aa, ben evde değilim," dedim ne olduğunu kavrayamayarak. Gecenin bir yarısı, habersiz evime geliyordu ve bir de orada olmadığım için kızıyor muydu?

"Onu anladım zaten Gülce," dedi sabır dilenir gibi. "Neredesin diye soruyorum."

Kendime gelmiştim. Giray'a sinirlenmek beni kendime getiriyordu. "Sen manyak mısın?" diye sordum sesimi bir ton yükselterek. Levent de ne olduğunu merak etmiş, karşıma geçmiş anlamaya çalışıyordu. Kafasını yana eğip, tek kaşını kaldırdı, 'Ne oluyor?' dercesine. Bir şey yok manasında elimi salladım. Sonra Giray'a kızmaya geri döndüm. "Sana ne benim nerede olduğumdan. Bir sorun varsa düzgünce söyle, aradın açtım, bana ulaşabildin yani." 

"Hani bir işe girdin ya, seni o kadar aksi yönde hareket etmen için uyarmama rağmen. Geçen gece attığın oltada hareketlilik olmuş. Sinan seninle görüşmek istiyor." Burnundan sesli bir nefes verdi. Apartmanın önündeki taşlı yolda volta atıyordu sanırım, ayak seslerini duyuyordum.

"Bunda kızacak ne var Giray?" diye sordum sinirimi bastırmaya çalışarak. "Zaten bunun için yapmadık mı o işi? Bir iz yakalamak için..." Sinan'la bu sabah telefonda konuşmuş ve dönüşümlü olarak takip etmeye karar vermiştik. Bugün de ben meşgul olduğum için ilk nöbeti o almıştı. 

Ağzının içinden bir şey mırıldandı. "Çünkü aptal herif bana söylemiyor, sana söylermiş ancak. Ama hemen konuşması gerekiyormuş." Arkadan birinin adımı seslendiğini duydum. Sonra telefon el değiştirdi. 

"Gülce merhaba," dedi Sinan'ın mahcup sesi. "Çok özür dilerim, dileriz ikimiz de, geceni bölüp rahatsız ettiğimiz için ama seninle konuşmam lazım. Önemli olmasa yapmazdım böyle bir şey. Gelmen mümkün mü?" 

"Önemli değil Sinan, bir şeyi böldüğün yok. Ben de çıkacaktım zaten birazdan. En kısa sürede oradayım, merak etme." Levent'in eli koluma değdi, bir şey yok manasında gözlerimi kırptım. 

"Dikkatli ge-" Sinan cümlesini bitiremeden telefon elinden çekilmişti. "Gelip alalım mı neredeysen?" dedi Giray'ın sinir bozucu sesi. 

"Gerek yok, birazdan oradayım," dedim ve telefonu kapattım. Elime aldığım çantanın içine fırlatıp Levent'e döndüm. "Özür dilerim, gitmem lazım," dedim, "Zaten saat de geç oldu." 

"Tabi Gülce, ama gerildin sen? Birine bir şey mi oldu? Sorun ne?" Endişeyle kaşları çatılmıştı. 

Gülümsedim. "Yok yok, kimseye bir şey olmadı. İşle ilgili bir durum. Takip ettiğimiz bir hikayeyle ilgili gelişme olmuş da, onunla ilgilenmem gerek."

Kaşları havalandı, "Bu saatte mi?" diye sordu inanamayarak. 

"Eh, gazetecilik böyle," dedim sanki CNN'de muhabirmişim gibi. "Gündüzü gecesi olmuyor. Haberin, ipucunun ne zaman ayağına geleceğini bilemiyorsun." Ben kendi söylediklerime inanmamıştım ama Levent inanmıştı sanırım. 

"Ben bırakayım o zaman seni," dedi sehpadan telefonunu alarak. "Tek başına gitme bu saatte."

"İyi de sen üç kadeh şarap içtin, kullanamazsın," dedim ne yapalım artık der gibi. 

"O zaman sen kullanırsın," dedi sorun yok manasında. Dış kapıya doğru gitmiş ve elinde iki kabanla gelmişti. "Ben de oradan taksiyle dönerim. Yarın da alırım arabayı, sorun olmaz benim için." 

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now